Yazımın ilk bölümünde kolejlere yönelik hırsımızı, bunun nasıl gerici politikalara alet olduğunu ve örgütlerimizin “başınıza dünyayı yıkarızcılık”ını yazmıştım.
Bu yazımda ise “kraldan çok kralcılılığa” değinmek istiyorum.
Dünyada bir eşi benzeri olmayabilir polisimizin.
Kıbrıs küçük yer, Lefkoşa’nın kuzeyi daha da küçük. Cumhurbaşkanını da, bakanları da defa defa görürüz her gün yollarda. En fazla bir şöförleri olur, belki bir de korumaları*.
Cuma öğle vakti bir yerde kahve içmekteydim. Birden önümde bir grup sivil polis belirdi. Yolun kenarında gerine gerine “önlem aldılar”. Ardından ise en az 15 araçlık bir kafile geçti önümden, afalladım ve arçalar üzerindeki bayrakları görünce hatırladım; TC’den bakanlar Kıbrıs’taydı.
Sanırım bir ülkenin polisinin kendi siyasilerinden fazla, başka ülkelerin siyasilerini koruması pek sık yaşanmaz.
Nitekim eylemler için de durum böyledir. İstediğin her hangi bir bakanlık önünde eylem yapabilirsin. Meclis önünde dahi eylem yapabilirsin**. Ama TC Elçilliği önünde eylem yapamazsınız. O zaman önünde hemen bir polis barikatı oluşturulur. Çevik kuvvet getirilir, hatta adaya TOMA sokmaya dahi çalışılır.
Polisimizin durumu , yargının durumuna göre bir nebze daha anlaşılırdır.
kktc’nin polisi askere, askeri ise TC’ye bağlıdır. Yani, polis amirlerinin TC yetkililerini daha fazla koruması kabul edilebilir olmasa da anlaşılırdır. Ama yargımızın durumu ile ilgili böyle bir anlaşılırlıktan bahsedemeyiz.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yargı kurumunun bağımsız olduğu iddia edilir. Yapısal olarak her hangi bir siyasi organa da bağlı değildir.
Bugüne kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde çok sayıda farklı eylem gerçekleştirilmiştir. Hayvancıların bir eylemlinde meclisin bahçesine eşek ve keçi bırakıldığını sanrımı hatırlamayan yoktur. Nitekim meclise atılan sebze, meyvenin de hesabını tutmak zor. 2013 Aralık’da zamlara tepki olarak başbakanlık bahçesine kapı üzerinden bırakılan kazıklar da yaratıcı bir eylem olarak tarihimize geçmiştir.
Bu eylemler sonucu ise kimseye bir dava açılmamıştır. KTÖS’lü öğretmenlerin durumu ise farklıdır.
Adamıza dayatılan dini asimilasyon politikalarına karşı KTÖS’lü öğretmenler bir eylem gerçekleştirmiş, eylem sonucunda ise sembolik olarak elçilik bahçesine kara çarşaf atılmıştır.
Eylemin ardından ise bir öğretmen sınırı geçerken tutuklanıp polise tebligat için götürülmüş, toplamda 8 öğretmene ise sulh ve sükunu bozmaktan dava açılmıştır ***.
Bu durum ancak “kraldan çok kralcılık” olarak tanımlanabilir. Bağımsız bir kurumsunuz, polisin hazırladığı her hangi bir davayı açmama hakkına sahipsiniz. Kimse de sizi “yargılayamaz”. Hem de toplumsal meşruluğu olan bir eylem var karşınızda. Ama yine de tercihinizi davayı açmak yönünde kullanıyorsunuz. Yani halkınıza karşı “kralın” yanında oluyorusunuz.
Geçen hafta Pazar günü yazıma başlarken aklımda birbirinden farklı görünen bir çok konu, bu konuları birleştiren de ortak bir nokta var; o da hallerimiz, demiştim.
Hırslarımız da, “dünyayı yakarızcılığımız” da, “kraldan çok kralcılığımız” da toplumumuzun belirgin halleri.
Bu hallerimiz hem içinde bulunduğumuz durumun sonuçları, hem de sebepleridir.
Bu hallerimizden sıyrıldığımız oranda hem kendimize olan güvenimiz oluşacak, hem de içinde bulunduğumuz duruma karşı direncimiz artacaktır.
* Talat istisnası sanırım bu durumun, kendisinin koruma ordusu ile trafiği yara yara ilerlerdiği dönemi net bir şekilde hatırlıyorum.
** Meclis önünde eylem yapmanıza iki şekilde izin verlilir. Birincisi dereboyu tarafındaki girişte eylem yapmanızdır. Böylece elçiliği rahatsız etmemiş olursunuzu. Diğer şekil ise polisin elçiliğe yönelik şükranda her hangi bir kusur etmeyecek kişiler olduğunuzu düşünmesi durumudur. Bu durumda meclisin, elçilik tarafındaki kapısının önünde de eyleminizi gerçekleştirebilirsiniz. Tabi polisin iznine tabi olmadan da şok eylem yaparak, ya da kitleselliğininzi kullanarak istediiğiniz yerde eylem yapabilirsiniz.
*** ayrıntılı bilgiye www.yargilaniyoruz.org sitesinden ulaşabilirsiniz.
Mustafa Keleşzade
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.