Cuma günü bir miting oldu. Adı “Demokrasiye Destek Mitingi”. Mitingin adı aklıma Orwell’ın 1984 romanını getirdi; romanda bir Barış Bakanlığı vardı. Bu bakanlık savaşları yönetirdi. Adı barıştı, ama işlevi zıttı idi yani. Peki demokrasinin zıttı ne olurdu ki? Sanırım bu sorunun cevabı “Demokrasiye Destek Mitingi” içinde gizli.
100 küsur örgüt, çoğunluğu şirket olmak üzere birleşti bu miting için. Genelde şirketler birleştiğinde asgari ücret artmasın diye falan uğraşırlar, halka güzel bir kazık atma peşine düşerlerdi, bu sefer “Demokrasiye Destek Mitingi” için birleştiler. Kimler birleşmedi ki bu miting için, denize ücretsiz girme hakkını kullandı diye halkı darp eden Accapulco oradaydı. Çalışanlarının aylarca maaşlarını ödemeyen, bir de üstüne pişkin pişkin “paramız var ama biz maaşları ödemek yerine yatırım yapmayı” tercih ediyoruz diyen GAÜ oradaydı. Çalışanlarının yatırımlarını yapmayıp bunu uzun süre devlete karşı elinde pazarlık kozu tutan, çalışan yatırımlarını neredeyse hiçbir zaman maaşlar üzerinden yapmayan YDÜ’de oradaydı. Eti bir arada kaynamayan, adanın her parselini kim sömürecek diye kavgada eden YDÜ ve GAÜ yan yana yürüdüler. Koordinasyon ofisinde gençliği ve kültürü başka bir ülkeye peşkeş çekmeye çalışan UBP ve DP tam tekmil “milli irade” için bir araya geldiler, yanlarında HP ve SDP partileri de eşantiyon olarak geldi. Kumarhaneciler birleşip birlik olarak geldiler. Kerhaneciler desen elbet gelmiştir de isimleri destekleyenler listesine yazılması unutulmuştur elbet. Yani anlayacağınız bu ülkenin en temiz!!! Yapıları bu mitingde bir araya geldiler. Dün Fethullah ile iş yapmış, parayı kırmış, bugün benim de başım yanmasın diye korkutan titreyen “demokrasi sevdalıları” oradaydı. AKP ile arası iyi olan daha da şirin görünmek isteyen “demokrasi sevdalıları”, oradaydı. Yarın AKP’den sakal almak isteyen “demokrasi sevdalıları” oradaydı. Hepsi bu mitingde birleştiler onların demokrasisini en iyi yansıtan ortak sloganları ise elbette belliydi “Recep Tayyip Erdoğan”. Bir ülkede başka bir ülkenin siyasi bir kişisinin propagandası için miting yapmak ne kadar demokratik o ayrı bir tartışma konusu ama mitingin esas demokrasi piyangosu emekçilere vurdu.
Üniversite ve özel şirket çalışanlarına patronlarının adı ile bol bol e-mail, son olarak ise bir telefon geldi bu süreçte. Oldukça demokratik bir telefon görüşmesiydi. Bilirsiniz çoğulcu demokrasinin gereğidir, patron çalışanına siyasi bir eylemi destekliyor musun, desteklemiyor musun diye soramaz. Patronlar da elbette öyle yaptılar. Kimseye siyasi görüşünü sormadılar, ya mitinge gel ya da işinden olursun dediler ve telefonları kapattılar. Bu nasıl demokrasi demeyin. Artık modern bir toplum haline geldiğimizin resmidir bu durum. Artık eskisi gibi devlet veya belli siyasi kesimler baskı kurmuyor halkın üzerinde. Artık her işveren kendi çalışanına uyguluyor baskıyı. İşte size Batılaşma ve en ileri demokrasi.
Bu durum sermayenin ülkemizde ne denli vahşileştiğinin ve kontrolden çıktığının kanıtıdır. Bağımsızlık Yolu’nun yürüttüğü “Sendikasız Çalıştırılmak Yasaklansın” kampanyasının ise ne denli doğru olduğunun. Böylesine gerici, işbirlikçi ve emek düşmanı bir sermayenin ortaya çıktığı ortamda sendika hakkı mücadelesini yükseltmek meşru ve zaruridir. Ortaya bütün çıplaklığı ile çıkan sermayenin ileri demokrasisini yıkmanın, yerine emekçinin demokrasisini kurmanın yolu buradan geçer.
Bağımsızlık Yolu
Mustafa Keleşzade