Haberal Kıbrıslı gazetesi Baraka Kültür Merkezi aktivisti BKP-TVG milletvekili adayı Hasan Yıkıcı ile söyleşi gerçekleştirdi.
-Neden milletvekili adayı olmak istediniz?
-Bir algı var gençlerin siyasete atılsın diye. Aslında bizim bakış açımız böyle değildir. 2005 yılından beri Baraka kültür Merkezi çatısı altında mücadele vermekteydim. Aslında, bu da bir siyaset yapma şeklidir. Siyaseti üst siyaset veya belli uzmanların yaptığı siyaset olarak ayırmak yanlıştır. Siyaset tam da gündelik hayatın içerisindedir, siyaset insanların daha güzel bir yaşama daha güzel bir düzene ulaşmasının bir aracıdır. 2005 yılından beridir Baraka aktivisti olarak bağımsız bir Kıbrıs için, Kıbrıslı Türklerin kendi iradelerini yeniden kazanabilmeleri ve gaspedilmiş irademizin yeniden keşfedilmesi için mücadele vermekteyiz. Bunun bir adımının “sokak” olduğunu fakat farklı, farklı kanalların da olabileceğini düşünüyoruz. Yıllardır sokakta seslendirdiğimiz, dillendirdiğimiz mücadeleyi parlamentoya da taşıyarak orda da dillendirmek istiyoruz. Neden milletvekili adayı olduğumu kabaca böyle tanımlayabilirim. Sokakta ördüğümüz bağımsızlıkçı, eşit, adil bir Kıbrıs’a ulaşma mücadelesinin parlamentoda da bir adım atmak için milletvekili adayı olmak istedim.
-En gençler olarak, seçim çalışmalarında halktan ne gibi tepkiler aldınız?
Şu ana kadar halktan çok olumlu tepkiler aldık. Belli başlı kamuoyu araştırmaları ve anketler yapılıyor ancak her ne hikmetse hiçbir test sonucunda BKP-TVG’nin oy oranı açıklanmadı. Kamuoyu araştırmaları sanki 4 parti üzerinden dönüyor gibi bir izlenim yaratılıyor. 5’inci parti olan BKP-TVG’nin oy oranları kamuoyu ile paylaşılmıyor. Aslında alışık olmadık bir şekilde BKP-TVG’nin oyları bugün gerçekten yüksek çıkmaktadır. Yüzde 6 ile yüzde 10 arasında oy oranı çıkmaktadır. Bunun dışında toplumun genelinde bir sempati vardır. Bu sempatinin iki nedeni vardır. Birincisi solda belki geniş anlamda bir birlik sağlanamadı. Ama solda bir birliğin imkânlı olduğunu gösterdiğimiz için insanların da tam da dürüst bir siyaset görme ihtiyacı hissettiklerinden dolayı bir sempati vardır. Bir ikinci neden ise, Kıbrıslı Türk halkının genelinde var olan düşüncelerin, hissiyatların, ifadelerin bir merci bir odak tarafından hiçbir çıkar beklenmeksizin, hiçbir çıkar gözetmeksizin Kıbrıslı Türk halkının içinde olan bağımsızlık isteyen, Türkiye’nin burada olan varlığından rahatsızlık duyan ve elçinin sürekli olarak Kıbrıslı Türkleri küçük düşürücü çıkışları karşısında ciddi bir irade görmelerinden de kaynaklı bir sempati vardır. Yani, esasta olan kazanabilme veya kaybedebilme değildir aslında esas mesele. Biz yönetmek için talip olmadık meclise girmeye. Bir veya iki milletvekili meclise sokmak istiyoruz. Kıbrıs Türk halkı bize bu imkânı verirse eğer, bu Kıbrıs Türk toplumu için güzel olacak. Ancak güzel olacak derken, bu kokuşmuş düzeni yönetmek anlamında değil, tam tersi bu sistemin alternatifini yaratabilecek bir güç olarak Kıbrıslı Türklere hakaret edenlerin karşısında durarak bir direniş hattının örülmesi anlamında bu mutluluk verici bir şey olacaktır.
-Seçilmeniz durumunda nasıl bir duruş sergileyeceksiniz?
“Biz sistemin kendisini değiştirme niyetindeyiz. ”
En başta direneceğiz. Herkes bugün kime sorsanız siyaset kirlendi, güvenilirliği kalmadı deniliyor. Siyaset kirlendi demek; çok soyut bir şeydir aslında. Siyaset kendi kendisine kirlenmez. Siyasetin özneleri vardır ve o öznelerin faaliyetleri, çıkışları ve toplumsal pratikleri neticesinde siyaset kirlenir. Bunun tespiti iyi yapılmalıdır. Toplumun farklı farklı kesimlerinden bugüne kadar çok fazla gün yüzüne çıkmamış siyaset algıları vardır. Dolayısı ile siyaset kirlendi demek bence yanlış bir tanımlama olur. Onun yerine, kirlenmiş olan bugüne kadar yapılmış olan bugüne kadar alışılagelmiş olan rejim siyaseti sistem siyasetidir dersek daha doğru olur. Kirlenmiş olan rejim siyaseti ise, bugüne kadar ganimetten yararlanan, ganimet düzeninden çıkar sağlayan, siyaseti toplumsal düzene dönüştürmek için gereken bir araç olarak değil de sanki bir meslekmiş gibi siyaset yapmak, ve o koltuklara oturmak sanki profesyonelleşmeyi gerektiriyormuş gibi bir algı oluşturuldu. Biz dolayısı ile yola çıkarken başka bir siyasetin de mümkün olduğunu söylüyoruz. Başka bir siyaset derken, örneğin Türkiye karşısında Türkiye’nin buradaki gerek kültürel, gerek ekonomik, gerekse de sosyal olsun dayatmaları karşısında dik durabilmektedir, boyun eğmemektir. Kritik noktalarda ceketini ilikleyen, boyun eğen insanların yaptığı siyasettir kirlenmiş olan. Bu solda görülen partilerden tutun da sağdaki partilere kadar bu böyledir. Artık sürdürülen düzenden dolayı insanların siyasete ve seçim denen olguya güveni kalmadı. İnsanların bugün bambaşka bir siyasete ihtiyaçları vardır. Dolayısı ile biz meclise girdiğimiz zaman eğitimi şöyle düzelteceğiz, sağlığı böyle değiştireceğiz, ulaşımda değişiklik yapacağız gibi renkli projeler sunmuyoruz insanlara. Biz diyoruz ki Kıbrıs Türk halkının yeni bir siyasete ihtiyacı vardır. Ancak bu siyaset, var olan rejimi restore edecek, yenileyebilecek kötü noktalarına yama yapıştırabilecek bir siyaset değildir. Tam tersi çürümüş, çökmüş artık enkaz halinde olan bir sistem vardır ve biz bunu yıkamadığımız müddetçe Kıbrıs Türk halkı bunun altında kalıp yok olmaya mahkûm olacaktır. Biz sistemin kendisini değiştirme niyetindeyiz.
-“Türkiye ile bir uzlaşı sağlayabilecek misiniz?”
-Bugüne kadar hep Türkiye paketlerini dayattı. Buradaki yönetici merciler de bu paketleri uygulayıcı rol aldılar. Ardından birileri çıkıp Kıbrıs Türk halkına besleme, Türk ve Türkiye düşmanı dediler. Biz meclise bu düşüncenin kendisini bozmak için meclise girmek istiyoruz. Kıbrıslı Türklerin iradesini yeniden kazanabilmek, Türkiye’nin dayatmalarından AKP’nin buradaki ekonomik, sosyal, kültürel faaliyetleri karşısında bir direniş hattı örmek için meclise girmek istiyoruz. Şuna da açıklık getirmek gerekir ki, Türkiye Düşmanı bir toplum değiliz, bu kabul edilebilir bir söylem değildir. Biz, Türkiye’deki emekçi kesimlerle, bugün Erdoğan’ın tabiri ile çapulcularla birlikte hep dayanışma yaptık, bu dayanışmamızı da sürdüreceğiz. İnsanları kardeş olarak görüyoruz. Bizim ana sloganlarımızdan bir tanesi yaşasın halkların kardeşliği sloganıdır. Burada değişik şekillerde Türkiye’de olan eylemlerde AKP’nin kendi halkına uyguladığı zulme karşı da eylemler yaptık. Dolayısı ile bizi Türkiye’nin düşmanıymış gibi göstermek çok yanlıştır. Biz Türkiye’nin