Hükümetin İdare Hukuku ve İnsan Hakları Karnesi – Cansu N. Nazlı

Tufan Erhürman ile yollarımız hukuk tahsiline yeni başladığım yıllarda kesişti. Kendisi, eğitimini adada alan pek çok hukukçunun olduğu gibi benim de hocam oldu. İyi bir hoca olması yanında onu sevmemize ve dersini ilgiyle takip etmemize yarayan şey, anlattığı konular idi. İdare Hukukunun ortaya çıkışının yani, idarenin kendi koyduğu hukuk kurallarıyla kendi kendini neden bağlaması gerektiğini anlatıyordu. Kamu kudretine sahip devlet aygıtı karşısında, o devletin sınırları içerisinde yaşayan insanların korunması gerekliliğiyle doğmuştu idare hukuku.

İdarenin görev ve yetkisinin yasalar tarafından belirlenmesi, yetki aşımı durumunda doğan zarardan idarenin sorumlu olacağı, orantılılık ilkesi, idarenin temel hak ve özgürlükleri sınırlarken sınırları olduğu ve daha fazlası, idare hukukunun temel ilkelerini oluşturuyordu. Tüm bunlar aynı zamanda mutlakiyetçi rejimleri açıklamak için kullanılan polis devleti anlayışının terk edilmesi anlamına geliyordu. Geniş ve denetimsiz yetkilerle donatılan ve vatandaşlarına idarenin yaptıkları karşısında herhangi bir hukuki güvence sağlamayan polis devleti idare hukukunun kurumsallaşması ile liberal hukuk devletine evrilmeye başlıyordu. Tüm bunları Tufan Hoca’dan dinleyerek idarenin hukuken nasıl olması gerektiğiyle ilgili bir nosyon kazandık.

Tufan Hoca’dan Başbakan Tufan Erhürman’a Hükümetin Son 3 ayı…

İdare Hukukçusu Tufan Hoca’nın Başbakan Tufan Erhürman olduğu son 3 ayda art arda yaşanan ve kamuoyunda infial yaratan 5 önemli olay karşında idarenin, burada kullandığı anlamıyla hükümetin tavrına gelin bir göz atalım.

1- CAS çalışanları eylem yaparken Polis tarafından darp edildi.

Hatırlayacaksınız, Ercan Havalimanı önünde aylardır maaşlarını alamayan ve kartları iptal edilen CAS çalışanları barışçıl bir şekilde eylem yaparken polis tarafından ciddi bir şekilde darp edilerek yaralanmışlardı. Çalışanların eylem konusu sorunlarının çözülmediği yetmez gibi, haklarını arayan çalışanların anayasal hakları olan Gösteri ve Yürüyüş Özgürlüğü, beden bütünlüğü ve fiziksel güvenliği de gasp edildi.

CAS çalışanlarına polisin uyguladığı orantısız şiddet ortada iken Polis içerisinde konuyla ilgili herhangi bir soruşturma açılmadığı gibi yaşananlar dolayısıyla idare tarafından hiçbir açıklama yapma gereği dahi duyulmadı.

Bu korkunç olaydan bir iki gün önce, Başbakan Yardımcısı Özersay’ın, eylemcileri hedef gösterircesine TC Büyükelçisi’nin arabasına şişe fırlattıkları yönündeki iddianın da polis şiddetini tırmandırdığını söylersek sanırım haksız sayılmayız.

CAS çalışanlarına polis tarafından uygulanılan şiddet görüntülerine bu linkten ulaşabilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?time_continue=3&v=KbSOvbnSlpA

2- Şartlı Tahliye Kurulu Afrika Gazetesi’ne saldıran faşistleri serbest bıraktı.

Ülkemizin tarihinde kara bir leke olan 22 Ocak’ta Afrika Gazetesi’ne yapılan saldırılar karşısında polis hiçbir müdahalede bulunmazken kendisi bu sırada Başbakan olmadığını söyleyen Erhürman “Ben 22 Ocak’ta Başbakan olsaydım, sonuçlar bu noktaya gelmeyecekti.” demişti. Kendisinin Başbakan olduğu dönemde Mahkeme tarafından faşistlere verilen hapis kararı hilafına, idari bir organ sayılan Şartlı Tahliye Kurulu tarafından keyfi olarak tahliye kararı verildi. Bağımsızlık Yolu olarak yaptığımız yazılı müracaat sonrasında Kurulun oy birliği ile bu kararı aldığı öğrenmiş bulunduk.

