Bir süredir siyasi örgütlerin sözleşmişçesine bir hukuk mücadelesine girdiklerini görmekteyiz. Hükümetin icraatlarını kılıfına uydurmayacak hoyratlıkta sürdürmesinin de zemin vermesiyle siyasi partiler siyasetlerini bir hukuka uygunluk mücadelesine dönüştürmüş durumda. O kadar ki, kim hükümetin usulsüz bir işlemini ya da eylemini herkesten evvel bulup mahkemeye başvurur diye yarış halinde adeta.
Reddediyoruz sürecinin etkisi…
Koordinasyon Ofisi’ne ilişkin anlaşmaya karşı halk nezdinde toplanan tepkinin, anlaşmayı kabul yasasının Meclis’e sunulması sırasında kitlesel bir eylemliliğe yol açması, kitlenin konunun Anayasa Mahkemesi’ne havale edilmesinde takipçi olması ve nihayetinde Anayasaya aykırılık tespitinin halkta yarattığı olumlu hava görmeye aşina olmadığımız türdendi.
Siyasi partilerin adını koymadan başlatmış olduğu hukuka uygunluk seferberliğinde Reddediyoruz sürecinde yakalanan sinerjiden ilham almış olacak ki, bu sürecin hemen akabinde takip etmekte zorlandığımız miktarda idari davalar ve ara emirleri durmak bilmiyor.
Siyasetten Bağımsız Hukuk olur mu?
Hukukun temel kaynakları olan yasalar herkesin bildiği üzere Meclis tarafından yapılmaktadır. Yasalar dışındaki hukuk düzenlemeleri olan tüzük ve yönetmelikler ise yasa ile yetki verilen idari organları tarafından yapılmaktadır. Özetle, uyulması beklenen ve uyulmadığı takdirde yaptırımı olan bu kurallar siyasi bir iradenin ürünüdürler. Siyasi partiler vekilleri, bakanları vs. aracılığıyla siyasetlerini yansıtan hukuk kuralları koyarlar.
Hukukun siyasetten bağımsız bir alan olmadığı ve hukukun üstünlüğü veya hukuk devleti denilen ilkenin de gerçekte bir siyasetin yansıması olduğundan söz edeceğim.
Toplumsal Eşitsizliklerin Paravanı Olarak Hukuksal Eşitlik
Yasa önünde herkesin eşit olduğu ve toplum içerisinde eşit haklara sahip olduğu yönündeki tasavvur sınıflı toplumlardaki eşitsizlikleri gizleme işlevi görmesinin ötesinde bu eşitsiz şekilde örgütlenmiş toplumsal yapının eşit ve adil ‘miş gibi’ görünmesine sebep olmaktadır.
Anayasa ve yasalar tahtında herkese eşit olarak tanınan sendika özgürlüğünün, sınıfsal eşitsizliklerin etkisiyle özel sektör çalışanlarınca fiili olarak kullanılamaması buna örnek gösterilebilir. Yahut seçme ve seçilme herkesin eşit derecede hakkı olmasına karşılık meclisi doktor, ‘iş adamı’ gibi belli zümreden ve sınıftan vekiller doldurmakta, kadınlar ve emekçiler fiilen bu hakkı kullanamamaktadır.
Belirli zümreden vekillerin ve partilerinin koyduğu kuralların ‘hukuk’ olduğu bir ortamda muhalefet durumundaki partilerin salt hukuka uygunluk seferberliğine girmesi, toplumsal eşitsizlikleri gizlemeye yarayan perdenin hep kapalı kalmasına hizmet eder. Toplumsal eşitsizlikleri işaret etmeyen bunların giderilmesine yönelmeyen bir hukuk mücadelesi, bu eşitsiz toplumsal düzenin bekçiliğinden öte bir anlam içermez.
Girne’nin sermayeye peşkeş çekilmesine karşı bir tavır barındırmayan biçimde emirnamenin yasal olmadığı yönündeki muhalefet, emirnamenin yasalara uygun şekilde yapılması halinde berhava olacak yani sadece bu peşkeşin hukuka uygun yapılmasına hizmet edecektir. Aynı mantıkla, Koordinasyon Ofisi Anlaşması’nın Anayasaya aykırılığına karşı dururken TC devletinin Kıbrıslı Türk halkını asimile etmesi konusunda sessiz kalmak. Veyahut elektrik özelleştirilmesine karşı konunun Meclis’te görüşülmesi prosedürünü savunup TC’nin bizi giderek daha bağımlı hale getirecek olmasına karşı söz söylememek. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Hukuk Araç mı Amaç mı?
İçinde bulunduğumuz sistemde salt hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti savunusu aslında devleti bağımsız ve adilmiş gibi göstermeye yaradığından dar sınıf çıkarlarına hizmet eden şekilde örgütlendiğini anlamamıza engel olur. Elbette ki hukuku bir amaç gibi önümüze koyan siyasetleri irdelemek niyetiyle bu yazılanlardan hukukun salt kötü olduğu da anlaşılmamalıdır. Hukuk, hak mücadelesi verirken bizim için elverişli bir araç da olabilmektedir; Bağımsızlık Yolu’nun 10 ve üzeri çalışanı olan iş yerlerinde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını öngören İş Yasası’nda değişiklik önerisi, yasa üzerinde sendika özgürlüğüne sahip özel sektör çalışanlarının fiili olarak bunu kullanabilmesini hedefleyen mücadelede olduğu gibi…
Yoksa Amaç Hukuka Tam Uygun bir kktc mi?
Son tahlilde, bugün hukuku amaç olarak önümüze koyarken halkın haklarının usulüne uydurularak ihlal edilmesine razı olan siyasi öznelerin yürütmüş olduğu hukuka uygunluk seferberliğinin ufku, hukuka uygun bir kktc’den öteye geçemeyecektir.
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi