Bazı siyasi/toplumsal süreçleri (seçim, referandum, anayasa değişikliği vs.) sadece içeriklerindeki tekil olumluluklara veya olumsuzluklara göre değerlendirmek resmin bir kısmını eksik bırakmak gibi geliyor bana.
Özellikle sistemin kendisiyle sorunu olduğunu iddia edenlerin böylesi durumlarda bakış açılarını çok dar bir çerçeveye sıkıştırıp fikir yürütmeleri pek anlaşılır bir durum değil.
Ancak sürekli karşımıza çıktığından üzerinde düşünmekte fayda var.
Elbette sisteme karşı olduğunu “iddia” etmek ile gerçekten bu uğurda mücadele etmek arasında fark var. Ancak konuyu öznel bir noktadan kimin gerçekten sisteme karşı duruşu olduğunu tartışmak çok da faydalı olmayacaktır.
Yaşanan somut süreçler kimin ne yanda olduğunu, aslında ‘karşı’ olduğunu söylediği birçok şeyin içerisinden nasıl konum aldığını bizlere daha net göstermekte.
Uzun bir süredir gündemde olan Anayasa değişikliğini de bu bakımdan değerlendirmek önemli.
Öyle ki, belediye seçimleri ile beraber referanduma sunulacak olan Anayasa değişikliğine dair tartışmalar belli bir ideolojik alan içerisine sıkıştırılıp ‘HAYIR’ veya ‘EVET’ demenin ne anlama geldiğinin sınırları önceden belirleniyor.
* * *
Buna benzer (egemen siyasetlerin kamplaşması bakımından farklı da olsa) bir tabloyu 2011’de Türkiye’deki anayasa değişikliği sürecinde uzaktan da olsa yaşamıştık.
AKP’nin “12 Eylül Anayasası’nı değiştiriyoruz”, “askeri vesayeti bitiriyoruz” üzerinden yürüttüğü ‘EVET’ propagandasının, değişik bir versiyonunu bugün bizler yaşıyoruz.
AKP, EVET’in karşısında konumlanan tüm yapıları ‘darbeci’ ve ‘statükocu’ olarak tanımlayarak anayasaya getirilecek olan değişikliklerin özüne dair bir tartışmayı mümkün kılmıyordu. (Burada, sosyalist sol dışındaki Hayır’cı kanatın ulusalcılık dışında başka bir siyasi söylem geliştirme vasfı olmadığını, ve bunun da AKP’nin işini kolaylaştırdığını belirtmekte fayda var).
Ve böylesi bir ortamda, sosyalist sol’un anayasa değişikliğine karşı HAYIR’ı örgütlerken ileri sürdüğü tüm fikirler hakim siyasi söylemin içerisinde anlamını bulamıyor, ve CHP-MHP gibi milliyetçi partilerin Hayır’ı ile aynıymış gibi değerlendiriliyordu.
Yine sırf ulusalcılarla aynı safta olmamak adına, AKP gibi darbenin çocuğu olarak tanımlanabilecek bir partinin yanında saf tutan ‘Yetmez ama evet’çi ‘solcular’ belki de siyasi tarihin en trajikomik konumlanışını gösteriyordu.
Türkiye’de Anayasa referandumu dönemi yaşanan tartışmalar üzerine bir yığın yazı yazıldı.
Gerçekten o tartışmaları merak edenler kısa bir internet taraması sonrası çok geniş bir literatüre ulaşabilir.
Ancak o tartışmaları, 12 Eylül referandumu sonrası yaşanan somut gerçeklikler, o dönem yaşanan tartışmaların ne kadar doğru olduğunu gözler önüne serdi.
Gezi direnişi sırasında tavan yapan ve hala devam eden polis şiddetini, yürütmenin yasama ve yargı karşısındaki ‘iktidarı’nı, SOMA’da apaçık gün yüzüne çıkan ama hemen hemen her noktada yıkıcı bir şekilde uygulanan neoliberal politikaların öldüren sonuçlarını görünce anayasaya dair yapılan tartışmalarda aslında kimin ne tarafta olduğunu bizlere daha net bir şekilde gösterdi.
* * *
Bizdeki tartışmalar ise Türkiye’dekine nazaran daha net aslında.
Çünkü meclisteki tüm siyasi partiler anayasa değişikliğine ‘EVET’ deme konusunda uzlaşmaya vardı.
Statükonun anayasadaki somut hali olan 10.Madde’ye dokunmayan bu değişiklik kamuoyuna bir ‘devrim’ olarak anlatılmakta ve ‘Hayır’ demenin bu düzenin devamını istemek olduğu dayatılmakta.
Yazının başında da vurguladığım gibi, anayasa referandumu gibi süreçlerde tek tek değişecek olan yasaların ne kadar iyi veya ne kadar kötü olduğuna bakılarak bir yol izlenemez.
En azından kendisine sosyalist diyen veya bu sisteme karşı olduğunu söyleyenler böylesi bir tavır takınamazlar.
Getirilecek olan değişikliklerin olumlu olduğu belki de tartışılmaz bir gerçek.
Ancak düzen partilerinin düzeni değiştirme iddiası ile düzenin en temel belirleyeni olan maddeye dokunmuyor oluşuna söylenecek tek şey kocaman bir ‘Hayır’dır.
Bize dayatılan siyasi yelpaze içinde konumlanmak zorunda olmadığımızı, ve gerçekten başka bir siyasetin ve fikriyatın mümkün olduğunu göstermenin tek yolu böylesi süreçlerde fikrimizi ve duruşumuzu net bir şekilde ortaya koymaktan geçer.
Anayasa referandumunda verilecek bir EVET oyu, hazırlanan değişiklikelere verilecek bir EVET’in ötesinde hakim siyasi anlayışın ve T.C. nin sözünden bir adım dışarı çıkamayan siyasi yapıların devamına da verilecek bir EVET’tir.
12 Eylül referandumunda ‘Yetmez ama Evet’çilere karşı sıkça kullanılan ‘Özgürlükçüyük ama salak değiliz’ sloganını bugün aynen burdaki düzen partilerine hatırlatmamız gerek.
Geçici 10.Maddeye dokunmuyorsan, bu düzeni gerçekten değiştirmek isteyen halktan duyacağın tek şey ‘HAYIR’dır.
Serdar Durukan
Baraka Aktivisti
Anayasa Değişikliğine Hayır Dosyası
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.