Bilmeyen kaldıysa hatırlatalım, 4’lü koalisyon hükümeti dönemindeki Şartlı Tahliye Kurulu’nda CTP, HP ve TDP’nin elinde bulundurduğu bakanlıklara bağlı üyeler bulunuyor.

Özetle idare, saldırı sırasında kolluk kuvvetleri aracılığıyla Gazeteyi korumadığı, basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne karşı yapılan bu faşist saldırıyı gerçekleştirenleri de cezalarını çekmeden serbest bıraktı.

Afrika Gazetesi’ne yapılan faşist saldırıyı hatırlamak için bakınız.

https://www.youtube.com/watch?v=MSEV6hlYcrU

3- Hayvancıların eyleminde Polis biber gazı kullandı.

Hayvancıların eylemleri esnasında yaşanan biber gazı olayı da siyasi tarihimiz açısından utanç günlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Başbakanın Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne Hayvancılar Birliği Başkanı ile arabasından inip ‘yürüyerek’ gitmesi CTP çevresi tarafından alkışlanarak yaşananlar yumuşatılmaya çalışılsa da bunun bir faydası olmadı. Zira, Başbakanın aynı zamanda bir İdare Hukuku uzmanı olması Polis Genel Müdürü’nü çağırıp bir daha böyle bir şey olmayacağının sözünü almasından daha fazla sorumluluğu olduğunu hepimizden fazla bildiği anlamına geliyordu.

4- Polis gözetiminde bulunan zanlı hücresinde ölü bulundu.

Geçtiğimiz haftalarda Girne’de gerçekleşen soygun olayının zanlısı olarak Polis karakolunda bir hücrede tutuklu olarak bulunan Zanlı Ahmet Sarıkılıç ölü bulundu. Otopsi sonucu, her ne kadar, asılarak öldüğünü doğrular biçimde çıkmış olsa da, polisin kendi gözetimi altında bulunan bir şahsın şüpheli ölümüyle ilgili sorumluluğu olmadığını ispat etmesi gerekir. Dahası, bu vakanın poliste yaşanan ilk şüpheli ölüm olmaması da hem akıllardaki soru işaretlerini çoğaltacak niteliktedir,hem de bizi yasal olarak korumakla görevli polise duyulan güveni ciddi biçimde sarsmaktadır.

Hayvancılara eylemde biber gazı sıkılması ile ilgili görüntülere buradan ulaşabilirsiniz. https://www.dailymotion.com/video/x6tbg8r

5- MOBESE Namı diğer Dikizleme Yasası Oy Birliği ile Meclis’ten geçti.

Temel hak ve özgürlüklerimizi baltalayacak, devlet aygıtının toplumu gözetleyerek tahakküm altına alacak bir yasa geçti Meclis açılır açılmaz. Yasama yılı beklenmeden harıl harıl hazırlandığı için vekillerin övgü beklediği Mobese Yasası, kendini feminist olarak tanımlayan bir vekil öncülüğünde oy birliği ile geçti. ‘Gözetimin iktidar kurmayı kolaylaştıracak bir araç olduğu’ savını paylaşan, hatta kadınlarla yaptığı atölye çalışmalarında şiddet çemberinin göbeğinde Kontrol ve Güç olduğunu aktaran ve aktivist geçmişi olan bir vekilin Mobese Yasası’nı geçirirken yaptığının ne anlama geldiğini bilmediğini kimse söyleyemez.

Tıpkı Başbakanın idarenin sorumluluğunu bildiği halde idare tarafından zarara uğrayan şahısların zararının tazmin edilmesi gerektiğini bilip de hiçbir adım atmaması gibi.

Polis Devleti’ne doğru emin adımlar…

Tüm bu yaşananlara ekonomik krizin de eklenmesiyle kabus gibi geçen 3 ayın sonunda hukuk devleti ile aramızda olan mesafeyi hızla açarken, geniş ve denetimsiz yetkilerle donatılan ve vatandaşlarına idarenin yaptıkları karşısında herhangi bir hukuki güvence sağlamayan özellikleri itibarı ile bir polis devletine evrildiğimizi söyleyebiliriz. Bütün bunların idare hukukçusu bir Başbakan döneminde gerçekleşmesi ise sanırım hikayemizi trajikomik hale getiriyor.

Cansu N. Nazlı

Bağımsızlık Yolu Üyesi