Siyasete güvensizliğin alabildiğine yaygın, siyasetçilerin itibar kaybının dorukta olduğu günlerden geçiyoruz. Mecliste en çok milletvekili ile temsil edilen iki hükümet partisi; UBP ve CTP ‘nin sokaktan aldıkları onay neredeyse yok hükmünde…
TC ile yürütülen su görüşmelerinde, giderek yaygınlaşan kadın cinayetlerinde, mahkum kılındığımız üretimsizlik sarmalında veya son AKSA örneğinde yansımasını bulan kişilikli siyaset yapma sınavlarında sürekli sınıfta kalan bir bürokratik soğukluk yayılıyor hükümeten…
Ombudsman’ın Ercan konusu ile ilgili sorduğu sorular veya bakanların annelerine kiraladığı kamu arazileri ile ilgili skandallar ardı ardına patlıyor. Yolsuzluk ve yozlaşma sadece bugünümüzü ve geleceğimizi değil; en fazla da moralimizi bozuyor…
Kocaman bir kibir, müthiş bir kendini beğenmişlik, şeffaf siyasetten kaçınan müzmin bir dedikodu kültürü ve halka tepeden bakan bir “ben bilirimcilik” bu yapının adeta genlerine işlemiş…
Bunun doğal yansıması ise siyasetin dibe vuruşu olarak yankılanıyor. Siyasal özneler, halkın kalbinde, vicdanında, duygularında kaybediyor, meşruluklarını her geçen gün yitiriyorlar…
Toplum içerisinde örgütlenen dedikodu ağlarına, egemen siyasetin elinde tuttuğu televizyon ve gazetelerden oluşan ana akım medyaya ve sosyal ağlar içerisine yerleştirilmiş trollerine bakılırsa, “herkes aynı, hepsi bir…”
Mevcut hükümet ve onun yancısı konumundaki her tür siyasal/toplumsal odak; bu kokuşmuş durumu “başka alternatifin olmadığı” bir mecburiyet hali olarak benimsememizi tercih ediyor elbette.
Peki gerçekten öyle mi? Başka alternatif yok mu?
***
2014 yılında batmış ve çürümüş bu sistemin en dibindeki sorun yumağı olarak örnek gösterilebilecek bir kent olan Lefkoşa, bugün “alternatif” kelimesinin ülkemizde vücut bulmuş halidir.
TDP, BKP ve Baraka tarafından oluşturulan (ve halen de devam eden) güç birliği ittifakının “imkansız” gibi görüneni başardığı ve kazandığı seçimler sonrasında, Lefkoşa’da çok şey değişti…
Evet, maddi sorunlar tüm iyileştirmelere rağmen devam ediyor…
Evet, Lefkoşa henüz geçmişten devraldığı sıkıntılarını tam anlamıyla çözmüş değil…
Ama hem hayat bulan icraatlar bakımından hem de tüm olumsuz koşullara rağmen yukarda tutulan “farklı siyaset yapma tarzı” anlamında; Lefkoşa ülkemizde umudun örnekleştiği bir bayrak olarak dalgalanıyor…
Lefkoşa’nın şansı; farklı görüşlere açık, şeffaflığı vazgeçilmez bir değer olarak benimsemiş, çok sesliliği zenginlik olarak algılayan ve gönüllü çalışmayı kültürünün bir parçası haline getirmiş bir belediye başkanına sahip olması.
Mehmet Harmancı, tüm bunları “siyaseten” değil “gerçekten” inandığı, bu yüzden de başka türlüsünü yapamayacağı için uygulayan bir kişilik. Ve elbette kısa sürede yeni bir ekip ruhu yakalayan LTB emekçilerinin de yeni Lefkoşa’da azımsanamaz bir emeği söz konusu…
Peki Lefkoşa’da ne oluyor?
***
Lefkoşa’da müthiş bir maddi sıkıntı ile boğuşuluyor. Ama bu sıkıntı karşısında yapılanlar, yapılması planlananlar ve yapılmakta olanlar halkın önünde, bilgisinde konuşuluyor, tartışılıyor, karara bağlanıyor…
Mesela Başkan Mehmet Harmancı günlük ajandasını kamuoyuna açıyor. Görüştüğü tüm isimleri ve konuları halk ile paylaşıyor.
Lefkoşa’da çöpler toplanıyor. Ama Belediyeciliğin çöp toplamaktan ibaret olmadığı sadece lafta değil icraatta gösteriliyor… LTB Engelsiz Dans Okulu’ndan tutun da, personele işaret dili eğitimi verilmesine kadar; toplumsal yaşamın her boyutuna dair somut işler yapılıyor.
