Yazıya başlamadan önce önemle vurgulayalım; bu yazı, Fight Club (Dövüş Kulübü) filminin içeriği hakkında pek çok şeyi barındıracağından (nam-ı diğer spoiler’dan muzdarip olduğundan), filmi henüz izlememiş olanlar, bu güzelim filmi hiçbir şeyden habersiz izleme zevkinden mahrum kalmamak adına yazıyı okumasınlar…
***
Hikayeyi genel hatlarıyla hatırlarsınız…
Tyler Durden, Jack’in kafasında yarattığı ve aslında var olmayan bir karakterdir (ki gerçekte var olan karakterin filmdeki isminin Jack olup olmadığı da ayrı bir muamma)…
Yani Jack, aynı zamanda Tyler Durden’dır ama Tyler Durden’ın (yani kendisinin) yaptıklarını, filmin sonuna kadar Jack’in gözünden izler…
Jack, Tyler Durden’ı kendi içinde barındırır, ama Jack bunun farkına varana kadar, Tyler Durden Jack için ikinci tekil şahıstır…
Jack (ve biz filmi izleyenler) bunun farkına varana kadar, Jack ve Tyler Durden’ı iki ayrı insan olarak kabul ederiz…
Jack, modern kapitalist tüketim toplumunun karmaşası içinde, kendi çaresizliğini, tüketerek ve satın alarak aşmaya çalışan ve psikolojik sorunları olan bir “kaybeden”dir…
Tyler Durden ise, ne istediğini net bir şekilde bilen, güçlü ve hayata meydan okuyan bir karakterdir…
Peki Kıbrıslı Türkler bu filmin neresindedir ?
Ya da bu film, Kıbrıslı Türkler’in neresindedir ?
***
Kıbrıslı Türkler’i ve filmi aynı anda düşündüğümde, Kıbrıslı Türkler’i kendi içlerinde ve birbirlerine karşı Tyler Durden, Türkiye’ye karşı ise Jack olan, yani kişilik bölünmesi yaşayan bir halk olarak görmeye başlıyorum…
Kendi iç dünyamızda ve birbirimize karşı hep kazanan, muzaffer, güçlü, akıllı, ne istediğini bilen ve her şeyi yapabileceğine inananlarız; adımlarımız yeri sarsabilir, istesek güneşi üfleyerek söndürebiliriz…
Türkiye karşımıza çıktığında ise, omuzlarımız düşmeye, çaresizlik duygusu bütün ruhumuzu kaplamaya başlıyor ve kaybetmeye mahkum olduğumuza net bir şekilde emin oluyoruz. Bunun sonucunda da, Türkiye’ye karşı “sorun sende değil bende” tavrına giriyoruz…
Ancak aynı zamanda, Türkiye ile karşı karşıya kaldığımızda, tıpkı filmin başında birkaç kez olduğu gibi, Tyler Durden bize tek frame’de de olsa görünüp kayboluyor…
Türkiye’ye karşı Jack’iz belki ama içimizde Tyler Durden var…
Kendi içimizde ve birbirimize karşı Tyler Durden’ız belki ama Türkiye’ye karşı Jack’likten kurtulamadığımızdan, Tyler Durden’lık yakışmıyor üstümüze, sırıtıyor…
Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için, somut örneklere ihtiyaç var…
***
Jack : Bizi bu ganimet ve onun yarattığı yozlaşmış kültür yedi bitirdi, bu ganimet düzenini artık aşmalı !
Tyler : Evet ! Peki bu ganimetin sebebini hiç düşündün mü ? 14 Ağustos 1974, hatırladın mı ? Türkiye adayı kesin olarak işgal etti !
Jack : Hayır hayır, o bir Barış Harekatı’ydı, barış içindi o !
Tyler : İyi de, ganimetten söz eden sendin az önce ! Ganimet dediğin şey nedir biliyor musun ? Savaşın ve işgalin sonunda çıkar ganimet ortaya ! Madem ortada bir ganimet var, bunun oluşması için bir savaş, bir işgal de olmalı ! Kendi kendine gökten zembille inmedi ya bu ganimet !
Jack : Hayır hayır, Türkiye Kıbrıs’a ne savaş için geldi ne işgal için !
Tyler : Peki ya ganimet, nedir bu ganimet, neyin sonucudur ?
