Ilık bir Mayıs akşamıydı. İçimden o güzel akşamda saatlerce dışarıda kalıp arkadaşlarımla hayata dair konuşmak, sevdiğim ama hiç açılamayacağım kızı onlara anlatmak, belki parktan bir pamuk şeker alıp yemek ve çimlerin üzerine uzanıp o bulutsuz gökyüzündeki yıldızlara bakıp hayal kurmak geliyordu.
Birden karnıma bir ağrı saplandı. Neydi bu ani sızı? Kim olduğumu düşündüm. Kimim ben?
Ben bir çocuğum. 10 yaşlarında hafif uzun boylu, yaşına göre güçlü, siyah saçlı, neşeli bir çocuğum. Eve girmeyi sevmeyen, yaşamın her anının tadını çıkarmak isteyen, güneşi de, yağmuru da, rüzgarı da, ağacı da toprağı da seven bir çocuğum. Ama bazen, bu anlattığım çocuk olamıyorum.
Karnıma saplanan şu ağrı buna engel oluyor. Ben kim olduğumu biliyorum sanıyorum ama bilmiyormuşum. Annem var; elleri ve saçları yoksa ölecekmiş gibi olduğum. Ama en çok da onun ağzından çıkanlar ağrıtıyor karnımı: “5. Sınıfa geldin, koleje gidecek misin gitmeyecek misin? Hayır gitmeyeceksen bir karar vermen gerek”. Bunları söyledikten sonra eğer istersem bir usta yanına da gidebilirmişim diye de ekliyordu. Öyle tüm gün haylaz haylaz gezmesiyle de değilmiş bu işler. O benim yaşımdayken…
İşte bu cümleler aklıma gelince saplanıyordu karnıma en çok ağrı.
Babamın gazetede bir haber okuduğunu hatırlarım. Bu yeni hükümet değiştirmiş kolej sınavının şeklini, aşamalı hale getirmiş. Hükümet ne demek ki? Neyse ben biraz dışarıya çıkıp dolaşayım. Ama yine karnım ağrımaya devam ediyor. Bu eski hükümetle, yenisinin neymiş farkı? Ne değişmişti eski kolej sistemiyle yenisi arasında?
Neyse… Karın ağrım bununla da kalsa önemli değildi. Kimim ben dedim yine kendi kendime. Hayatım birilerinin koşul olarak ortaya koyduğu sınavlarla dolu. Tembel biri değilim ben aslında diye düşündüm. Toprakla saatlerce uğraşabilirdim. Ama odamda kalıp belli sürelerle çalışmam gerekiyormuş. Her gün belli bir miktarda soru çözmem gerekiyor. Hatta parkta oynadığımız ve şu hiç açılamadığım kız bile benim rakibimmiş. Hay be bu ne olduğunu bilmediğim hükümeti!
Dışarıda dolaşıp parka giderken komşunun televizyonunda duydum. Patlama olmuş bir yerde. İnsanlar ölmüş, çok insan. Soma diye bir yerden bahsediliyor. Patlama olan yerin de hükümeti varmış. Onlar öldürmüş bunca insanı. Komşunun “bizim hükümet” diye adlandırdığı buranın hükümeti, başsağlığı diliyormuş Soma’nın olduğu hükümete. E madem suçlu hükümet, neden buradakiler insanlara değil de oranın hükümetine başsağlığı diliyormuş ki?
Okula gittim ertesi gün. Daha ilk ders saati bile gelmeden birinci teneffüsü bekledim. Dünden takımı kurmuştuk. Top oynayacaktık. O gün yine, yeni bir hayal kırıklığı yaşadım. Meğer tüm öğretmenlerim grevdeymiş. Bu kez içimden sormadım, yüksek sesle sordum neden diye. Ne cevap aldım dersiniz? Bunun da sebebi hükümetmiş.
Onu tanıdıkça daha çok karnım ağrıyordu. Neydi bu hükümet? Niye benim hayatımı mahvetmek için uğraşıyor? Tek karnı ağrıyan benim sanıyordum ama meğer bu hükümet denen şey herkesi üzüyormuş.
Yine de ben, ben olmaktan vazgeçmemeye karar verdim. Bugün parka gidip biraz daha çimlerin üzerine uzanıp düşünmek ve yetişkinlere göre rakibim de olsa onu sevdiğimi hiç bilmeyecek olan o kızla da görüşmek istedim. Parkın girişinin önünde durdum çünkü orada beni durduran sarı bir bantla karşılaştım. Orada bir görevli vardı. Dedim ki: “Abi, park kapalı mı?”. O da: “Belediye bu parkı sattı, yerine bet salonu yapacakmış” dedi. O an yıkıldığım andı. Artık parka da gidemeyecektim.
Eve gelince bunu anne ve babama anlattım. Babam sinirlendi ve şöyle dedi: “Bu hükümet özelleştirmeyi destekliyor! Yakında her şeyimizi satacak! Ne park kaldı, ne de tiyatro salonu! Gençlerin kendini bulabileceği tek mekan bırakmadılar!”. O an bu işin altında da hükümet olduğunu anladım. Ha bir de parktan dönerken her yerde elektriklerin kesildiğini fark ettim, korktum biraz ama yürümeye devam ettim. Kimseye sormadım “niye her yer karanlık?” diye. Kesin hükümettir sebebi dedim içimden ki sonra dayanamayıp sordum; öyleymiş. Karanlığın içinden hem zamlardan hem de kesintilerden şikayet eden sesler yükseliyordu.
O gün bir karar verdim. En kısa zamanda, hatta kolej sınavına çalışmadan, sevdiğim kıza açılmadan, okulda futbol takımı bile kurmadan önce bu hükümet denen şeyin ne olduğunu öğrenecektim. Ve karşıma çıkarsa ona neler söyleyebileceğimi ve neler yapabileceğimi düşünüp durdum tüm gün. Ben büyüyüp de babamla annemin yaşına geldiğimde sadece gazeteden okuyarak ya da televizyonun karşısında sinirlenmekle kalmayacaktım. Zamanı geldiğinde –o gün ne olduğunu bilmiyordum ama- mutlaka başka bir şey yapmalıyım dedim kendi kendime.
İsmail Özuçar
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.