Lefkoşa, büyük sermaye karşısında el pençe divan durmayan; yasal olan, halk sağlığına olan, emekçiler yararına olan gerçekleşsin diye canla başla çalışan bir belediye olarak yükseliyor.
Mesela sıcakta çalışma yasağı uygulansın diye ilgili bakanlıktan da aktif çalışıyor. Yada sağlıksız bulduğu büyük fırınları kapatmakta tereddüt etmiyor. Ve YDÜ ile iyi ilişki gelitirmek için on takla atmıyor.
Lefkoşa barıştan yana iradesini değiştirmeden, iki toplumlu projelere katkı koymaya devam ediyor. Belediyeler arası işbirliğini geliştirmek için özveri ile çalışıyor…
Hayvan haklarına duyarlı, doğa ile barışık, ekolojik algısı yüksek bir kent yaratmak üzere özenle, hassasiyetle çalışıyor Lefkoşa… Mesela geri dönüşümlü malzemeler kullanılarak kardan insane ve yılbaşı ağaçları üretiyor, örnek oluyor…
Kültür-sanat alanındaki üretimi ile göz kamaştırmaya devam ediyor. Tiyatrosu, orkestrası, çocuk korosu, saymakla bitmez birimleri ile her koldan çalışıyor…
Sosyal belediyeciliğin her boyutuna odaklanıyor. Tüm imkansızlıklara rağmen kente Kadın dayanışma Evi kazandırmak yolunda hızla ilerliyor…
Su yönetiminden tutun da toplumsal onurumuzu ilgilendiren her konuda, gurur duyacağımız derecede kararlı bir siyasal duruşu Lefkoşa sergiliyor….
Ve daha saymakla bitmeyecek, onlarca konuda özveri ile, şevkle, zevkle, neşeyle, inanarak çalışıyor Lefkoşa…
***
Lefkoşa tüm bunları belediye emekçileri, başkan Mehmet Harmancı ve kentteki demokratik kitle örgütlerinin dayanışması içerisinde gerçekleştirirken; geleneksel siyaset elbette Lefkoşa’yı kendine bir tehdit olarak görüyor…
Dedikodu, yalan, hiçleştirme,yok sayma, olguları çarpıtma, eksik aktarma, Mehmet Harmancı’nın şahsında kişisel husumet ve yıpratma yöntemlerine odaklanıyor…
Zaman zaman moral bozdukları, bir grup insanı kandırdıkları ve yalanlarını yaydıkları da oluyor…
Evet gerçekten de oluyor, çünkü yalanlar gerçeklerden daha hızlı yayılıyor ve çok daha çabuk kabul ediliyor…
Ama gerçekler yavaş da ilerlese, hayatı sadece gerçekler değiştirebiliyor. Yalan ise saman alevi gibi parlayıp sonra yok olup gidiyor…
İşte bu yüzden, Lefkoşa bugün geleneksel siyasetin çürüdüğü koşullarda somut bir alternatifin varlığını ete kemiğe büründüren örnek olarak önümüzde yükseliyor…
Bize hem güç birliği ve ittifak siyaseti ile kazanabileceğimizi hem de şeffaflık ve farklılıklara saygı ile başarabileceğimizi yeniden ve yeniden öğretiyor…
***
Bugün farklılıkları zenginlik olarak algılayan, dayanışma ve manevi değerler yolu ile maddi zorlukları aşma imkanını kurgulayan, farklı bir siyasal dil, yeni bir siyasal kültür, emekten, eşitlikten, ekolojiden, toplumsal cinsiyet eşitliğinden taraf bir siyasal pozisyon Lefkoşa örneğinde hayat buluyor…
Ancak Arif Hoca’nın haklı uyarısını akıldan çıkarmamak gerekiyor: “Çirkef yatağının ortasında gülistanlık olmuyor!”
Lefkoşa, tepesinde yozlaşmış bir hükümet, çevresinde çürümüş kentlerle bir yere kadar direnebilir…
Bu yüzden, Lefkoşa’ya omuz vermek için; bu çirkef yatağını, bu bataklığı kurutmak gerekiyor…
Daha fazla güç birliği, daha yoğun bir ittifak, daha kitlesel bir direniş ve daha güzel bir ülke görevi önümüzde duruyor…
İki, üç, daha fazla Lefkoşa; bugün hiç olmadığı kadar mümkün görünüyor…
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti