GEÇMİŞTEN BİRİKİM – KAMİL İPÇİLER

Son yıllarda halkımızın ciddi şekilde canını yakan Neo-liberal politikalar CTP-DP hükümetince uygulanmaya devam ediyor. Hükümet edenler Neo-liberal politikaları hayata geçirmeye devam ederken, içlerinden bazıları halk ve emek düşmanı bu politikaları savunacak tezler üretmek, açıklamalar yapmakla görevli. İşte bu halk düşmanı politikaların savunucularından biri, belki de son dönemde en çok ön plana çıkanı ise Birikim Özgür. Özgür, bugün hükümetin büyük ortağı CTP-BG içerisinde hakim pozisyonda bulunan liberal kanatın popüler isimlerinden. CTP-BG ise, bir yandan neo-liberal politikaları uygulamaya devam ederken, diğer yandan bu politikaların savunuculuğunu yapmasından ötürü toplumun tepkisini toplayan Özgür’ü işine geldiği noktada ötekileştirmekte, ve  Özgür’ün söylemlerinin partiyi temsil etmediği algısını yaratmaya çalışmakta.

Birikim Özgür bugün partisinin neo-liberal politikalarını savuna dursun, biz kendisine ait, 2004 yılında yayınlanmış bir yazıyı okuyucularımızla paylaşmak istedik. Yazıyı ilginç kılan ise; o dönemin Birikim Özgür’ünün, CTP içerisindeki ‘’liberalleşme çabasını’’ eleştirmesi, ve ‘’idealleri ikinci planda tutan liberal kanata’’ yapmış olduğu eleştiriler. Bunun yanında bugün Türkiye’nin bize ‘’yardımcı rolünden’’ bahseden Özgür, o dönem yazdığı yazıda ‘’toprağımızı ve onurumuzu Türkiye’ye kiraladığımızdan’’ bahsediyor.

Özgür’ün bugünkü söylem ve pratiğiyle baştan aşşağı çelişen 2004 yılının Ocak ayına ait o yazısı;

CTP-DP HÜKÜMETİ’NİN GELECEĞİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR

Çözüm yanlısı bir başbakanla, Kıbrıs’ın kuzeyinde ilk kez karşılaşıyoruz. Bu doğru… Tabire caizse çözüm yanlısı bir başbakanın tadına varan Kıbrıslı Türkler, bir kez daha eskiye dönüş yaşamak istemeyecekler. Bir sonraki Cumhurbaşkanlığı ve hatta (Erken) Genel Seçim’de bunu yaşayarak göreceğiz. Artık Kıbrıs’ın kuzeyinde taksim politikalarına geri dönüş yaşanmayacak hiç bir zaman. Resmi ideoloji, halk nazarında iflas etmiştir… Bu bağlamda bir “gerileme” yaşanması için çok büyük hatalara imza atmamız gerekecek. Bu hataların başında da CTP’ye oy verenlerin, çözüme oy vermiş oldukları gerçeğini hasır altı etme çabaları gelecek…

Gözden kaçırmayalım; duyarlılığın hat safhaya ulaştığı, sıradan olmayan bir seçimde, son beş yıldır muhalefette kendini toparlayan en örgütlü çözüm yanlısı partiye Kıbrıslı Türkler gidip oy vermişlerdir… Dahası CTP seçim süreci boyunca topluma Çözüm ve AB üyeliği vaat etmiştir.

Eğer bu vaat gerçekleşmezse Mayıs bilemediniz Aralık ayı sonrasında CTP nasıl bir tavır sergileyecek? Seçim öncesi söylenenler bir tarafa bırakılıp bu hükümetle yola devam etme kararı alınabilir mi?

Şimdiden bu konu tartışılmaya başlanmıştır.

CTP içinde ciddi ağırlığa sahip idealleri ikinci planda tutan liberal bir kanat olduğu artık çok iyi biliniyor. Bu kanadın parti içindeki etkinliğine bağlı olarak, CTP, “Çözüm ve Toplumsal Uzlaşma Hükümeti”ni küçük adımlarla “İcraat Hükümeti”ne dönüştürmeyi deneyecek. Bu kanadın Mayıs veya Aralık’a kadar yaşanacak süreci bu dönüşümün kapılarını aralamak için kullanacağını daha şimdiden ortaya koymak mümkün. Bir taraftan hükümet olanakları kullanılarak devlet içinde bir kadrolaşma harekatı başlatılacak. “Her CTP’li aileye bir mevki” anlayışı ile devleti ele geçirme ve devlet içinde kemikleşme çabaları gündeme getirilecek. Bahsi geçen kanadın en büyük kozlarından bir tanesi bu… Diğer taraftan ise CTP içindeki bu kesim, başta Kıbrıs Gazetesi ve Yenidüzen Gazetesi olmak üzere değişik medya organlarının da desteğini alarak siyaset üstü bir üslupla hükümet oluşumunu kendi içlerine sindirdikleri liberal kimliğe dönüştürmeyi deneyeceklerdir.

Hiç zaman kaybetmeksizin bunun öncülüğünü Hasan Erçakıca üstlenmiştir.

Erçakıca, son on yılda CTP içinde bu rolü başarıyla yerine getiren önemli bir beyindir.

Önce parti içinde, Özker Özgür’ün üyeliğinin yargılanmadan düşürülmesinin önünü açarak daha sonra da her türlü dönüşüm öncesinde “kendini feda ederek” CTP’ye yol açmış bir yazardır Hasan Erçakıca.

Neyin yolunu açıyor?

İdealleri ikinci plana iten yeni bir siyaset anlayışının…

Nedir bu siyaset anlayışı?

Yeni dünya düzeninde kabuk değiştirme; liberalleşme…

Erçakıca’nın Yenidüzen Gazetesi’nde köşe yazarı olarak kendine biçtiği misyon budur.

Seçimin en kızgın döneminde yine kendini feda ederek Talat’ın ilkelerinden ödün verebilen bir lider olduğu için çok değerli olduğunu yazması ve bunu CTP’nin Denktaş’ın görüşmeciliği konusunda geri adım atabilecek bir parti olması ile ilişkilendirmesi boşuna değildi. En olmadık zamanda Erçakıca sayesinde kapı aralanmış ve parti içindeki liberallerin seçim sonrasına yönelik olarak işleri kolaylaştırılmıştır.

Geldiğimiz aşamada da Erçakıca misyonu doğrultusunda davranmaya devam ediyor. Parti içindeki liberallerin şimdiki hedefleri Mayıs ve Aralık sonrasıdır… Bu tarihlerden sonra CTP’nin hükümette kalmasının sağlanmasına yönelik görev Erçakıca’ya düşmüş, düğmeye ilk yine O basmıştır.

18 Ocak 2004 tarihli yazısında, Erçakıca, bu hükümetin zaten Kıbrıs konusunda edilgen olduğunu ve hiç bir ağırlığının olmadığını açıklıkla anlatıyor.

Dahası, CTP içindeki idealist kesimi de yerden yere vuruyor. Kıbrıs sorununun Mayıs’ta çözüme kavuşturulamayacağı konusu tüm çıplaklığıyla ortadayken, partide bazı kesimlerin niye ısrarla hükümete çözüm misyonu yükleyişini sorguluyor Erçakıca.

Erçakıca’nın sıkıntısı kesinlikle hükümetin Kıbrıs konusundaki edilgenliği falan değil…

Aksine, bu edilgenlik tüm çıplaklığıyla ortadayken hükümetin uzun soluklu bir icraat hükümeti olarak algılanmayışını eleştiriyor Erçakıca.

Bunun da ötesinde reel-politik göz önünde bulundurulduğunda CTP-DP hükümetinin birtakım alanlardaki sorunların üstesinden gelebilecek kadar yetki sahibi olduğunu ortaya koyan Erçakıca, bundan herhangi bir rahatsızlık duymuyor; CTP’ye ve Talat başkanlığındaki hükümete de bu “izin verilen” alanlarda mümkün olduğunca çalışma misyonu yüklenmesi gerektiğini iddia ediyor.

Dünya görüşüne uygun düşünceler üretiyor…

Hepimiz öyle yapmıyor muyuz?

Hepimiz dünya görüşümüze uygun düşünceler üretip kendimizinkini bir adım öne çıkarma kavgası vermiyor muyuz?

Bu nedenle doğrusu Erçakıca’yı takdir ediyorum. Bir şeylere inanmak ve buna odaklanmak kadar güzel başka ne var hayatta?

Erçakıca gibi düşünmediği halde günün sonunda CTP’nin hep O’nun dünya görüşüne sahip insanların çizdiği yolda ilerlemesine seyirci kalan idealist insanlara bu noktada büyük görevler düşmüyor mu?

CTP’yi tarihsel misyonundan gittikçe uzaklaştıran yeni sol-liberal anlayıştır; bu doğru. Ancak bu anlayışın CTP içinde hep kazanmasının sebebi de gerçek anlamda muhalif değerlere sahip partililerin yeterince aktif olamamaları değil mi?..

Erçakıca, iddiasını şu cümle ile sağlıyor:

“Bu toplumda eğitimden sağlığa, ulaşımdan sosyal güvenlik sistemine kadar pek çok sorunumuz var… Üstelik bu sorunların önemli bir bölümü Kıbrıs sorununun çözümlenmesi ile çözümlenecek de değildir. Kıbrıs sorunu çözümlense bile bu sorunları yine bizim çözmemiz gerekir.

Öyleyse şimdiden işe başlamakta yarar yok mu?”

Bunu Kıbrıs’ta yaşamayan birisi yazsa, ne ala…

Bir kez daha anlaşılıyor ki iki farklı “çözüm yanlısı” yaklaşım olan “demokrasi savaşımı” ile “liberalleşme çabası” arasında dağlar kadar fark vardır.

Kıbrıs şartlarında, demokrasi kavgası, ülkeyi seçilenlerin yönetebilecekleri bir ortam yaratma kavgasıdır. Diğer taraftan liberalleşme çabası ise seçilenlerin ülkeyi yönetemedikleri ortamda dahi filin çeşitli noktalarını tanımlama yöntemiyle ilerleme sağlamaya çalışma anlayışın bir ürünüdür.

Kıbrıs’ın kuzeyinde filin değişik noktalarını tanımlayarak esas resme ulaşmamız mümkün müdür?

Sovyetler Birliği dağıldığından beri hem partilerimiz hem de toplumsal mücadelemizin önderleri bu soruya yanıt aramaktalar… Gönül isterdi ki kafalar, gözler yarılmadan bu soruya yanıt bulunabilsin…

İçinde yaşadığımız sistemin tanımlanması ve rejimin adının konulması gerekir. Böylelikle yukarıdaki soruya bir cevap verip yola hep birlikte devam etme şansını yakalayabileceğiz.

Kıbrıs’ın kuzeyinde sağlıklı, batılı anlamda bir toplumsal yaşam için gerekli demokratik ortamın mevcut olmadığını saptamakla işe başlasak?

Kıbrıs sorununu da bu bağlamda değerlendirebildiğimiz taktirde çözüm ve çözümsüzlük kelimelerinin içini doldurabilir; bu kelimelere anlam kazandırabiliriz.

Kıbrıs sorununun çözülmesini istiyoruz çünkü toplum olarak demokratik bir ortamda yaşamayı hak ediyoruz… İddiamız ve talebimiz bu değilse nedir?

Çözüm, demokrasi demekse çözümsüzlük ne anlama gelir?

Çözümsüzlük, Kıbrıslı Türklerin demokratik olmayan bir ortamda yaşamaya mahkum edilmeleridir… Bunun niye böyle olduğunu da demokrasiden ne kastettiğimizi açıklıkla ifade ederek anlatabiliriz.

Demokrasi, pahalı bir yaşam tarzıdır!

Üretim, demokrasinin olmazsa olmazlarındadır.

Kıbrıslı Türklerin üretebilmesi için de Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Birey, kendi parasını kazanmadan, özgürlüğe kavuşamaz; ailesine bağımlı kalır… KKTC’nin durumu şu anda budur. KKTC, zaten, Kıbrıslı Türkler üretemesinler diye vardır!..

Kıbrıs sorunu çözülmeden, KKTC çatısı altında birtakım icraatlarla sorunların çözüme kavuşturabileceğini iddia etmek, insanları saf yerine koymak demektir.

KKTC’de üretim yoktur, ekonomi tamamen Türkiye’ye bağımlıdır.

Üretim yoksa, ekonomi de tamamen Türkiye’ye bağımlıysa, demokrasiden bahsedemezsiniz.

Bu yüzden şimdiye kadar hep “tüm sorunların anası Kıbrıs sorunudur” demedik mi?

Bu yüzden demokrasi ve barış kavgasını bir arada düşünüp birlikte yürütmedik mi?

CTP iyi bir oy oranı ile seçimleri tamamladı diye kanımca KKTC’nin varlık sebebi değişmeyecektir.

Eğer demokrasi yoksa, ağzınızla kuş tutsanız topluma verdiğiniz sözleri yerine getiremez, sorunların üstesinden gelemezsiniz.. Kaldı ki siz halka “Hemen şimdi; Avrupa” sözü vererek oy talep ettiniz.. Bunu unutarak veya unutturarak şimdi sıradan bir icraat hükümeti gibi davranmayı önermek, başta ahlaki değil.

Kıbrıs’ta ağızlı yüzlü bir çözüm ve ölümüne demokrasi kavgası vermek şarttır.

Niye?

Demokrasiyi Marksist felsefeye göre tanımlayacak olursak; Marks’a göre, üretim sürecinde üretilenler işçinin emeğiyle üretilir, işçi emeğinin karşılığını talep eder, burjuva sınıfı da bu talebe karşılık tavizlerde bulunur… Böylelikle demokrasi hayat bulur. Elbette bugünkü dünyada tam bağımsız bir devlet yapısını savunamayız… Ancak üretimin sıfır olduğu bir ortamda hükümetlerin göreve gelerek birtakım sorunların altından başarıyla kalkabilecekleri gibi bir iddia karşısında da gerekli tepkiyi ortaya koymak durumundayız.

Üretimin olmadığı yani demokrasi için elverişli zeminin olmadığı bir ortamda nasıl bir devlet yapısı ortaya çıkar?

Örneğin Kuveyt ve Suudi Arabistan petrol geliri ile devleti yürütür. Bu ülkelerde de üretim sıfırdır. Bu nedenle Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde demokrasi diye bir şeyden söz edilemez. Öyle bir al-ver süreci yani demokrasi çarkı yoktur. İnsanlar vergi vermez, devlet de vergi toplamadığı için insanlara karşı bir sorumluluk hissetmez. Böylesi bir ortamda demokrasi talep etmek de abesle iştigaldir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde durum nedir?

Rantiye devlet midir KKTC?

Evet!

Petrolümüz yok ama toprağımızı ve onurumuzu Türkiye’ye kiraladık!

Hasan Erçakıca hükümetlerimizin Kıbrıs konusunda edilgen olduğunu kabul ediyor ve bunu hiç umursamıyor.

UBP’li veya DP’li bir köşe yazarı gibi bunu gönül rahatlığıyla ortaya koyabiliyor.

“KKTC koşullarında yapılabileceklerin sınırlı olduğu saptamasına Erçakıca kendini fazla kaptırmışa benziyor…

Halbuki Kıbrıslı Türkler, demokrasi talebini önemsiyor, bunun yolunun da AB’nden geçtiğinin bilincindedirler. 14 Aralık 2003 seçim sonuçları, demografimizle oynanmasına rağmen Kıbrıslı Türklerin toprağını ve onurunu birilerine kiralamayı reddettiğinin ispatıdır! Bunu görmezden gelerek demokrasicilik oyunu oynayamayız.

Kıbrıslı Türkler, onurlu bir toplumsal varoluş noktasından hareketle demokrasi kavgası veriyorlar; taksim politikalarını sokaklara dökülerek, meydanları doldurarak reddediyorlar…

Ava giden avlanırmış… 
Hasan Erçakıca’nın dilediği gibi bir siyaset tarzıyla hareket etmenin çok ciddi bir başka “açığı” daha var.

Bu da ava giderken avlanma riskidir…

1994 seçimleri sonrasında CTP defalarca hükümetlere girip çıktı.

Her defasında statükonun oyuncağı gibi bir o yana bir bu yana savrulup durdu…

Partinin o dönemdeki genel başkanının uyarıları hiçe sayıldı, hükümet olanaklarının sonuna kadar kullanılması gerektiği noktasında fikir birliği sağlandı.

Günün sonunda CTP kullanılarak portakal posası gibi bir köşeye atıldı. Eğer partinin o dönemdeki genel başkanının uyarıları dikkate alınsaydı, parti “kovulmayacak”, kendi iradesi ile halkla bütünleşecek, 10 yıl kaybetmeyecekti.

Bundan gerekli derslerin “beklenildiği şekilde” çıkarılıp çıkarılmadığı noktasında ciddi şüpheler vardır.

“Beklenildiği şekilde” derken kastedilen ise yaşanan acı tecrübelerin ardından CTP’nin birikimlerini “Ne yaparsak bu kez bizi hükümetten dışlamazlar” güdüsüyle kullanması tehlikesidir. Bu da elbette statükonun değişmesini değil yeniden üretilmesini olanaklı kılacaktır…

Şimdilerde de CTP içindeki liberal kesim hükümete dört elle sarılma çabalarını sürdürürken diğer taraftan statüko CTP’den dilediği gibi Mayıs veya Aralık’a kadar faydalanabilir ve çok büyük bir ihtimalle bu vartaları atlattıktan sonra yine CTP’yi sıkılmış bir portakal posası olarak kapının önüne koyabilir.

Belki de “İlla ki öyle olacak” dememek gerekir ancak bu riski veya olasılığı da her zaman göz önünde tutmakta fayda vardır.

Bir başka sıkıntı daha var…

Acaba 1994 sonrasındaki hükümet dönemlerinde CTP içinde yaşanan acı tecrübeler şimdilerde bir korku unsuruna dönüşebilir mi?

O dönemde parti içindeki idealistler kör bıçakla kesilip biçildiler… Şimdi idealistler, CTP-DP hükümetinin önümüzdeki 6-12 aylık süreçte sıradan bir icraat hükümetine dönüştürülmesi çabaları karşısında “Partiden dışlanırım” korkusuyla bir ses alçaltma psikolojisine bürünürler mi?

Bunu da yaşayıp göreceğiz…

Sonuç… 
Yenidüzen gazetesinin ilk sayısındaki karikatür çok anlamlıdır. Güneş doğar, eski düzen erir, akar ve yok olur… Gazetenin ilk sayısında vurgulanan ana düşünce budur.

Erçakıca’nın yazısı Yenidüzen Gazetesi’nin kimliğine, geçmişine, tarihsel ideallerine ters bir yazıdır.

Aslına bakarsanız bu durum Erçakıca’yı “kötü” kılmıyor; okkanın altında Yenidüzen Gazetesi ve CTP kalıyor!

Biz Yenidüzen Gazetesi’nin ve CTP’nin tarihsel misyonu doğrultusunda düşünce üretmeye, BARIŞ ve DEMOKRASİ kavgasını, kararlılıkla, selamete çıkana kadar sürdürmeye devam edeceğiz.

Görüş, 20 Ocak 2004

Birikim Özgür

Kaynak: copyleft (c) 2001-03 hamamboculeri.org

 

 

 

Be the first to comment

Leave a Reply