İnsanlık tarihine bakıldığında yaşanan göçlerin oldukça belirleyici olduğu görülmektedir. Gerek insanların dünyaya yayılışında gerekse de daha sonra oluşacak yaşantılarında (özellikle yerel ve kültürel zenginliklerin oluşmasında) önemli rolü vardır.
Göçlerin ortaya çıkış nedenlerine bakıldığı zaman karşımıza birçok sebep çıkmaktadır. Bunların en belirgin olanları, doğal afetler, kuraklık, savaşlar ve ekonomik nedenlerdir. Tarih boyunca gerçekleşen büyük göçlerin nedeni de bunlardır. Birçok yerleşkede nüfus çoğaldıkça ihtiyaçların da çoğalması, önce komşu ülkelere göç edilmesine, daha sonra orada da benzer sorunların yaşanmasıyla birlikte toprak olarak verimli, ticari yönden daha iyi imkânlara sahip başka diyarlara göçler başladı.
IV. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen ve tarihteki en büyük kitlesel göç hareketlerinden biri olan Kavimler Göçü ile XIV. yüzyılda “Yeni Dünyanın Keşfi” olarak anılan Amerika Kıtası’nın Avrupalılar tarafından bulunması tarihteki en önemli göçlerden birine sebep olmuştur.
Yeni keşfedilen topraklar, yeni kaynaklar ve yeni ticari potansiyel anlamına geldi. Ticaret kolonilerinin kurulmasıysa bölgeye göçlerin büyük bir hız kazanmasına neden oldu. Yani anlaşılacağı gibi insanlar, bugün de geçerliliğini koruyan nedenlerden dolayı göç ettiler, etmeye de devam ediyorlar.
Çok kısa bir süre öncesine kadar (ki halen kısmen devam ediyor) Türkiye’den Almanya’ya göçler yaşanmıştı. Bu göçleri dönemlerine göre ayıracak olursak ilk olarak 1960’lı yıllardan başlamamız gerekmektedir. Çünkü o yıllarda Almanya’da işçi sıkıntısı yaşanmaktaydı. Bunun üzerine Polonya gibi komşu ülkelerin yanı sıra Türkiye’den de birçok işçi Almanya’ya yerleşerek hayatlarına orada devam ettiler. Benzer bir durum Avustralya için de geçerliydi. Sonraki yıllarda yaşanan göçler ise farklı bir anlam taşıyordu. Dönemin Türkiye’sinin siyasi konjonktürü düşünüldüğünde, özellikle politik baskıların bu göçlere neden olduğu söylenebilir. Ayrıca bu durum farklı ülkelerde de yaşanıyordu. Örneğin, Fransa’nın Cezayir’de sömürge oluşturması birçok Cezayirli’nin Fransa’ya geçmesini beraberinde getirmiş ve aradan yılların da geçmesiyle ikinci hatta üçüncü kuşak aileleri oluşturdu.
Kıbrıs’ın kuzeyi de özellikle 1974 yılı ve sonrasında fazlaca göç almıştır. Ancak bu göçlerin, dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşanan göçler gibi, gerek hükümetlerin faşizan tutumundan gerek dinsel veya ekonomik nedenlerden gerekse de yapısal sorunlardan kaynaklanmasının yanında farklı anlamları da vardı.
Elbette teker teker insanlar daha iyi bir iş ve sağlıklı yaşam için buraya göç ettiler. Fakat egemenlerin asıl amacı bilindiği gibi adadaki siyasi dengeleri altüst edip demografik yapıyı değiştirmekti. Zira bir ülkede kültürel değerleri yok edip, asimilasyonlarla insanları dönüştürmek isterseniz, nüfus aktarımı oldukça etkilidir…
Burada, en önemli husus göçmenlerin kendisidir. Siyasi dengeler, ekonomik koşullar, dinsel etkenler kısaca her ne olursa olsun, göç yolunu seçen insanlar gittikleri yerde hedef olmamalıdır. Bu anlamda dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de ırkçı ve milliyetçi insanların olduğu söylenebilir. O nedenle, çözüm odaklı davranılması ve bu yönde mücadele edilmesi gerekmektedir. Var olan koşulları değerlendirip, ortak paydalarda buluşarak kazanımlar elde edilmelidir. Evet, asıl hedef, insanların göç etme durumunu kendi hür iradeleriyle gerçekleştirmelerini sağlamaktır. Bu anlamda göç yollarını tutan insanların, nasıl hissettikleri ve davrandıkları önemlidir.
Göçmenlerin doğup büyüdüğü şehirlerin kültürünü ve işleyişini beraberinde getirmeleri doğal bir durumdur. Bu noktada doğal olmayan, zihinlerine yerleşen işleyişi silip bir an önce genel dokuya ayak uydurmalarını beklemektir. Çoğu kez farklı fikirlerin olmasını olumladığımızı söyleyen bizler, farklı renklere ve kültürlere tahammül edemiyor ve ırkçılığa varan ifadeleri dilimize pelesenk ediyoruz. Unutulmamalıdır ki, birçok Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen 1960 olayları sırasında bilinçli olarak İngiltere’ye gönderilmişti. Bahsedilen sebeplerden ötürü benzeri sıkıntıları Kıbrıs halkları bugün dahi yaşamaktadır. Çözüm içinse, kimin yerli kimin göçmen olduğu tartışmalarını bir kenara bırakarak ne tamamen göçmenlere dair bir yaşam ve politika ne de göçmenleri dışında bırakacak bir çözüm düşünülmelidir. Aynı topraklar da yaşayan insanlar olarak yaşanılan sıkıntı ve sorunları bir kabul ederek hareket edilmelidir. Doğup büyüdüğü, yaşadığı yeri terk ederek göç yolunu seçen insanları anlamak atılacak en doğru adım olacaktır…
Son olarak, “Göçmenlik ne doğduğu ne doyduğu topraklara ait olmaktır. Aklında başka bir memleketin anıları uçuşurken, bir başka memleketin topraklarına alın terini bırakmaktır. Bazen de göçmenlik ne gidebilmek ne kalabilmektir.” (1)
(1)Kıbrıs’ın Öbürleri Belgeseli’nden alıntıdır.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.