“Unutmadık unutmayacağız…” 19 Temmuz 2011’de TC Başbakan’ı Erdoğan’ın ülkemizi ziyareti sırasında yaşanan polis şiddeti yıldönümünde eski KTHY binası önünde protesto edildi…
“Kıbrıslı Türkler unutmayacak…” Örgütlerin imzaladığı ortak bildiride yaşanan polis şiddeti anlatılırken ayrıca şu ifadelere de yer verildi: “Bunların yaşandığı sırada ise bazı siyasi parti temsilcilerinin Erdoğan ile görüşmeler gerçekleştirdiğini ifade ederek şunları belirtti: “Bu saldırının yaşandığı sıralarda, ülkemizdeki bazı siyasi parti temsilcileri, kapalı kapılar ardında bu saldırının sebebi ve sorumlusu olan Tayyip Erdoğan ile görüşme yapmaktaydılar. Kendi halkı ve kendi partili gençleri dayak yerken, dayağın sebebi ve sorumlusu önünde ceket ilikleyen bu yöneticileri Kıbrıslı Türk halkı asla unutmayacaktır.”
Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Temmuz 2011 yılında ülkemize yaptığı ziyaret sırasında yaşanan polis şiddetini ve darp edilmeleri protesto etmek amacıyla eski KTHY binası önünde eylem gerçekleştirildi.
Baraka Kültür Merkezi’nin çağrısıyla gerçekleştirilen eyleme Devrimci Komünist Birlik (DKB), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP), Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi ve Toplumcu Demokrasi Partisi Gençlik Örgütü destek vererek, ortak metne imza attı.
Eyleme ayrıca KTÖS ve KTOEÖS da katılarak destek verdi.
KTHY binası önünde toplanan eylemciler sık sık ‘imamın ordusu yıldıramaz bizleri’, ‘bu memleket bizim biz yönetelim’, ‘Ankara elini yakamızdan çek’ ve ‘halkız haklıyız kazanacağı’ sloganlarını attı.
Özkızan: “Yaşananları Kıbrıslı Türk halkı asla unutmayacaktır”
Örgütler adına ortak basın açıklamasını okuyan Baraka aktivisti Celal Özkızan, 19 Temmuz 2011 tarihinde Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’a ‘çıkartma’ yaptığını ifade ederek söz konusu tarihi şu şekilde anlattı: “Kıbrıs’ın kuzeyinde olağanüstü hâl ilan edilmiş ve sıkıyönetim kurallarının geçerli olduğu bir gün yaşanmıştır. Daha Erdoğan adaya gelmeden önce, KTAMS binasına saldırı düzenleyen polis, hem anayasayı, hem de insanlık kurallarını katlederek sendika binasına asılmış olan “bir veriyorsun beş alıyorsun utanmadan besleme diyorsun” pankartına el koymuş ve iki tane sendikacıyı da tartaklayarak gözaltına almıştır. Polis ayrıca, KTÖS ve KTOEÖS binalarına da baskın düzenleyip binalarda asılı duran pankartlara el koymuştur. Erdoğan adaya geldiği sıralar, içinde bizim de bulunduğumuz pek çok örgüt, Hamitköy çemberinde bir protesto düzenlemek istemiş, polis Hamitköy çemberinin yüzlerce metre ilerisine barikat kurmuş, eylemcilerin üzerinden tehtidvari bir şekilde helikopter uçurulmuş, eli silahlı askerler polis barikatının arkasından çembere kadar yol boyunca dizilmiş, ve barikatın açılmasını ve demokratik hakkını kullanmak isteyen eylemciler polis engeli ile karşılaşmışlardır. Bu sırada, Hamitköy çemberinde yalakaların ve şükrancıların düzenlediği karşılamaya izin verilmiş, karşılama grubundan sivil bir kişi, polisin gözü önünde, eylemcilerin olduğu bölgeye gelip eylemcilere fiziki saldırıda bulunmuştur. Polis bu kişiyi tutuklamak bir yana, ona göz yummuş, hatta onu teşvik etmiştir.”
