Coğrafi olarak bize çok uzak ancak gönüllerimize yakınlaşmayı başaran bir ülkeden bugün bahsedeceğim, Venezüella’dan.
Kafamızı, gömülü olduğu işten bazen kaldırıp dışarı, gökyüzüne baktığımızda aydınlığı fark eder yaşamı hissederiz ya hani, ben de üzerinde yaşadığımız bu ada yarısında başka türlü bir yaşamın imkanını görmemiz için sizi biraz uzağa götürmeye niyet ettim.
Şimdi fakir bir semtte yaşadığımızı hayal edelim önce. Emeğimizi satarak kazandığımız para yerinde sayarken en temel eğitim, sağlık gibi hizmetlerin özelleştirildiği, günlük en basit bir market alışverişinin bile cebimizi yaktığını düşününce kendimizi fakir hayal etmek pek zor olmamalı, her geçen gün fakirleşiyoruz aslında. Nerede kalmıştık? Fakir bir semtte yaşıyoruz ama ev kirası ödemiyoruz, yaşamımıza çöreklenen ve sadece taksitlerle faizini ödeyebildiğimiz bir konut kredisi çekmedik çünkü sosyal konut mantığında bize bir çatı açan devlet var.
Yaşadığımız mahallenin fabrikasında çalışıyoruz ama başımızda şeytan gibi dikilen bir ustabaşı yok. İşyerimizde bize şöyle deniyor:
“Burada patron yok, ustabaşınız yok… Burada kimse size emir vermeyecek. Burada yaptıklarınızın gelirini eşit olarak bölüşeceksiniz. O yüzden eşit emek harcamalısınız.”
Evet yanlış duymadık, ne kadar üretirsek bizim. Hamile kalırsam işten atılır mıyım korkum da yok. Öyle bir İş Yasası var ki, işverene hamile olan çalışanına iş güvence sağlama zorunluluğu getiriyor. İşimi bitirdiğim halde arkadaşlarımın elindeki işi bitirmesine yardım ediyorum, bakıcıdan çocuğu almak için koşmama gerek yok, çünkü çocuğum okul öncesi yaştan üniversiteye kadar ücretsiz okuyor. Hatta maddi imkansızlıklardan yarım kalan tahsilimi ben de ücretsiz olarak misyon adı verilen bir sistem sayesinde tamamlıyorum dilersem. Tahsilimi tamamladığımda başka bir meslek sahibi olma imkanım da olacak. Sağlık hizmetlerinden ben de çocuklarım da ücretsiz yararlanıyoruz falan. Çok büyük paralar kazanmıyoruz ama insani bir yaşam sürdürebilmemiz için çok para harcamama gerek yok. İşte böyle bir ülkede yaşadığımızı düşünelim. Zorlanıyoruz değil mi?
“Hayaller Venezüella Hayatlar kktc” dediğinizi duyar gibiyim. Benim memleketimde ay sonu boğazın şişti mi doktora gitmek, işten izin almak zorunda kalmadan ayakta nasıl hastalığımı geçirebilirim diye hesap yapılır. Bu esnada da çocuklara hastalık bulaştırmamak için 10 takla atılır, zira çocuk hasta olursa o para bir şekilde bulunup çocuğu doktora götürmekten başka çare yoktur. Bir de çocuğum hasta diye ne zaman işten izin alsam işler misliyle patron kaprisi eşliğinde beni bekliyor olur.
Bu ülkede çocuk sahibi olunca evde çocuğa mı baksam yoksa çalışsam bakıcı parasını anca mı çıkarırım hesabı yapılır. Biz kadınlar çocuk sahibi olduğumuzda işimizi doğum izninden dönünce bulup bulamamanın karın ağrısıyla işe döneriz.
Bizim ülkemizde bırakın devletin ailelere ev sahibi olma imkanı sağlamasını, devlet şiddet gören kadınlara bir çatı bile açmaz. Sosyal Hizmetler Dairesi bünyesinde bu mesele için kurulan ihbar hattının faturası bile hatta bakmakla görevli kamu emekçisine cebinden ödetilir.
Sosyal hizmetler demişken Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita kitabından bir alıntı:
Devrim sonrası Venezüella’da yapılan uygulamaları anlatan Yüzbaşı Rangel rakam vermekten kaçınıyor, ama sosyal politikalara çok para harcadıklarını kabul ediyor:
“Evet çok para harcıyoruz. Çünkü şimdiye kadar hiç harcanmadı.”
Sosyal politikalara hiç para harcanmayan yurdumda, çalıştırdığı işçinin kaydını yapması için patronlara yahut devlet okulları dökülürken özel okullar kurulması için sermaye sahiplerine teşvikler veriyor devlet.
Petrol fiyatlarındaki düşüş ve sınıflı toplum yapısının varlığını sürdürmesi sebebiyle Venezüella’da birtakım sıkıntılar yaşandığını da belirtelim. Ancak BM verilerinde dahi yadsınamayacak ölçekte ilerlemelerin kaydedildiği ortada, oralarda da mücadele devam ediyor.
Özelleştirmelerin tavan yaptığı, taşeronlaşmanın hemen her gün işçi yaraladığı, güvencesiz, uzun saatler düşük ücretle çalışma koşullarının, banka kredilerinin geleceğimizi ipotek aldığı bu ada yarısında nasıl varırız peki, yukarıda saydığımız insanca yaşam koşullarına? Marx şöyle der:
“Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken durum ne de gerçeğin kendisine göre düzenlenmek zorunda olacağı bir ülküdür. Biz şimdiki durumu ortadan kaldıracak gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları şu anda var olan öncüllerden çıkar.”
Yani, insanca yaşam koşullarına varmak için “komünizm” yaratılması gerekmiyor, mevcut koşulları ortadan kaldırmak için harekete geçmek gerekiyor; halkın gerçek hareketine…
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi