…biz hariç!” (Ulrike M. Meinhof)
‘Zor zamanlardan geçiyoruz.’ Kim bilir kaç kalem, kaç gazete köşesinde, bilmem kaç makalesinde, belki de her kritik dönemde ‘zor zamanlardan geçiyoruz’ ile başlayan girişler yapmıştır. O kadar ki, artık ağdalı ve içi boş gibi gözüken bir iç çekişin ötesinde anlam yüklenemeyeceği bir cümle haline geldi. Halbuki biz Kıbrıslı Türkler için hangi zaman kolaydı ve zor olmayan bir zaman mı vardı tarihin gergefinde?
Tarihimiz sömürgecinin üzerimizde kurduğu fantazilerin toplamının tarihidir dersek abartmış olur muyuz? Sanmıyorum! Ama o tarih ki, tüm tarihler gibi yeniden yazılmaya mahkumdur ve o tarih ki içinde ezilenlerin ve direnenlerin çığlıklarını bastıramamıştır.
Dolayısıyla her dönemin kendine has zorlukları vardır. Fakat bizlerin zorluğu bir başka bugünlerde. Bizlerin zorluğu, genelleşmiş bir zorluğun içerisinde bir şey yapamama zorluğudur. ‘Ne yapmalı?’ ile ‘nasıl yapmalı?’ sorularını ayrı ayrı düşünüyoruz da; ikisini bir düşünmeyi akıl edemiyoruz.
Zorluğun doğurduğu boşluk ve basitlik içerisinde yalpalananlar, rüzgarla birlikte esintinin olduğu tarafa yönelenler, rotası olmayan ama kendisi için bir yol çizilenler, kısacası yine o bildik orkestra, yine o bildik havalardan çalıyor…
Herkes havalardan bahsediyor… Medyamızın demokrasi ve özgürlük tutkunu kalemşörleri, AKP’nin ve TC Elçiliği’nin uygulamalarını değil; AKP ve TC Elçiliği’nin uygulamalarına karşı direniş gösteren sendikaları, örgütleri hedef almaktan geri durmuyor. Nerede AKP’ye ve TC Elçiliği’ne karşı bir muhalefet varsa, onun karşısında AKP’nin demokrasisine toz kondurmayan, işgal rejimine dokunmadan da eleştiri yapabileceğini sanan yazarlar beliriyor muhalefetin karşısına. Şeriat uygulamalarına karşı mücadele eden sendikaları ‘kemalist despotlukla’ suçlayanlar, AKP’nin despotizmi karşısında hazır ola geçmeden edemiyor. Daha geçen gün Ankara ODTÜ’de bir AKP demokrasisi örneği gördük. İşine gelince köre yatanlar, işine gelince açıkgöz kesilmekteler.
Herkes havalardan bahsediyor… Siyasi arenadaki ‘sol’ partilerimiz, dönüp dolaşıp özgürlükçülük, demokrasi ve Kıbrıslı Türk halkının varoluş mücadelesini ağızlarından düşürmüyorlar. Her ne hikmetse iktidarken rafa kaldırılan kavramlar, muhalefetken tekrar tozlu oluklardan çıkartılıyor. Demek ki yüksek siyasetin iki farklı sözlüğü var. Biri ‘iktidar sözlüğü’ diğeri de ‘muhalefet sözlüğü.’ Aslında ikisi de bir YALAN eserinin iki farklı cildi. İktidarda iken AKP dayatmalarına karşı ‘gık’ dahi diyemeyenler, şimdi birden bire ekonomik paketlere ve dayatma politikalara muhalefet ediyorlarmış gibi gözükmekteler.
Ne bir pişmanlık ne de bir umut belirtisi olabilenler ancak kadim bir yalanı büyütmekle meşgul olabilirler.
Herkes havalardan bahsediyor… Muhalefetin toparlanan kısmındakiler, toparlanmanın teorisini toparlamaya çalışanlar 30 yıllık kurumsallaşmış kktc gerçeğinin adını değiştirmeye çalışıyorlar. Sol liberalizmin, sınıf körlüğünün ve sözde anti-militarizmin bir sonucu olan ‘askeri vesayet rejimi’ terimi bugünlerde işgal rejiminin yerine ikame edilmeye çalışılıyor. Sadece ikame demek tam olmaz; aynı zamanda ithal ikame bir terim bu. AKP rejiminin ve post-modern prensin, nam-ı diğer Tayyip sultanın ülkemizde bir yandan hükümet ve egemenler tarafından uygulattığı sosyal-kültürel ve ekonomik dönüşüm; diğer yandan da muhalefetteki piyonlar tarafından ideolojik ve politik yönden tamamlanmaktadır.
kktc’yi ‘askeri vesayet’ olarak adlandırmak, işgali aklamak anlamına gelmekte olup doğrudan toplumsal muhalefetin terminolojisini değiştirmeye, hedefini saptırmaya yönelik bir hamledir.
Bugün militarizmi aşmanın yolu, sistem içinde kalıp da işgali, bir laf cambazlığından öteye gitmeyen ‘askeri vesayet rejimi’ kavramının arkasına saklamak değil; sistemin kendisini emperyalist bir işgal olarak tanımlamaktır. Gerisi AKP ağzının muhalefetteki siluetinden öte değildir.
“karalarımız ve aklarımız bir duvarı yıkmaktır, anlatılır / biz, çılgın bir yürüyüşün en tetik yolcusuyuz.” Turgut Uyar
Havalardan bahsedenler, bahsetmeye devam edebilirler. Muhakkak ki birileri havalardan bahsederken, birileri de sudan, ateşten ve topraktan bahsedecek. Birileri havalardan bahsederken, birileri de su olup akacak, ateş olup yakacak ve toprakta tohum olup filiz açacak.
Ve belki de havalar ağırlaşacak, sıkışacak, patlayacak, kararacak ve önümüzde bir duvar olacak. Ama o su birikecek, birikecek, derya olup o duvarı devirecek.
Hasan Yıkıcı
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.