Ya tarım?
Peki ya eğitim?
Turizm?
Sağlık konusunda neler yapacaksınız?
Vs vs…
Şimdi seçim dönemi ya, bu tarz soruların en çok dillendirildiği ve bu sorulara karşı yaldızlı cümlelerle süslü cevapların ve “bilirkişilerce” hazırlanmış günün ihtiyaçlarına “cevap veren” manifestoların uçuştuğu bir süreç yaşıyoruz.
Aslında halkın sorduğu sorunun kısacası şudur:
“Sizi ne için seçelim?”
1974` ten beri- hatta daha da öncesinden ancak daha belirgin ve sistematik bir şekilde 1974 sonrası- Kıbrıslı Türklerin yaşamlarıyla ilgili karar mekanizması Türkiye’nin elinde.
Daha doğrusu, karışmak istediği kadarı Türkiye’nin, ondan arta kalan boşluklarda da Kıbrıslı Türk liderliği elinde.
Yani Türkiye karar vermek istediği her konu da karar hakkına sahip tek mercidir, Türkiye’nin müsaade ettiği ya da ilgilenmediği oranda da Kıbrıslı Türk liderliği.
Eğitimden sağlığa, turizmden maliyeye, köylerinin adlarının değişmesi gerektiğine, polis üniformasının ne renk olacağına, hangi sermaye sahibine ne “imkanlar” sağlanacağına, Çağlayan Parkı’nın adının ne olacağına… kadar onlar karar verir.
Tarihsel süreç içerisinde bunu dengeleyebilmek yönünde kısmi ölçüde güce sahip olan yegane figür sanırım Türkiye karşısında da ağırlığı olan Rauf Denktaş’tı, onun da aldığı kararlar herkesin malumu.
Ki bu ağırlık da son tahlilde Türkiye’nin ağırlığı karşısında hafif kalırdı.
O yüzden Kıbrıslı Türk liderliği ile Türkiye liderliği arasındaki görüş farklılıkları en genel anlamda Türkiye’nin görüş ve çıkarlarıyla çelişmediği oranda tartışmaya açık oldu.
Ancak özellikle bugün, Türkiye’deki AKP iktidarı neredeyse her konuda tek karar merci olmakta ısrarlı.
İşbirlikçilerimizin de suçu yok değil tabi.
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de yollanan talimatları uygulamak isteyen işbirlikçilerimiz bolca mevcut.
Dolayısıyla bugün, Kıbrıslı Türklerin yaşamına yön verme iddiasında olup da ekonomiyi şöyle yapacağız, sağlığı böyle, eğitimi öyle diyen her parti ya da örgüt bilin ki size yalan söylüyor.
Neden mi?
Yukarıda söylediğimiz gibi, karar merci Kıbrıslı Türkler değil de ondan!
Son yaşanan maaşlara karşılık Kuran kurslarına yönelik talimatlar bunun bariz bir örneği.
Bugün Türkiye özelleştirmeleri dayatırken kamu kurumlarında şişkinlikten bahsediyor.
Peki, Kıbrıs’ın kuzeyindeki üretimi bitirerek Kıbrıslı Türk halkını asalak bir konuma sürükleyen ve hemen hemen tamamıyla ithalata dayalı bir ekonomik yapıya sokan kim?
İlk ekonomik yıkım paketini dayatan ve siz üretmeyin biz size bakarız diyen Turgut Özal kimdi?
O yüzden bizim kurtuluşumuz ekonomik programlarda ya da çok akıllı uzmanlarda değil!
Kurtuluşumuz söz-yetki-karar hakkımıza sahip olmamızdadır.
Bu da tek bir şeye bağlıdır; Ankara’nın talimatlarına “HAYIR” diyebilmekte.
Bunları söylerken partilerin programlar önermesi, politikalar üretmesi gereksizdir demiyorum.
Ancak o “HAYIR” cevabını vermedikten sonra üretilen politikalar hiçbir anlam ifade etmez!
Kıbrıslı Türklerin onurunu ifade edecek olan “HAYIR” cevabı geleceğimiz için mücadele dolu yılların da habercisi olacaktır.
Üretimden koparıldığımız bu ortamda onurumuz mücadelemizin motor gücü olacaktır.
Bu yüzden talimatlara, halkımızın yok etmek isteyen, onurumuzu ayaklar altına alan politikalara “HAYIR” diyenlere evet deyin diyoruz.
Ali Şahin
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.