Jack : İşte o hep bizim hatamız, bu ganimet bizi çok bozdu, çok yozlaştırdı !
Tyler : …
Türkiye’ye karşı toz kondurmamak adına ganimetin bütün lanetini kendi üstüne alan Jack, bu sohbetten kısa bir süre sonra, ganimetten arta kalan arazisinin üstünde kurulu olan villasından spor arabası ile çıkar, ve başkentin işlek caddelerinden birinde, kendisinin -arabasından dolayı- ne kadar harika bir insan olduğunu çıkan yüksek ve horultulu egzoz sesi ile cümle aleme duyurur. Söz konusu, ganimet ile Türkiye’nin adayı işgali arasındaki ilişki olduğunda, Jack’leşiriz… Jack kendi insanının arasına karıştığında ise yeniden Tyler oluvermiştir; her şeyi bilen, güçlü, harika ve korkusuz. Denilecektir ki “Tyler tüketerek kendini var eden bir karakter değildir, nasıl olur da arabası ile hava atan biri Tyler olabilir?” diye. Cevabı şu : Ancak kendi içimizde ve birbirimize karşı, hepimiz Tyler’ı oynadığımızdan, aslında hiçbirimiz Tyler değilizdir; Tyler var olmak için bir Jack’e ihtiyaç duyar çünkü; Tyler Jack’siz var olamaz.
***
Jack : Vesayet düzeni var bu ülkede…
Tyler : Vesayet değil, işgal var bu ülkede !
Jack : Olmaz ! Vesayet var ve bunun sebebi bizim kendi ayaklarımız üstünde duramıyor oluşumuzdur; bu da Türkiye’yi adaya ekonomik olarak müdahale etmeye davet ediyor; halbuki biz, ah bir kendi ayaklarımız üstünde durabilsek, o zaman Türkiye’nin müdahale etmesine gerek/koşul da kalmaz. Türkiye bizim yüzümüzden müdahale ediyor yani bize !
Tyler : Sen çok değil 30 sene öncesine kadar üretmiyor muydun, sen ekmiyor muydun, sen biçmiyor muydun, sen dünyanın dört bir yanına ihraç etmiyor muydun ürettiklerini ? Seni Türkiye koparmadı mı üretimden ? Seni kendine bağımlılaştırmak için, senin işgale karşı ses çıkarmanı önlemek için kendi ayaklarını kesmedi mi onların üstünde duramayasın diye ? Bunun adı vesayet değil işgal. Kimse kendine müdahale edilmesi için davet çıkarmaz; müdahaleciler, müdahalelerini haklı göstermek için zorla kendilerini davet ettirirler !
Jack : Hiç de bile. Cari açık… Denk bütçe… Kamu hantal… Mali disiplin… Ekonominin dinamiği özel sektör… Verimlilik… Özelleştirelim…
Tyler : …
Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler’i üretimden koparmasını ve ekonomik olarak kendine bağımlı kılmasını kabul etmek istemeyen Jack, bütün suçu kendi beceriksizliğinde, kendi başarısızlığında, kendi çaresizliğinde ve kendi ayaklarının üstünde duramamasında arar… Bir süre sonra Jack kendi insanı arasına karışır ve bir anda Tyler Durden’a dönüşür. Seçim zamanı geldiğinde, dünyanın en başarılı ekonomik formüllerini bildiğini iddia eder; çok başarılı olacağını ve kendi kendini yönetmenin yollarını çok iyi bildiğini söyler. Aslında ekonomik sorunlarımızın çözümünün çok kolay olduğunu, tek yapmamız gerekenin kendi kafasındaki o müthiş planları hayata geçirip “sürdürülebilirlik”, “vizyon”, “globalleşme”, “bilgi çağına ayak uydurma” ve “değişen dünya” kavramları ile soslanmış yemeği yutmak olduğunu söyler. Az önceki beceriksiz ve başarısızlığın tüm sorumluluğu üstüne alan Jack’ten eser kalmamıştır; şimdi artık Jack, Tyler Durden’dır.
***
Diyeceksin ki, o kadar anlattın da, peki ya sen kimsin ?
Ona da filmden bir replik cevap versin :
“Ben Jack’in kırık kalbiyim”
Celal Özkızan
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.