Polis şiddetinin KTHY önünde de artarak devam ettiğini hatırlatan Özkızan “19 Temmuz 2011 gününün akşam saatlerinde ise KTHY binası önünde toplanan bazı sendikalar, örgütler ve partiler demokratik protestolarını (hem de yolu bile kapatmadan) gerçekleştirdikleri sırada, polis herhangi bir uyarı yapmadan insanların üzerine saldırmış, çocuk-yaşlı ve kadın-erkek demeden tekme tokat insanları dövmüş, 6 kişiyi de yerlerde sürükleye sürükleye gözaltına almıştır” şeklinde konuştu.
Bunların yaşandığı sırada ise bazı siyasi parti temsilcilerinin Erdoğan ile görüşmeler gerçekleştirdiğini ifade ederek şunları belirtti: “Bu saldırının yaşandığı sıralarda, ülkemizdeki bazı siyasi parti temsilcileri, kapalı kapılar ardında bu saldırının sebebi ve sorumlusu olan Tayyip Erdoğan ile görüşme yapmaktaydılar. Kendi halkı ve kendi partili gençleri dayak yerken, dayağın sebebi ve sorumlusu önünde ceket ilikleyen bu yöneticileri Kıbrıslı Türk halkı asla unutmayacaktır. O dönem hükümette bulunan UBP hükümeti ise, gün boyunca yaşananlardan sonra kendi halkının yanında durmak yerine Tayyip Erdoğan’ın ve polisin avukatlığını yapmış, ve böylece Kıbrıslı Türk tarihinin en onursuz ve en karanlık partisi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.”
“Hodri meydan demeye devam…”
Özkızan rejim partilerinin Ankara’yı korkutmadan siyaset yapmaya devam ettiğini söyleyerek sözlerini şöyle bitirdi:
“Özelde AKP ve genelde Ankara o gün Kıbrıslı Türklere “Soldan ve sağdan rejim partileri gibi demokrasicilik ve particilik oynarsanız sorun yok, ama olur da onurunuza sahip çıkmaya, gerçek bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermeye ve bağımsızlık için bize kafa tutmaya çalışırsanız, karşınızda polis şiddetinin en aşağılık biçimini ve olağanüstü hâl şartlarını bulacaksınız” demiş, kısaca “dokunan yanar” mesajını vermiştir. Rejim partileri, 19 Temmuz 2011’den beri geçen zaman zarfında bu mesajı almış görünüyorlar ve Ankara’yı korkutmadan siyaset yapmayı sürdürüyorlar. Bizler ise, “dokunan yanar” tehdidine karşılık “hodri meydan” demeye devam ediyoruz, ve yüreğimizde “ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerinin ateşini beslemeye devam ediyoruz; ta ki Kıbrıslı Türkler bağımsız, eşit, özgür ve birleşik bir Kıbrıs’ta özgürce yaşayabilene kadar.”
Ortak basın açıklamasının okunmasının ardından KTÖS Genel Başkanı Güven Varoğlu ve KTOEÖS Genel Başkanı Tahir Gökçebel de yaşananlarla ilgili olarak basına açıklamalarda bulunarak AKP’nin ülkemiz üzerindeki politikaları ile polis şiddetini sert bir dille eleştirdi.
Örgütler adına Celal Özkızan’ın okuduğu ortak metinin tam metni şöyle:
19 Temmuz 2011 günü, Kıbrıslı Türk halkı için hem acı, hem de öğretici bir gün olmuştur. Acı bir gün olmuştur çünkü 19 Temmuz 2011 günü, yani Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’a “çıkartma” yaptığı gün, Kıbrıs’ın kuzeyinde olağanüstü hâl ilan edilmiş ve sıkıyönetim kurallarının geçerli olduğu bir gün yaşanmıştır. Daha Erdoğan adaya gelmeden önce, KTAMS binasına saldırı düzenleyen polis, hem anayasayı, hem de insanlık kurallarını katlederek sendika binasına asılmış olan “bir veriyorsun beş alıyorsun utanmadan besleme diyorsun” pankartına el koymuş ve iki tane sendikacıyı da tartaklayarak gözaltına almıştır. Polis ayrıca, KTÖS ve KTOEÖS binalarına da baskın düzenleyip binalarda asılı duran pankartlara el koymuştur. Erdoğan adaya geldiği sıralar, içinde bizim de bulunduğumuz pek çok örgüt, Hamitköy çemberinde bir protesto düzenlemek istemiş, polis Hamitköy çemberinin yüzlerce metre ilerisine barikat kurmuş, eylemcilerin üzerinden tehtidvari bir şekilde helikopter uçurulmuş, eli silahlı askerler polis barikatının arkasından çembere kadar yol boyunca dizilmiş, ve barikatın açılmasını ve demokratik hakkını kullanmak isteyen eylemciler polis engeli ile karşılaşmışlardır. Bu sırada, Hamitköy çemberinde yalakaların ve şükrancıların düzenlediği karşılamaya izin verilmiş, karşılama grubundan sivil bir kişi, polisin gözü önünde, eylemcilerin olduğu bölgeye gelip eylemcilere fiziki saldırıda bulunmuştur. Polis bu kişiyi tutuklamak bir yana, ona göz yummuş, hatta onu teşvik etmiştir.
