Teknoloji hayatımızdaki yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırdıkça tüm sosyalleşme, araştırma, haber edinme gibi ihtiyaçlarımızı sanal ortamdan giderir hale geldik. Bu durumun hem avantajlarının hem de dezavantajlarının olması ayrı bir tartışma konusu olarak bir kenarda dursun, istediğin bilgiyi istediğin zaman elde edebilme konusunda en hızlı yöntem olduğu sanırım kimse tarafından inkar edilemez. Günümüzde insanlar takip etmek istedikleri konuları belirleyebilip, o konu ile ilgili dünyanın birçok yerinden pek çok habere, makaleye, araştırmaya vb. teknoloji sayesinde anında ulaşabiliyor.
İşte ben de biraz haber okumak, kafa dağıtmak, bu aralar neler olmuş bakmak üzere kullandığım sosyal medya aracı sayesinde, yalnızca bir gecede, dünyanın pek çok yerinde kadınlara uygulanan baskı, şiddet, ayrımcılık, cinayet, taciz ve tecavüz gibi dehşet verici pek çok haberle karşılaştım. Sadece bir gecede, bir saat içerisinde bu konu ile ilgili maalesef dört farklı haber okudum. Kafa dağıtmak istedim ancak ruhum darmadağın oldu.
***
İlk okuduğum haber IŞİD in elinden kurtulan Ezidi bir kadın ile ilgiliydi. Ailesindeki erkeklerin gözleri önünde kurşuna dizilmesinden başlayan vahşet, Ezidi kadınlarının yaşadıkları zulüm ile devam ediyordu. Önce kadınların yaşlarına göre ayrılıp yaşlı kadınların öldürülmesini anlattı kadın. Sonra evli-bekar, genç-çocuk şeklinde yapılan bir diğer ayrımdan bahsetti. Evli olan kadınlar seks kölesi olarak kullanılırken, bekar genç kadınlar ve kız çocukları satılıyormuş yaşlı ve gaddar erkeklere. Kaderine boyun eğmeyen ve kaçmaya çalışan Ezidi kadınları da işkence, dayak, taciz, tecavüz ve yeniden başka bir caniye satılma durumu bekliyormuş. Haberdeki kadın yılmamış, “tek bacağımı kesseniz diğeriyle kaçarım” demiş ve verdiği mücadeleden galip çıkmış. Şimdi sesi olmak istiyor tüm Ezidi kadınlarının IŞİD’in esareti altında olan. Çünkü IŞİD’in elinde halen esir olan 3600 Ezidi kadın varmış, üç bin altı yüz!
***
Elinden bir şey gelmemesinin ve sıcak evinde huzurlu(!) bir şekilde oturuyor olmanın verdiği vicdan azabıyla bakınmaya devam ederken bu kez de İngiltere’de kaçırılan ve aranmakta olan bir kız çocuğunun kayıp ilanını görüyorum. İngiltere, Amerika, Fransa ve Nijerya gibi ülkelerde kız çocuklarını kaçırıp seks kölesi olarak kullanıyorlarmış ya da organ mafyası çocukları öldürüp organlarını satıyormuş ya da çocuk mafyası çocukları olmayan ailelere kaçırdıkları çocukları para karşılığı satıyormuş ya da, ya da, ya da… Dün, Güney Londra’da bulunan Lewisham diye bir bölgede saat 17.00’da kaybolan, henüz 8 yaşında olan Rhys kim bilir şu an kimlerin elinde, ne durumda…
***
Bir müddet küçük kızın resmine baktıktan sonra devam ediyorum, kapatamıyorum bilgisayarı. Sanki küçük kızı yalnız bırakmış, kaderine terk etmiş hissediyorum kapatıp bilgisayarı uykuya dalarsam. Yeni bir vicdan azabıyla devam ediyorum ve bu kez de bir ayrımcılık haberi ile karşılaşıyorum. BM tarafından yapılmış bir araştırmaya denk geliyorum. Bu araştırmaya göre, dünyada kadın ve erkeklerin bilim dallarında (mühendislik, tıp/sağlık, teknoloji, sosyal medya vb.) eşit oranda eğitim almış olmalarına rağmen iş hayatında ilgili sektörlerde çalışan kadın araştırmacı sayısı sadece %28 imiş. Kadınların bilim dünyasına eşit katılımının sağlanması insan hakkıdır ve kadınların hayattaki amaçlarını gerçekleştirebilmeleri ve özgüvenlerini kazanmaları açısından önemli bir adımıdır diyor haber. Haber diyor da ataerkil işverenler ne diyor acaba?
***
Artık çok canım sıkılıyor. Vicdan azabından sinir bozukluğuna, bir şey yapamamanın acizliğinden yapılan haksızlıkların verdiği rahatsızlığa yaşadığım duygu karmaşasıyla kapatmaya çalışıyorum bilgisayarı ama bitmiyor serüvenim. Beni independent gazetesinin yayınladığı bir video bekliyor izlenmek üzere. Başlığı; “Video kadınların evrensel olarak yüzleşmek zorunda kaldığı seksist eşitsizliğin altını çiziyor”. İzlemeye koyuluyorum ister istemez. Video kadınların doğduğu andan itibaren karşılaştıkları tüm eşitsizlikleri 1 dakika içerisinde gözler önüne seriyor. Kadınların fiziksel görünümü ile ilgili maruz kaldıkları baskı, çocuk gelinler, iş yerinde uğradıkları cinsiyet ayrımcılıkları, toplumsal rollerin getirdiği baskılar ve dahası…
***
En nihayet kalkıyorum başından ve sorgulamaya başlıyorum. Neden kadınlar bu kadar eziliyor? Bu olayların hepsini kadınların yaşaması tesadüf müdür? Yakılan 124 emekçi kadın, Mirabel kardeşler, Özgecanlar, Judy’ler yetmiyor mu? Buna kim son verecek?
***
Ardından videonun sonundaki yazılar geliyor gözümün önüne; “Hepimiz eşit olana kadar hiçbirimiz eşit değiliz! Hayır kelimesini yeterince duyduysan, sen de kavgamıza katıl!”
Başta kendi ülkemizde olmak üzere, ataerkinin kadınlara yönelik sürdürdüğü psikolojik, fiziksel, sınıfsal, cinsel, ekonomik ve politik şiddete/sömürüye karşı çıkmamız gerekiyor. Kadının özgürleşemeyeceği ataerkil kapitalizme alternatif bir dünya için asla yılmadan, pes etmeden, dayanışarak, hepimiz eşit olana kadar mücadele etmeliyiz.
Zekiye Şentürkler
Baraka Aktivisti
Haberler:
https://actionsprout.io/E43DCD/initial