Doğrudan Yunanistan ile ilgili son yazımı SYRİZA’nın zafer kazandığı seçimden bir gün sonra yazmıştım. Bugün ise sanırım Yunanistan için bir o kadar kritik bir dönüm noktasının ardından yazıyorum.
Yunan seçimleri sonrası zafer coşkusu Kıbrıslı Türkleri de sarmıştı. Bu sefer bizdeki etkinin o kadar da coşkulu olmadığını görüyorum.
Bir anda değişim isteyenler kendi ülkesinde bulamadıkları mükemmeli SYRİZA’da görmek isteyenler, sanırım SYRİZA’nın sihirli değneği olmayışına içerlediler.
Yunanistan’da Çipras hükümeti kurulalı aylar geçti. Hükümetin en önemli icraatını sürdürülen neoliberal yıkım politikalarını durdurmak ve geri almaya çalışmak olarak tanımlayabiliriz.
Kapatılan devlet televizyonu geri açıldı ve AB ile borçlar ile ilgili müzakerelere girildi. Tıpkı SYRİZA’NIN seçim öncesi vaat ettiği gibi; AB’den ve EURO bölgesinden kopmadan bir çözüm çabası.
Peki, sonucu ne oldu? Pek de bir sonucu olmadı bu müzakerelerin, Troyka İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı sonrası Cenevre Görüşmelerindeki “mr no” tarzını benimsedi. Kendi kafasındaki hariç her öneriyi reddetti ve SYRİZA’nın halkından gelecek tepkilerle yıpranması ve sözlerine gelmesini bekledi.
İşte bu durum bugünkü referandumun tarihi eşik olması sonucunu yarattı. Neden mi? AB kuruluşundan itibaren ekonomi temelli bir kuruluştu. Her ne kadar sosyal ve demokratik yönleri ön plana atılmaya çalışılsa da yönetimde asli erk teknokratlarda olmuştu.
Her ülkenin temsilcilerinin olduğu Avrupa Parlamentosu sadece tavsiyeler verebilen vitrini oluştururken, teknokratlardan oluşan Avrupa Komisyonu kararları vermekteydi. 2008 krizi ile birlikte ise Avrupa Bankalarını korumak ve krizin faturasını halklara ödetmek için Troyka ortaya çıktı; krizden etkilenen AB ülkelerine sağlıktan, eğitime, oradan iletişime tüm sosyal politikalarını yok etmesi, kamusal olan her şeyin özelleştirilmesi ve krizin yükünü ağırlaştırılmış vergilerle sıradan vatandaşa yüklemesi stratejisini dayatan teknokratik bir kuruluş.
Demokrasinin beşiği Yunanistan, bugün Troyka politikalarına ve AB içerisindeki bu diktatöryal zihniyete “hayır” dedi.
Peki, hayırlısı mı oldu?
Bunu zaman gösterecek: Yunanistan’da yaşanmakta olan sol deneyim yeni, yeni olduğu kadar da farklı bir deneyim; demokrasi yolu ile kriz anında iktidara gelen, farklı radikalliklerde görüşler barındıran bir hareket, karşısında ise emperyalist bir güç.
AB Yunanistan referandumundan hayır çıktı diye saygı duyup dayatmalarından vazgeçecek değil. Böylesi bir tutum yarın İspanya, İtalya veya krizle yüzleşen başka bir AB ülkesinin de benzer bir tavra girmesine sebep olacaktır. Yunanlıları sefalete sürükleyip, ibret olsun diye açlığa terk etmek elbet AB’ye daha cazip gelecektir. Yunanlıları zorlu bir dönem bekliyor. Fakat her emperyalist gücün temel bir çelişkisi vardır. O da gücünü aldığı ekonominin halklarına bağlı olmasıdır.
Avrupa Birliği kuruluşundan itibaren ekonomik bir birliktelik olmuş ve emperyalist bir kutup yaratmıştır. Bugün ise Yunanistan referandumu SYRİZA’ya bir adım ileriye gitme, AB’ye ise demokratikleşme konusunda bir şans vermektedir; Avrupa halklarının Troyka politikalarına karşı ortaklaşacak öfkesi demokratik bir halkların Avrupa’sının inşasına zemin olabilir. SYRİZA’nın ise kendi çok görüşlü yapısından ve halk desteğinden emin olamamasından kaynaklanan kararsız tutumunu radikalleştirmesine fırsat verebilir.
Yunanistan deneyimi bizlere mükemmel bir örnek teşkil etmiyor. Seçimden bir gün sonra da, bugün de bu durum değişmiş değil. Ama bu durum Çipras hükümetinin icraatlarını takip etmemize, maliye bakanı Varoufakis’in demeçlerini ve uyguladığı politikaları incelememize engel değil. Bilakis bu örnekten dersler çıkartmak için Yunanistan deneyimini, kutsama veya reddiye ile değil, ama daha iyisini yaratabilmek adına incelemek tarihsel bir görevimizdir.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu