Hasan Taçoy Neden Bir Sonraki Seçimlerde de Kazanacak?- Celal Özkızan

Dünden beridir Hasan Taçoy’un milletvekili maaşlarının yetersiz olduğuna ilişkin sözleri çokça tartışılıyor…

Pek çok işi, biraz mizahi bir biçimde, biraz da öfkeyle Taçoy’un söylediklerini yerden yere vuruyor…

Taçoy’a yardım kampanyası başlatmayı önerenlerden tutun da, “gel sen asıl bizim gibi asgari ücretle yaşa” diyenlere kadar pek çok tepkiyi beraberinde getirdi “vekil maaşları yetersiz” açıklaması…

Taçoy bildiğiniz üzere UBP’nin genel sekreteri. Kendisi zamanında sırf AKP’ye yaranmak için “KKTC Meclisi’nde oruç tutan sayısı 3-4’ü geçmez. Çocuklar dinden imandan habersiz. Türkiye çok serbest bıraktı” türünden açıklamalar yapmış birisi…

Dahası, mensubu olduğu UBP, bu ülkede Göç Yasası’nı geçirip kamu çalışanlarının maaşını düşürmüş, özel sektör çalışanlarının çok düşük ücretlerle, keyfi mesai saatleriyle ve güvencesiz bir biçimde çalışmasına sebep olan koşulların yaratılmasında büyük bir rol oynamış, yeri geldiğinde emeklilerin maaşına, yeri geldiğinde eşel-mobile göz dikmiş, bu ülkenin gencecik evlatları Dağyolu’nda can verdiğinde en ufak bir sorumluluk hissetmemiş, Reddediyoruz hareketine yol açan o onursuz Koordinasyon Ofisi Protokolü’nü geçirmeye çalışmış ve daha sabaha kadar yazmayı sürdürsek sonu gelmeyecek bu türden işlere imza atmış bir siyasi partidir…

Bunları zaten bilmeyen yok…

Ancak gözlerden hep uzak tutulan nokta, tüm bunlara rağmen UBP’nin her seçimde yüksek oy oranlarına ulaşabiliyor olmasının gerçek sebepleridir…

Bu gerçek sebeplerin anlaşılmasını istemeyenler ise, UBP’nin kendisi değil, ona muhalif olduğunu söyleyen ve kendi tabanlarını UBP korkusu üzerinden avcunun içinde tutmaya çalışan siyasi partilerdir…

Peki nedir bu gerçek sebepler?

Dün Taçoy’u eleştirenler olduğu gibi, onu savunan, ona sahip çıkan kişiler de vardı…

Sahip çıkanlar arasında “siz onu yanlış anladınız, bir milletvekili bile geçinemiyorsa bu memlekette, daha düşük maaş alanlar ne yapsın demek istedi” gibisinden laflarla paçayı kurtarmaya çalışanlar olduğu kadar, “evet, tam olarak milletvekili maaşları yetersiz dedi, ve bunda hiçbir sorun yok” diye Taçoy’un söylediğini dolandırmadan savunanlar da vardı…

Bu savunuyu yapanlardan bir kişi, şu cümleleri yazdı: “Sayın Hasan Taçoy, sanane bir gün yeşilırmak’tasın bir gün iskele’de,bir gün karpaz’da,bir gün Girne’de birgün Mağusa’da, otursana oturduğun yerde,ne bu gezmeler sanki KKTC Milletvekilisin Lefkoşa’na baksana sen. Sana ne bir gün birinin çocuğu hastalanmış hastanede parası yetmemiş Hasan abi para ihtiyacım var koştur biriyle para gönder. Sana ne birinin elektrik faturası yatmamış elektrik kesilecek seni arar senden yardım ister. Sana ne birinin karpaza gidecek birinin yeşilırmağa gidecek otobüs parası kalmamış Lefkoşa terminalde kimi arayayım ilk akla gelen Hasan Taçoy niye seni arıyorlar,senden başkası yokmu? Sen bilmiyor musun bazıları gibi oh otur evinde arada bir sokağa çık,arada klimalı odanda klavyenin başında 2 sosyal medyacıktan nutuk at, sana değil milletvekili maaşı Cumhurbaşkanı Maaşı bile verseler az gelir. Ama yine de garibanın yanında,dost,abi,arkadaş,adam gibi adamsın Hasan Taçoy…”

Bu cümleleri okuduğumuzda, ne yazık ki aklımıza gelen ilk yorum şu oluyor: “Bakın işte tam bir UBP zihniyeti, sırf kendi kişisel çıkarlarının ve işlerinin gerçekleşmesinde yardımcı oldu diye, UBP milletvekiline yağ çekiyor”…

Bunda haklılık payı yok değil…

Ancak Taçoy’u destekleyen kişinin yorumunu daha dikkatli okuduğumuzda, ortaya şu sonuç çıkıyor: Vatandaşlar sağlık masraflarını karşılayamıyor, hastanede parası yetmiyor çünkü memlekette düzgün bir kamusal sağlık sistemi yok; vatandaşlar en temel harcamalarından biri olan elektriğin faturasını ödeyemeyecek kadar dahi kısıtlı gelirlerle hayatlarını sürdürüyor çünkü memlekette elektrik otellere, kumarhanelere ve ultrazenginlere teşvik kapsamında ucuza verilirken, sıradan vatandaş kendi başının çaresine bakmak durumunda kalıyor; vatandaşlar toplu taşımacılıkla ilgili sorunlar yaşıyorlar, çünkü memlekette araba galericileri ve benzinciler el üstünde tutuluyor, hükümetlere yakın isimlere öğrenci taşımacılığı izinleri veriliyor ama kamusal, yaygın, ucuz ve konforlu bir toplu taşıma sistemi geliştirilmiyor…

Demek ki memleketimizden emekçiler, özel sektör çalışanları, Göç Yasası kapsamındaki kamu çalışanları, Göç Yasası’ndan önce işe girmiş olsa da aylık maaşı dışında başka hiçbir geliri bulunmayan kamu çalışanları, işsizler, dar gelirliler, orta gelirliler, gençler ve kayıtdışı çalıştırılanlar; yani memleketimizin insanlarının büyük bir çoğunluğu geçim sıkıntısı çekiyor, ulaşım ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanıyor, faturalarını ödeyemiyor ve sürekli birilerine el açmak, para dilenmek, yardım dilenmek durumunda kalıyor

Bu yardım yeri geldiğinde aileden, yeri geldiğinde arkadaş çevresinden, yeri geldiğinde akrabalardan, yeri geldiğinde de siyasetçilerden isteniyor, hiçbiri olmassa “bir ihtimal” denilerekten kumara yöneliniyor ki bu, kişiyi daha büyük bir bataklığa sürüklüyor; kumara yüz çevirmeyen ise el mahkûm bankadan borçlanıp bu sefer de borç ve faiz bataklığına saplanıyor…

Uzun lafın kısası, memlekette düzgün ücretler; güvenceli iş; tatmin edici çalışma koşulları; kolayca ve cep yakmadan ulaşılabilen eğitim, sağlık, konut, ulaşım, elektrik ve ısınma pek çok kişi için mevcut değil…

Peki Taçoy’un (ve UBP’nin) bu sorunla başetme yöntemi doğru mu?

Elbette değil…

Değil çünkü UBP yoksulluğu ortadan kaldırmak istemiyor, aksine UBP “yardım edilecek yoksullar” arıyor, UBP “ben insanların oylarını rehin alayım, ve ancak bana oy verirlerse onlara yardımcı olayım, ama bu yardımı da kalıcı bir biçimde yapmayayım ki yarın öbür gün yine dönüp dolaşıp bana gelsin” mantığıyla hareket ediyor…

Dahası UBP, hepimizin emeği ve alınteriyle oluşturulmuş kamusal kaynakları ve bütçemizi sırf iktidarda kalabilmek için “vatandaşa yardım” adı altında keyfi bir biçimde kullanıyor…

Yani “garibanlara yardım ettiği” söylenen Taçoy ve UBP zihniyeti, bu yardımı kendi ceplerinden yapmıyorlar, vatandaşın vergileriyle kendilerine ödenen milletvekili maaşları ve siyasi parti yardımları ile yapıyorlar, yani zaten bizim olanı, zaten bizi iyi yönetebilsinler diye onlara verdiğimiz kaynakların üstüne konup, sonra da o kaynakları sadaka gibi bize dağıtıp bir de üstüne “bakın size yardım ettik, iş bulduk, işinizi hallettik” diyorlar…

Yetmiyor, yolsuzluk yapıyorlar, kamusal anlamda verimsizlikler yaratıyorlar, kaynaklarımızı israf ediyorlar, peşkeş çekiyorlar, kendi ceplerini dolduruyorlar…

Biz de her defasında şaşırıyoruz…

İyi de, UBP bunu hiç inkâr etmedi ki zaten…

UBP zaten sağ bir parti, hem de fazlasıyla dürüst bir sağ parti…

O kadar dürüst ki, her defasında tepki çekmelerine rağmen, Taçoy’un yaptığı türden açıklamaları sürekli ve umarsızca tekrarlamaktan çekinmeyen üyeleri var…

Hem zaten sağ partilerin misyonu budur; bir yandan sermayeye hizmet ederler, öte yandan ise kamusal kaynakların üzerine çöreklenip, bu kaynakları ve olanakları sadaka gibi vatandaşa dağıtıp, bunun aracılığıyla iktidarda kalmanın yollarını ararlar…

Niye şaşırıyoruz ki?

Daha da önemlisi, UBP’den öyle veya böyle yardım gördü diye kendilerine oy veren, sempati duyan, gönüllü olarak veya mecburiyetten onlara destek olan insanlara niye kızıyoruz?

Ne yapsın bir insan çocuğunun hastane masrafını ödeyemeyince?

Evi elektriksiz kalan bir insan ne yapsın?

***

Bir insan, yoksul kaldığı ve maddi sıkıntı yaşadığı bir durumda dahi ilkelerinden ve görüşlerinden taviz vermiyorsa, elbette bu insan takdir edilir, onun hanesine artı olarak yazılır bu…

Ancak bir insan sıkıntı çektiği ve yoksul kaldığı için, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı için veya biraz daha düzgün bir hayat yaşamak istediği için UBP’nin bu kirli pazarlıklarına ve oy avcılığına dahil oluyorsa, o insana sitem etmenin, bunu o insanın hanesine eksi olarak yazmanın bir anlamı yoktur…

Yoktur çünkü o insan alternatifsiz bırakılmıştır, çünkü o insan çocuğunun geleceği ile onurlu bir yaşam arasında seçim yapmak zorunda bırakılmıştır…

Tam da bu nedenle böyle bir insana “onursuzsun sen” diyemem, çünkü asıl onursuzluğun, bir insanın onurunu yoksullukla, düşük gelirlerle, erişilemeyen temel ihtiyaçlarla, sıkıntılı bir yaşamla ve çocuğunun geleceğiyle sınamak olduğunu bilirim…

Siz insanlara alternatifler sunarsanız, siz insanları UBP’ye muhtaç bırakmazsanız, işte o gün halâ daha aynı tavırları sergileyenlere ağzınız dolu dolu onursuz deme hakkına sahip olursunuz…

Unutulmasın ki UBP’nin bu ülkede ciddi bir oyu vardır; yani UBP’ye her oy veren kişi zengin ve sermayedar değildir, UBP’ye her oy veren kişi “dere yatağına bina yapma izni koparmak isteyen” ahlâksız yarı-zengin de değildir…

UBP’ye oy verenler arasında evladı veya kendisi iş arayan, hastane ve eğitim masraflarını karşılayamayan, karşılayabilse bile bunu bütçesini ciddi bir şekilde kısıtlayarak yapabilen insanlar da vardır…

Bakın şu an kadar yazdıklarımız arasında kültürel ve sosyal etkinlikler için, eğlenmek ve kafa dağıtıp rahatlamak ve dinlenmek için, gezmek ve yaşamın biraz olsun tadını çıkarmak için yapılan harcamaları işin içine katmadık bile, temel harcamalardan söz ediyoruz sadece!

***

Yazının başında, UBP’nin seçim başarılarının gerçek sebeplerini gözlerden uzak tutmak isteyenlerin olduğunu ve bunu yapanların da UBP korkusu üzerinden siyaset yapan CTP, TDP ve son zamanlarda HP gibi partiler olduğunu söylemiştik…

Bu kesimler, UBP’nin seçim başarısının asıl sebeplerini toplumdaki sorunlarda ve o sorunların çözümsüz kalışında görmek yerine, UBP’nin o sorunları istismar etmesine ve buralardan oy devşirmesine bağlıyorlar…

Yani niyetleri sorunları çözmek değil, dertleri UBP’nin bu sorunları kendilerine kıyasla daha başarılı ve daha cüretkâr bir biçimde istismar etmesidir…

Bu partiler, sorunları sistematik bir biçimde çözmek yerine, örneğin kamusal, ucuz, yaygın ve konforlu bir toplu taşıma sistemi geliştirmek yerine, toplu taşımaya muhtaç insanlara “sırf UBP’li biri size yardım etti diye gidip ona oy verecek kadar satılmış mısınız?” diyorlar…

Bu partiler, özel sektörde güvencesiz çalışan insanlara sendika ve güvence sağlamak yerine, UBP’ye oy ve destek vererek kamuda işe girmeye çalışan bir kişiye “onursuz” diyorlar…

Halbuki kendileri, AKP ile işbirliği yaptıklarında, neoliberal ve gerici yasaları geçirdiklerinde, halkın cebine el uzattıklarında hiç yüzleri kızarmadan “ne yapalım, üzerimizde çok baskı vardı”, “ne yapalım, bütçemiz sınırlı”, “biz de istemezdik böyle olsun ama başka şansımız da yoktu” gibi açıklamalar yapabiliyorlar…

Yani altlarında makam koltukları, arkalarında sermaye desteği ve önlerinde asla geçim sıkıntısı çekmeyecekleri bir gelecekleri olmasına rağmen yaptıkları bütün rezillikleri “mecburduk yaptık” diye geçiştirenler, gariban ya da zorda olan bir kişi sırf kendi en temel ihtiyaçları için UBP’ye el uzattı diye o kişiyi “onursuzlukla” suçlayıp, kendi seçim başarısızlıklarının sebebi olarak gösterebilecek kadar alçalabiliyorlar…

Ortalarda “iktidarım” diye gezinmelerine rağmen halkını satmaktan gocunmayan bu partiler, iktidara hiçbir erişimi olmayan, kendi hayat gailesinde sıradan insanları verdikleri bir oy veya salladıkları bir bayrak nedeniyle “satılmış” ilan edebiliyorlar…

Seçim başarısızlıklarını kendilerinde aramak yerine, suçu ya “görün bakın işte bizi o kadar eleştirdiniz, şimdi UBP geldi iktidara” diyerek kendilerini yapıcı bir biçimde eleştiren solculara ve demokratlara, ya da UBP’ye oy veren halka atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar…

UBP elbette bu ülkenin başına gelmiş en büyük belalardan biridir; ancak unutmayalım, UBP, bu ülkenin gerçeklerinden beslenmekte, bu gerçekleri istismar etmekte ve bunu da elinin arkasına hiç saklanmadan yapmaktadır…

“Değişim” adı altında hükümet kurduğunu iddia eden CTP, TDP ve HP gibi partiler ise bu sorunları kalıcı bir biçimde çözmek bir yana, bu sorunların daha da kökleşmesine sebep olan sermaye yanlısı politikalara büyük veya küçük sürekli tavizler vermektedirler…

***

CTP, TDP ve HP gibi partilerin tabanlarında ve destekçileri arasında anlaşılır bir “UBP korkusu” vardır…

Ancak anlamamız gereken şey, korkmamız gerekenin UBP’nin kendisi değil, UBP’yi var eden gerçek sorunlar olduğudur…

Bu sorunları tamamen ortadan kaldırmak için kılını bile kıpırdatmayan CTP, TDP ve HP gibi partilerden “aman UBP gelmesin” diye medet ummanın da hiçbir anlamı yoktur, çünkü UBP’yi iktidara getiren şey, memleketin sorunlarıdır…

Bu sorunları ortadan kaldırmak da emeği temel alan; sermayenin çıkarlarını değil vatandaşın mutfak masraflarını, geçim sıkıntısını, eğitim, sağlık, konut ve ulaşım harcamalarını düşünen; özel sektör çalışanının güvencesiz ve sendikasız çalışmasını dert eden; büyük sermayenin baskısı altında ezilen küçük işletmelerin, dükkan sahiplerinin, esnafın ve zanaatkârların çıkarlarını kollayan; küçük üreticilerin, çiftçilerin ve hayvancıların sorunlarını tamamen çözmeyi hedef haline getiren örgütlü bir mücadele vermekten geçer…

Bağımsızlık Yolu, tam da bu amaç için kurulmuş bir siyasi partidir…

Bağımsızlık Yolu, “UBP korkusuyla” bizleri sindirip hiçbir derde derman olmadan bizlerden oy toplama peşinde olan CTP, TDP, HP gibi partilere muhtaç olmadığımızı, UBP ve onun benzeri olan DP zihniyetiyle mücadele etmenin devrimci bir yolu olduğu noktasından hareketle halkı örgütlemeye çalışan siyasi bir partidir…

Korkularımızla değil örgütlü gücümüzle siyaset yapmamız gerektiğini düşünüyorsan,
Sen de Bağımsızlık Yolu’nda örgütlen!

Celal Özkızan

Bağımsızlık Yolu Üyesi