Efendim yazıya başlamadan evvel sormakta fayda görüyorum; kahvenizi Syrizalı mı alırsınız, Syrizasız mı? Öyle bakmayın efendim mübalağa sanatına yaslanmıyoruz, zira Akp’sinden tutunuz da Chp’sine ve hatta oradan te bizim buralarda Ctp’sine ve dalgalı seyirli piyasa kurunda ivme yapan sağcısından solcusuna kadar herkes esasında sıkı Syriza’lıymış. Ah, bizim de buralarda neden bir Syriza yokmuş, ah keşke olsaymış, tek başına iktidara yürürmüş de ah işte yokmuş. İnsanın göğsüne yaslanarak yalan söylemesi kadar kötü ve ondan da kötüsü buna birkaç insan sinesi bulması kadar acıklı başka bişey var mıdır? Kahvenize bir tane daha Syriza atmamı ister misin?
Yapamazsınız ki, yapsınlar da görelim, hem zaten yapamazlar ki, şimdi de yapamayacaklar ki, ne yani nasıl yapacaklar ki, ve biliyorsun ki aslında bu senin şöyle sesindir: yapma! Ve fakat insanın hala külüstüre atmadığı ve ölümün dahi külüstüre atamadığı, ve hani bir türlü eskiciye satamadığı o şey var ya, umut, insan işi umut, onun halidir Syriza… Hani yani, ne zaman sokağa çıksa, ne zaman bir pankart açsa, ya da ne zaman bir yumurta atsa ya da polise tekme savursa “marjinaldir yapma” dediğin sesinin aksidir Syriza… Yüzünüzü ekşittiniz canım benim, kahvenize biraz konjonktür atmamı ister misiniz?
Daha geçenlerde ‘değil siz, sizin devletiniz gelse’ diye böğüren besleme tipi cümleyi parantez içinde kapatarak mı şimdi Aleksiz Çipras’ın gözlerinin içini samimi buldunuz? Ben bazen aynı göze bakmadığımızı düşünüyorum, ya da kusura bakmayın ama miyop olduğunuzu düşünüyorum… Ki aslında umut etmek o kadar da uzak değildir, yani Çipras diye demiyorum, Çipras dediğin umut eden bir insan eni sonu, burada bizi heyecanlandıran umuttur, Çipras olsa olsa o umudun vekilidir, umudun vekâletidir… Ve sen de, evet sen de, yalan söylemeden halkına, dosdoğru konuştuğunda, hakiki ve samimi bir umut verdiğinde, ve bunun için halkınla birlikte yürüdüğünde, senin de umudun olur, Çipras’a neden şaşırdığına şaşırıyorum! Açıkçası hala böyle şaşırmalarına çok şaşırıyorum! Diyorum ki, Çipras’a değil, umuda bak, umudu gör. Ama sen, esasen, hep ve her zaman olduğu gibi, görmek istediğin gibi görüyorsun, ki en fecisidir. Çünkü Syriza kazandığından beri dalgalı seyirli bir kurla (kurularak mı acaba) politika yapanların tümü görmek istediğimizi görmeyelim diye görüntüyü başka yere, gözlerimizi başka yöne çevirmek istiyorlar. Biliyorsun, görmek istediğin gibi görmek, körlüktür, ve aslında bizi de kör etmek istiyorlar. Çünkü bunlar ancak körlükte bir siyasi parti ederler..! Öyle bakmayın ama canım benim, kahvenize biraz daha ekonomimiz iyiye gidiyor alır mısınız?
Mesele, ki benim için öyledir, Syriza ya da Çipras’tan önce, çünkü bak şöyle, sen birden böyle içinde bir çocuk gibi sanki yıllardır sakladın da Çipras ile o çocuk uyandı da böyle keyfekederlendin ya… Çipras 41 yaşında.. 41 senede Yunanistan halkı için büyüttüğü, diri tuttuğu, sokaklardan, kahvelerden, meydanlardan alıp getirdiği o umut vardı ya hani, işte o umut 41 yıldır içinde hep genç kaldı, diri kaldı, yürüdü, yürüdü ve daha yürüdü ve sonunda bir yol etti ya, başka umut eden insanlarla… Sen şimdi ona iç çekerek keyfekederleniyorsun ya, ah canım kardeşim benim, bizim de 41 yıldır içimizde, dışımızda, kenarımızda büyüttüğümüz ortadadır! 41 yıldır bu halka hem sağ düşlerinizde hem sol umutlarınızla getirdiğiniz yol burasıdır. Ve bu yol belli olmasın diye, aman görülmesin diye, kör etmek istiyorsunuz gözümüzü. Sizin Syriza diye kederlendiğiniz, bizim kederimizle tokuş değil… Kimseye yapma demezsen, ‘dur, bekle, geç’ yapmazsan, ve herkesin kurduğu umuda insandır dersen, insan işidir dersen, Çipras’ı Syriza’yı bilmem fakat umudun kesin olur… Biz onun bir köşesine Çipras’ı bir köşesine de Syriza’yı zaten yazarız. Çok mu konuştum, kahvenize biraz daha üç hilal atmamı ister misiniz, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde lazım olur?
Ama biliyoruz ve inanıyoruz. Buralarda da var.. Çünkü vardılar.. Yine var olacaklar.. Ve bundan sonra da var olmaya devam edecekler… Umut, insan işi bir şeyse Syriza iç çekip ah ah keşke bizde de olsaydı da gidip verseydik diyeceğin şey değildir.. Çünkü, umut şey değildir.. Umut, elle tutulur, göz göze gelinir, yanağından sıkılır ve dudağına buse bırakılır bişeydir.. Dokunduğumuz kadardır umut.. Düşündüğümüz ne varsa, ki bazen düşündüklerimizi de aşar ya, rüyalardan ve düşlerden bile ötedir ya, ötedir umut, çok ötedir ya… Çünkü onların en çok korktuğu evlerin, sokakların, mahallelerin birleşerek kentin meydanlarında birer kalabalık olmalarıdır…
Yine de kahve içme demiyorum, yazıyı böyle anlama; kahveni yine iç ama o şey bizimdir, şimdi Yunanistan’da Syriza diye yazılır, yarın başka coğrafyalarda başka sokaklardan gelen çocuklar başka kentlerin meydanlarına başka yazacaklar, ama biz yine de hep aynı dilde umut diye okuyacağız onu…
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.