19 Temmuz 2011 gününün akşam saatlerinde ise KTHY binası önünde toplanan bazı sendikalar, örgütler ve partiler demokratik protestolarını (hem de yolu bile kapatmadan) gerçekleştirdikleri sırada, polis herhangi bir uyarı yapmadan insanların üzerine saldırmış, çocuk-yaşlı ve kadın-erkek demeden tekme tokat insanları dövmüş, 6 kişiyi de yerlerde sürükleye sürükleye gözaltına almıştır. Bu saldırının yaşandığı sıralarda, ülkemizdeki bazı siyasi parti temsilcileri, kapalı kapılar ardında bu saldırının sebebi ve sorumlusu olan Tayyip Erdoğan ile görüşme yapmaktaydılar. Kendi halkı ve kendi partili gençleri dayak yerken, dayağın sebebi ve sorumlusu önünde ceket ilikleyen bu yöneticileri Kıbrıslı Türk halkı asla unutmayacaktır. O dönem hükümette bulunan UBP hükümeti ise, gün boyunca yaşananlardan sonra kendi halkının yanında durmak yerine Tayyip Erdoğan’ın ve polisin avukatlığını yapmış, ve böylece Kıbrıslı Türk tarihinin en onursuz ve en karanlık partisi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Peki 19 Temmuz 2011 gününün öğretici olan tarafı nedir ? Bizler o gün öğrendik ki, Kıbrıslı Türkler, kendi bağımsızlıkları ve onurları için ayağa kalktıklarında ve bunu Ankara’ya karşı yaptıklarında, ülkedeki bütün anayasal ve demokratik uygulamalar ortadan kalkacaktır ve en sıradan demokratik haklar bile en ağır polis şiddeti ile cezalandırılmaya çalışılacaktır. Bu da, zaten Ankara’nın gölgesinde varlığı ile yokluğu bir olan demokrasimizin perde arkasındaki korkunç gerçeği gözler önüne sermiştir. Özelde AKP ve genelde Ankara o gün Kıbrıslı Türklere “Soldan ve sağdan rejim partileri gibi demokrasicilik ve particilik oynarsanız sorun yok, ama olur da onurunuza sahip çıkmaya, gerçek bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermeye ve bağımsızlık için bize kafa tutmaya çalışırsanız, karşınızda polis şiddetinin en aşağılık biçimini ve olağanüstü hâl şartlarını bulacaksınız” demiş, kısaca “dokunan yanar” mesajını vermiştir. Rejim partileri, 19 Temmuz 2011’den beri geçen zaman zarfında bu mesajı almış görünüyorlar ve Ankara’yı korkutmadan siyaset yapmayı sürdürüyorlar. Bizler ise, “dokunan yanar” tehdidine karşılık “hodri meydan” demeye devam ediyoruz, ve yüreğimizde “ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerinin ateşini beslemeye devam ediyoruz; ta ki Kıbrıslı Türkler bağımsız, eşit, özgür ve birleşik bir Kıbrıs’ta özgürce yaşayabilene kadar.
BARAKA KÜLTÜR MERKEZİ, BİRLEŞİK KIBRIS PARTİSİ TVG, DEVRİMCİ KOMÜNİST BİRLİK, TOPLUMCU DEMOKRASİ PARTİSİ GENÇLİK ÖRGÜTÜ, PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.