Türkiye’de Haziran ayında yapılacak olan genel seçimler için Halkevleri seçim tavrını açıkladı. Hedefin AKP’yi sokakta da sandıkta da geriletmek olduğu vurgulanırken, farklı siyasi tercihlere sahip olsa da eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesinin önemli bir dinamiği olması vebarajı aşması durumunda AKP’yi geriletebileceği için HDP’nin desteklenmesi çağrısı yapıldı.
Açıklamanın tam metni şöyle;
“Ülkemiz AKP’nin gerici neoliberal düzeni altında 12. yılını tamamladı. Bu süre zarfında emeği, doğayı ve kentleri neoliberal yağma siyasetinin doğrudan hedefi haline getiren AKP iktidarı, yönetme tarzı olarak benimsediği faşizmi, son yıllarda siyasal İslamcılık temelinde restore etmeye koyulmuştur. Türkiye, piyasa despotizminin dinci gericilikle sentezlenip kişiselleşmiş güç kullanımının insafına terk edildiği bir ülke konumundadır. Gelinen noktada; dışarıda çöken bölgesel nüfuz siyaseti, içeride belirsizleşen siyasal rejim ve durgunlaşan ekonomi, birbirini etkileyen ve iç içe geçen kriz dinamikleri olarak kapıya dayanmış bulunmaktadır.
Ortadoğu’ya dönük emperyalizmin aktif taşeronu politikalar tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış, ellerinde komşularla düşmanlıktan ve savaş suçlarından başka bir şey kalmamıştır.
Gerici-cinsiyetçi kadın düşmanı politikalar, temel kamusal hakların piyasalaştırılması, emeğin kölelik koşullarında sömürülmesi, kentlerin ve doğanın sanayi ve rant uğruna yağmalanması halk açısından katlanılması mümkün olmayan sonuçlar doğurmakta ve bu politikaların uygulanması ciddi direnişlerle karşılaşmaktadır.
AKP, kriz dinamiklerinin kâbusu karşısında “Yeni Türkiye” etiketiyle pazarladığı, şimdiden iflas eden Yeni Osmanlıcı rüyaları dolaşıma sokmuş bulunuyor. Haziran İsyanının Erdoğan’da yol açtığı travma da burayla ilgilidir. Haziran’da Türkiye halkı Erdoğan ve arkadaşlarının temsil ettiği siyasal geleneğin kurucusu olacağı bir Türkiye’yi şiddetle reddettiğini dünya âleme görkemli bir şekilde ilan etmiştir. Erdoğan’ın her fırsatta hesaplaşmak istediği şey de Haziran İsyanının bu somut ve açık mesajıdır.
Nitekim Erdoğan, tümüyle gayri hukuki bir zeminde, Haziran 2015 genel seçimlerinden siyasal rejim ve hükümet sistemini değiştirmek amacıyla kurucu iktidar yetkisi istediklerini açıklamış bulunuyor.
Propaganda eşitsizlikleriyle, seçim kampanyalarının ciddi bütçeler gerektiren süreçler olması, basının iktidar tarafından ele geçirilmesi, sansür ve baskı altına alınması, söz ve ifade özgürlüğünün bizzat Cumhurbaşkanı tarafından tehdit edilmesi ve yüzde 10 barajıyla eşitsiz bir hale getirilmiş bir seçim sisteminde AKP hangi sonucu elde ederse etsin meşru değildir,“kurucu irade yetkisi” alamaz. Dolayısıyla bu koşullarda oluşmuş bir meclisin anayasa yapmaya kalkışması da meşru değildir. Seçim sonucu ne olursa olsun AKP’nin, faşist uygulamaları arttırmayı temel bir yöntem olarak benimseyeceğinin yeterince verisi mevcuttur. Muhalefetin, parlamenter temsil yoluyla bunu engellemesinin mümkün olmadığı ‘iç güvenlik paketi’ olarak adlandırılan yeni faşist baskı yasalarının çıkartılması sürecinde de açıkça görülmüştür. AKP faşizmine karşı halkın tüm ilerici, demokratik kesimlerini sokakta, direnişte birleştirecek bir düzlem yaratılması ve halkın doğrudan eylemine dayalı mücadele hattının büyütülmesi gereklidir. Bu topraklarda bir buçuk yıl önce yaşanan ve etkileri hala sürmekte olan Haziran İsyanı bu dinamiklerin gerçekliğini ve gücünü göstermektedir.
AKP’nin kendini ‘kurucu irade’ ilan etme heveslerine karşı Türkiye halklarının kardeşliğe dayalı eşitlikçi, laik, demokratik, kamusal hakların güvence altına alındığı bir toplum özlemini gerçekleştirecek bir siyaset üretme görevi ile karşı karşıyayız.
Gerek siyasal temsil kanallarının halka kapalı olması, gerekse de bu mekanizmaların oldukça işlevsizleşmesi ve bir ‘kürsü’den öte anlamının kalmaması, gerici, mezhepçi faşizme karşı mücadelede “Tek Yol Sokak Tek Yol Devrim” şiarımızın güncel önemini ve süreci buna göre örgütlememiz gerektiğini bir kez daha vurgulamamızı gerektirmektedir.
Halkevleri olarak bizler seçim dönemini ve sonrasını gericiliğin, mezhepçiliğin, faşizmin, diktatörlüğün, kadın düşmanlığının, emek düşmanlığının, yağmacılığın, hırsızlığın üzerine yürüdüğümüz bir süreç olarak örgütleyeceğiz. Aynı zamanda AKP’nin örtmeye, unutturmaya çalıştığı tüm suçlarını teşhir edeceğiz. Bugün başlatıp 12 Nisan’a kadar tüm şubelerimizde yürüteceğimiz, 12 Nisan’da Ankara’da bir mitingle tamamlayacağımız “Yürü üstüne üstüne” adlı kampanyamızı da, 1 Mayıs çalışmalarını da, kentlerin ve doğanın yağmalanmasına karşı çalışmalarımızı da gericiliğe, faşizme, diktatörlüğe karşı halkın direniş mevzilerini ve ittifaklarını güçlendiren çalışmalar olarak sürdüreceğiz.
Ayrıca bugün AKP’nin seçim hileleriyle ve barajıyla sandıktan çıkartmayı istediği meşruiyeti sarsmanın ve “kurucu irade” olma hevesini engellemenin halkın direnişinin yanı sıra HDP’nin barajı aşmasının kritik bir rol oynayabileceği bir durumla karşı karşıyayız. Bu tutum aynı zamanda Kürt Halkının demokratik taleplerinin desteklemesi açısından da önemlidir. AKP’nin TBMM’de de geriletilmesi yani sayısal çoğunluğunun azaltılması neoliberal gericiliğe karşı bu alanda vurulmuş bir darbe olacaktır. AKP’nin geriletilmesinin sandıktaki karşılığı, HDP’ye verilecek oylarla barajın geçilmesini sağlamaktır.
HDP’nin, demokrasi, barış, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin önemli bir dinamiği olması ve barajı aşmasının AKP’nin yönetme krizini daha da derinleştirecek olması nedeniyle farklı siyasi tercihlere sahip olsa da bu seçimde herkesi HDP’ye oy vermeye çağırıyoruz.
Son olarak bir kez daha hatırlatırız ki temsili seçimin/ sandığın mantığı ortalamalara/oranlara, sokağınki ise ortaklıklara/kolektiflere dayanır; unutulmamalıdır ki tarihi, ortalamalar değil ortaklıklar yapar”
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Başkanı
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.