Geçtiğimiz hafta Meclis’ten gerek Anayasa’ya aykırılığı bakımından yasal gerekse halkın iradesini yansıtmaması bakımından meşru bir temele sahip olmayan bir yasa oy çokluğu ile geçti: Din İşleri Dairesi (Değişiklik) Yasası. AKP iktidarının adamıza empoze etmeye uğraştığı Sunni İslamlaştırma politikalarının bir tezahürü olan bu yasa, deyim yerindeyse ülkemizin kültürüne ve sosyal yaşamına müdahale niteliğinde.
Din İşleri Görevlisine DEĞİL Sosyal Hizmetler Görevlisine İhtiyacımız Var!
Yasa içerisinde pek çok sakıncalı madde içermekle beraber bunların en dikkat çekeni din işleri görevli sayısının 64’ten 360’a çıkarılmış olması. Bu kadar din işleri görevlisine ihtiyaç duyulmaması bir yana, devlet bilhassa yoksulların, kadınların, çocukların, engelli bireylerin haklarıyla doğrudan olan Sosyal Hizmetler Dairesi’ne yeterli bütçe bulunmadığı mazeret gösterilerek ihtiyaç olduğu halde istihdam yapmamakta. Yoksul kimselere maaş bağlanmasından tutun da çocukların sağlıklı bir ortamda büyümesinin denetlenmesine, engelli bireylerin ihtiyaçlarından tutun da kadına yönelik şiddetin önlenmesine kadar birçok hayati meselede kilit rol oynayan Sosyal Hizmetler Dairesi’nin ortalama 160 sosyal hizmet görevlisi bulunmaktayken buna karşılık Din İşler Dairesi’nde 360 din işleri görevlisi bulunacak olması bize önemli bir mesaj vermektedir. Devlet gerek maddi varlığını gerekse kamuda çalışan personelini halkın hizmetine koymaktan çok belli bir zümre için seferber etmiş durumdadır. Öyle bir devlet düşünün ki Sosyal Hizmetler Dairesi Kadına Şiddet ve Çocuk İstismarı İhbar Hattı olan ALO 183 fatura giderlerini ödemekten aciz olsun ve bu hatta bakmakla görevli bir kamu emekçisine fatura etsin. Çocuk istismarının ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ve böyle önemli bir hattın daha sağlıklı çalışabilmesi için gerekli istihdam ve bütçeyi yaratacağı yerde ülkemizde Sunni İslamı ve muhafazakar yaşam tarzını yaymaya para saçılıyor.
200 Cami, 0 Kadın Sığınma Evi
Kadınların yaşama hakkını, beden bütünlüğünü, vücut dokunulmazlığını korumak anayasal ve yasal vazifesi olan devlet bugün halen daha şiddete uğrayan kadınların başlarını sokabileceği bir sığınma evi kurmamaktadır. Kadın Eğitimi Kolektifi olarak çeşitli zamanlarda defalarca gerek basın yolu ile gerekse katıldığımız Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı’nda ve bizzat Bakan Saner ile görüşmemizde sığınma evinin kurulmasının elzem bir ihtiyaç olduğunu, Sosyal Hizmetler Dairesi’ne daha fazla bütçe ve istihdam sağlanması gerektiğini kamuoyu ve hükümet yetkilileri ile paylaştık. Bakan Saner ile görüşmemizde bütçe bulunmadığı için sığınma evi kurulamayacağı açıkça ifade edilmiş, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı’nda ise bir bütçe olduğu ancak nasıl kullanılacağının belli olmadığı belirtilmişti. Devlet Sosyal Hizmetler Dairesi’ne tahsis edilecek (varsa!) bütçeyi ne yapacağına karar veremediği esnada 4 kız kardeşimiz eşi, sevgilisi tarafından art arda öldürülmüştür. Şiddeti Önleme Merkezi mi yoksa Kadın Sığınma Evi mi kurmak arasında tercih yapmak tartışılacak konular değildir. Bunların her ikisi de kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayan kadınların korunmasına yönelik alınması elzem tedbirler bütünüdür. Bu küçücük ada yarısında 200 adet cami bulunurken bir tane bile sığınma evi bulunmaması ülkemize neoliberal muhafazakar devlet politikalarıyla yapılmaya çalışılan gerici müdahalenin en çarpıcı örneğidir.
Gericiliğe Karşı Sosyalist Feminist Mücadele!
Muhafazakar politikalar ve uygulamalarıyla ülkemize yapılmaya çalışılan bu gerici müdahaleden en çok etkilenecek kesimlerin başında kadınlar ve çocuklar geliyor. Yakın coğrafyamız Türkiye’de de yaşanılanlardan görüyoruz, bugün Türkiye’de ramazan ayı gerekçe gösterilerek dondurma yiyen çocuktan kısa etek giyen kadına kadar sokakta muhafazakar yaşam tarzını benimsememiş herkese yobazların fiziksel müdahale bulunmaktan dahi çekinmeyeceği kadar cesaretlendirildiği sosyal politik bir atmosfer hakim.
Dinsel gericiliğin tırmanıp toplumsal yaşamın muhafazakarlaşması kadınların bedenleri, emekleri ve kimlikleri üzerinde baskı kurulmasına neden olurken kadınları kamusal yaşamdan giderek izole etmeyi hedefliyor. Kadınların nasıl gülmesi gerektiğinden tutun da nasıl giyinmesi, hangi yaşam tarzını sürdüreceği siyasi iktidarın hükümet planlarının bir parçası konumunda. Tüm bunlara AKP döneminde Türkiye’de yaşanan kadına yönelik şiddet oranı %1400 artarken çocuk istismarı oranı da %434 oranında artmıştır.
Kadın cinayetleri sürekli gündemimiz haline gelirken bir tane bile kadın sığınma evi bulunmaması ve 200 tane cami bulunması, 160 tane sosyal hizmetler çalışanına karşılık 360 din işleri görevlisi bulunması “Türkiye’de ne varsa Kıbrıs’ta da olması” için seferber olunduğunu çok net şekilde ortaya koyuyor. Kadın Eğitimi Kolektifi olarak neoliberal, muhafazakar devlet politikalarına karşı kadın özgürleşmesi mücadelesini eylemlerimizle bakanların kapısını aşındırarak, eğitimlerimizle köy köy yayarak yükselteceğiz!
***Kadın Eğitimi Kolektifi’nin önümüzdeki eğitimi 10 Temmuz- 8 Ağustos tarihleri arasında Lefkoşa Kızılbaş’ta gerçekleşiyor. Feminizm ve Toplumsal Cinsiyet, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele, Ev içi Emek ve Ötesi, Kıbrıs’ta Kadın Hareketi Tarihi, Medya ve Kadın konularından oluşan seminer ve drama çalışmalarımıza Beden Politikaları ile ilgili yeni bir eğitimi de katmış bulunmaktayız. Daha fazla bilgi için Kadın Eğitimi Kolektifi’nin facebook sayfasından mesaj gönderebilir, 0548 842 0272 irtibat numarasından bize ulaşabilirsiniz.
*Bu yazı ilk olarak Gaile dergisinde yayınlanmıştır.
Cansu N. Nazlı
Kadın Eğitimi Kolektifi Aktivisti