Hayvan haklarına dair mücadeleler genel olarak sokakta başlayıp sokakta biter. Değil ki eylem vs…
Hayvan hakları için hayranların hakkını savunan insanlar her zaman sokaktadırlar. Gerek bireysel gerekse sivil toplum örgütlerinin bir parçası olarak. Tıpkı belli sosyo-ekonomik ihtiyaçları olan insanlara yardım eden insanlar gibidirler. Tamamen içten ve karşılık beklemeden. Kimisi vicdanen yapar, bunu kimisi ise görmezden gelemediği için veya herhangi bir dini inancından dolayı bunu bir borç bilir. Netice de, hangi sebepten olursa olsun varacağı yer masumiyete dayanır.
Güzel hisler ve güzel sonuçlar sonrasında tatlı yorgunluklar hissederiz ama değer diye de düşünürüz. Zaten birinin gülümsemesi kadar bir hayvanın da sizin sayenizde hala daha hayata tutunuyor olmasından daha güzel bir şey olamaz.
Hayvan hakları aktivistlerinin gün geçtikçe umudunu yitirme sebeplerinden biri ise günübirlik dayanışmalar ve günübirlik mücadelelerdir. Yani sorunun en altına kadar inemedikçe daha yürüyecek çok yol vardır ve muhtemelen bu yolda nefessiz kalacaksınızdır. Sürekli olarak mağdur bir hayvan bulmak ve tedavi ettirmek yada ihmal edilen/şiddet gören, bulunduğumuz iklime uygun olmayan bir hayvan için mücadele etmek maddi ve manevi insan ruhunda çökertme yaratan bir durumdur. Çünkü belki bir hafta sonra belki bir ay sonra yine aynı durumu yaşayacağız. Pek tabii ki her isyanımız duyulur mu ve bir sonuca varır mi orası gerçekten şans işi.
Bu konu uzadıkça uzar, biliyorum ki sokağa çıktıkça strese giren ve her çıkışında “Acaba yine mi kazalı bir kedi bulacağım, ya gittiğimiz piknik alanında maymun varsa, köpeğimi yürüyüşe çıkaracağım ama ya onu gezdirirken şiddet gören/ sahibi tarafından görmezden gelinen bir köpek görürsem?” düşünceleri ile gitgide asosyalleşen insanlar vardır. Bu tamamen bozuk ve durmaksızın akan bir çeşmeye benzer; altına bir leğen yerleştiriyorsun ve leğen her dolduğunda alıp leğeni değiştiriyorsun. Ama aklına çeşmeyi değiştirmek gelmemiş. Çünkü sistem böyleydi ve böyle olmalı diye düşünüyorsun. Sistem böyleyse kim değiştirebilir ki değil mi?
Gerek sivil toplum örgütleri, gerek derneklerin tüm görevi, devletin var olan görevini hafifletmektir. Hafiflettiğiniz takdir de hiç bir ilerleme sarfetmeksizin hüküm sürenler gün gelir yolunuza taş dahi koyarlar. Hem geceni gündüzüne katarak devletin görevini sen yaparsın hemde vergi adıyla seni yoklar, süzer ve ince elekten bile geçirir. Böyle böyle zaten kendi görevi olduğunu unutur.
Eğer bahsettiğim sokaklardan geçerken korku değil huzur hissetmek istiyorsak, bir canın daha mağduriyetini göremeyecek kadar incelen bir noktadaysak eğer mücadelenin en güzeli örgütlü olandır.
Kazanma ihtimalimizin olduğu tek mücadeleyse, örgütlü mücadelemizdir.
Bu bozuk düzende ve alt-yapısı tamamen bireysel çıkarlar uğruna dayanan hükmedenlere inat sende hala yaşamdan yanaysan örgütlen.
Hatice Azizoğlu
Bağımsızlık Yolu üyesi