Seçim yaklaştığından dolayı günlerdir her kanalda seçim konuşuluyor. Gece gündüz her parti seçimle ilgili televizyon programlarına katılıp ekonomi, eğitim, ekoloji, toplumsal cinsiyet eşitliği vb. konular üzerine konuşuyor. Partilerinin bu konularda yapmış olduğu çalışmaları ve seçildikleri durumda yapacak oldukları çalışmaları sıra sıra anlatıyorlar.
Ben de BKP Toplumsal Varoluş Güçleri Mağusa Milletvekili Adayı ve bir öğretmen olduğum için bu tarz programlarda ülkemizdeki eğitimi tartışma fırsatı buldum.
Şimdi öncelikle tüm partilerin adayları, hani konu eğitim ya kravatlarını takmışlar, takımlarını giymişler öyle çıkmışlar programa. Eğitimi ve gençliği tartışacağız orada. Hayır, gençliği sadece gençler tartışır demiyorum tabi ama katılan adayların yaşlarına bakıyorsunuz, ekonomik durumlarına bakıyorsunuz tuzları kuru hepsinin. Biraz da şaşırdılar ben programa T-shirt ve küpemle girince. Siz de mi adaysınız diye sordular. Alışkın değiller bizler gibi gençlerin ülke üzerinde söz sahibi olabilmemize.
Bir bakıyorsunuz ellerinde eğitim felsefesi, eğitim psikolojisi, bilimsel teknikler, farklı ülkelerde uygulanan farklı sistemler vs… Dinliyorsunuz, sanki yukarıdan bir el olacaklar ve yepyeni bir eğitim sistemi getirerek her şeyi çözecekler. Kimisi tek sorunumuz “tam gün eğitime geçilmesi” diyor; “kimisi tek sorunumuz şimdi iktidar olan partinin yanlış ve beceriksiz yönetimi” diyor; kimisi de “kendi kapımızın önünü süpürmeliyiz önce” deyip halkı suça ortak ediyor.
Şimdi dedik ya tuzları kuru bunların diye. E tabi hiçbirisi kendi imzaladıkları Göç Yasası’na tabi tutulmadılar; ya da Sosyal Güvenlik Yasası’na. Emeklilik yaşını artırdılar ama kendilerini muaf tuttular. Maaşları düşürdüler ama kendi maaşlarına hiçbir şey olmadı.
Son dört yılda ülkeyi sadece eğitim değil her anlamda çirkef havuzuna dönüştüren UBP temsilcisi eski eğitim bakanı Mutlu Atasayan aldı sözü önce. Eski dediğime bakmayı dört yılda kurultay hesaplarından tam üç kez bakan değiştirdi UBP. Şimdi de geçici hükümetin bakanlığı var etti dört. Sunucu ona “kendinizi başarılı buluyor musunuz” diye sordu. O da “tabiî ki buluyoruz” dedi son dört yıldaki şaibeli sınavları, tuvaletsiz okulları, atanamayan öğretmenleri, kolej sınavlarıyla sosyal yaşamı neredeyse biten ya da hiç başlayamayan çocukları, zorunlu din derslerini, gerici ve şöven tarih kitaplarını, kuran kurslarını, devlet okullarına olan ilgisizliği, Hemşirelik Yüksek Okulu’nun YDÜ’ye peşkeş çekilmesini, AÖA’ya öğrenci alınmamasını, DAK ve DAİ’nin TC sermayesine peşkeş çekilmesini, okullardan bağış adı altında toplanan paraları unutarak ve pişkince sırıtarak.
Bir de ülkede eğitimdeki tek sorunun “tam gün eğitime geçilmemesi” olduğunu iddia ediyor UBP’li eski bakan. Yani bu çarpık eğitimin temeline çarpık bir bina daha yapmak istiyor.
Neyse UBP’nin dört yıldır ülkeyi ne hala getirdiği ortada.
Gelelim CTP’ye. CTP’nin temsilcileri ise sürekli UBP’nin yapmış olduğu kötü yönetimden bahsediyor TC dayatmalarını göz ardı ederek ve kendilerinin hükümet oldukları dönemde bu dayatmalara karşı durmadıklarını unutarak. CTP’nin bu ülkenin gençlerine en büyük ihaneti 2007 yılında meclisten oybirliğiyle geçirdikleri “Sosyal Güvenlik Yasası”dır. Bu yasayla emeklilik yaşı artırılmış kamuda çalışmanın yolları gençlere neredeyse kapatılmıştır. Ayrıca eğitim söz konusu olduğunda CTP ile ilgili akla ilk gelen şey, Kuran kurslarıyla, tenis kurslarının aynı olduğu ve ikisinin de özgürlük olduğunu söylemesiydi CTP’nin. Oysa ki mutlaka insanlar istedikleri şeye inanabilirler, din ve vicdan özgürlüğü doğrultusunda istedikleri dine mensup olabilirler ama bunun devlet eliyle teşvik edilmesi özgürlük değil, tam aksine dayatmadır. Ayrıca somut işlemler döneminde olan ilkokul çocuklarının din gibi soyut bir şeyi anlamaya çalışması, çocukta ciddi psikolojik sorunlara bile neden olabilir.
DP-UG’nin zaten UBP çizgisinden çok da uzak olmadığını biliyoruz. Kendi menfaatleri için UBP’den ayrılan bir takım insanın DP’ye katılması bu ülkedeki eğitim sistemini yeniden yaratmayacaktır. Zaten söylediğimin tersi olsaydı bu tarz programlarda DP-UG adayı çocukları başarılı / başarısız diye etiketleyen kolej sınavlarına olumlu baktığını dile getirmezdi. Bugün çağdaş ülkeler Howard Gardner’in çoklu zeka kuramını kullanılırken UBP / DP-UG hala ilkel bir ölçme yönetimi olan tek sınavla sıralama sistemini savunuyor. Bu sistem değil, sistemsizliktir.
En önemlisi ise, BKP-TVG dışındaki diğer tüm partilerin yapmış oldukları bilinçli “hata” sanki tüm bu çarpıklığın hükümettekilerin beceriksizliği ve iş bilmezliği olduğunu söylemeleri. Elbette ki bu doğru ama kimse çıkıp tüm bu çarpık politikanın TC dayatması olduğunu söyleyemiyor. AKP hükümet edince din derslerinin, ilahiyat kolejlerinin, camilerin yapıldığının bir tesadüf olduğuna inanmak istiyor ve insanları da buna inandırmaya ve oy toplamaya çalışıyorlar.
“Siz ne yapacaksınız peki?” diye hafif bir tebessümle gülerek soruyorlar bize. Biz yönetmeye değil direnmeye talibiz. BKP-TVG’den çıkacak olan kaç milletvekili olursa olsun hepsi dayatmalara karşı mücadele edecek ve kavgayı meclise de taşıyacak. Bu çarpıklık sessizce geçirilemeyecek hayata. Eğitimdeki ve her alandaki dayatmalara, özelleştirmelere karşı politika geliştirecek ve alternatif somut öneriler yapacağız!
Güzel günler görmek için mücadeleye söz veriyoruz çocuklar!
İsmail Özuçar
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.