buradaki rejimini işgal rejim olarak tanımlıyoruz. Bu rejim, Kıbrıslı Türklerin kendi karar alma iradesini elinden almıştır, geleceksizleştirmiştir. Burada suni bir refah düzeni yaratmıştır. Bizim bütün kavgamız Kıbrıslı Türklerin kendi iradelerini yeniden kazanabilmeleridir, kendi geleceği ile ilgili kendisine ait kararları kendisinin verebilmesi yönündedir. Bu eğer zafer olacaksa, zaferlerimizin de kendimize ait olmasını, yenilgi de olacaksa kendimize ait yenilgilerin de bize ait olmasını istiyoruz, başkalarının zaferleri ile avunmayı ya da başkalarının yenilgileri ile üzülmeyi istemiyoruz. Meclise girmemiz durumunda Türkiye’nin burada kendine göre yaratmaya çalıştığı toplum yapısına karşı duracağız. Aslında bunu belirleyecek olan da Kıbrıs Türk halkının mücadeleye, bu kavgaya sahip çıkışı
belirleyecektir. Kıbrıs Türk halkı bize isterse oy verir ancak önemli olan mücadelede yer almaktır. Seçimlerde her şey değişecek diye bir şey de yoktur. Seçim sadece Kıbrıs Türk halkının daha eşit, daha adil, daha özgürlükçü toplum kavgasında bir uğraktır, bir durak değildir.
-“KKTC siyasetinde nasıl bir gençleşme olması gerekir öncelikle bu ortaya konulmalıdır”
-Gençlik demek, genç olmak demek her zaman iyi şeyler getirecek diye bir şey yoktur. Gençleşme önemli bir şeydir. Fakat nasıl bir gençliktir arzulanan bu ortaya konulması gerekmektedir. Rejim çürümüştür ve herkes bunun farkındadır. Gençlik geldiği zaman, bu rejimin kötü ve yaralı yerlerini yamalamak için mi yoksa tam tersine o yaraları derinleştirmek için mi gelecek? Aslında esas olması gereken o yaralardan hesap sorulması için mi gelecek esas konu odur. Dolayısı ile bu noktada gençlik geliyor söylemi tehlikeli bir söylemdir. Çünkü sistemle bütünleşme tehlikesi vardır. Sistem yaşlanmıştır sistemin kendisinin gençleştirilmesi gerekmektedir. Bir gençlik geliyorsa, gençliğin hesap sorması gerekmektedir. Geçen seçimler sonucunda milletvekili olup, yıllardır bakanlık yapan milletvekilliği yapan, bugün yine aday listelerinde yer alan pek çok insan vardır. Siyasetin kirlendiğini iddia eden bu insanlardır. Bu insanların siyasetin kirlendiğini söyleme hakkı yoktur, çünkü zaten bu insanlardır siyaseti kirleten. Gençliğin hem gençlik kuşaklardan hem de şu an olan sistemin kendisinden hesap sorulmalıdır.
-“Var olan sistemdeki bozukluk için mecliste kavga etmeliyiz”
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bugün yaşanan rejim bozukluğundan, geçmiş yıllarda iktidara gelmiş tüm partiler sorunludur. Sağcı, solcu ayrımı yoktur. Ciddi anlamda bir irade koyulamamasından kaynaklıdır. Günün sonunda bakıldığı zaman bugün hepsi çevreci, ekolojist geçiniyor. Ancak, Kıbrıs Türk halkını bugünlere getiren de kendileridir. Durum böyle iken, bugün seçim programlarında yenilenmekten bahsetmek çok da inandırıcı gelmiyor. Ancak söyleyebilirim ki, bizim esas meselemiz Ankara karşısında dik durabilmektir, boyun eğmemektir. Parlamentoya rejimin yanlısı olmak için değil, tam aksine rejim çarkına çomak sokmak için girmek istiyoruz. Kıbrıs Türk halkının iradesi için adımlar atılmıyorsa, Ankara karşısında hazırola geçilmiyorsa bir sorun var demektir. Bizim kavgamız aynı zamanda buna karşı da olacaktır. Aynı zamanda eşitlikçi bir düzen yaratmak gerekmektedir. ”
Ayten KARA
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.