Geçmişin İçinden, Nenemin Dilinden – Şifa Alçıcıoğlu

Doksan iki yaşında koca bir çınar benim nenem. Hafızası yeni şeylere kendini kapatırken, geçmişte yaşananlar tüm tazeliğiyle belleğinde duruyor. Nedendir bilmem bu aralar geçmişten deyişleri bolca kullanır oldu. İlk kez duyduğum bu söz dizelerine heyecanlanırken, sözel edebiyatın son temsilcilerinin dilinden dökülen her kelimenin altın değerinde olduğu bilinciyle bu dizeleri araştırmaya karar verdim. Araştırma yaparken, nenemin dilinden dökülen bu sözlerin sebepsiz yere söylenmediğini altında bir hikaye olduğunu gözlemledim. Her biri parlak bir zekanın ürünü olan ve artık kullanılmayan bu sözel edebiyat örneklerini belki siz de hayatınızın bir parçası yapmak istersiniz.

***

Geçen gün nenem bize misafirliğe geldi. Hep birlikte sofraya oturduk, keyifli bir şekilde yemek yemek için hazırlandığımız sırada:

Buyurun misafirler

Davranın bizimkiler

Bütünden kesmeyin

Kesiğe tokanmayın(dokunmayın)

Yeyin da utanmayın

diyen nenemin sesiyle karşılaştık. Bu sözlerin ardından ne dediğini anlayana dek herkes bir anda dondu kaldı. Birkaç saniyelik derin sessizliğin ardından kahkahalarla gülmeye başladık. Mustafa Gökçeoğlu’nun kaleme aldığı “Tezler ve Sözler” kitabında bu söz dizesinin meseline rastlayınca çok sevindim. Ders çıkarırken güldüren hikaye şu şekilde*: 

“Yoksul adamın biri kırk yılın kırk mırı kendine “Dikenlik” (tarlada çalışan işçilere orak biçme döneminden sonra toprak sahibi tarafından verilen yemek şöleni) bir sofra kurmuş. Çok uzun geçen orak biçme döneminin yorgunluğunu yemekle çıkartmak istemiş. Varını yoğunu sofraya dökmüş.

Yemeklerin kokusunu alan konu komşu, hısım akraba eve dolmuş. Her yeni gelen ev sahibine “çekil götüm yer edeyim, ondan sonra sana neler edeyim” demiş. Adam çekile çekile sofradan uzaklaşıp durmuş. Konuklarsa sofranın başına çöreklenip kalmışlar. Yemeğe başlamak için ev sahibinin ilk kaşığı daldırıp buyurun dostlar demesini beklerler.

 Adam başlasa bir türlü başlamasa bin türlü… Yerinde kıvranıp durmuş. En sonunda açgözlü misafirlere yukarıdaki dizeleri okumuş ve başlamış yemeğe. Kaşla göz arasında sofradaki yemekleri silip süpürmüş. Alık alık bakan konuklarına da şu şekilde seslenmiş:

Yedik içtik

Allah artırsın

Arkaya kalan da

Siniyi kaldırsın.”

***

Yemeğin ardından sıra kahve içmeye geldi. Nenem fincanın sapını tutup, içine göz ucuyla baktıktan sonra yanağının ucunda beliren kıvrılmanın ardından bir söz dizesi daha patlattı bize:

Kahve iştim(içtim) filcandan(fincan)

Halit Arap olmuş bir candan

“Hoppala, Halit Arap nereden çıktı? Kimdir, necidir be nene?” dedim. “ E ‘dostu’ varmış. Ondan ölmüş Halit Arap” dedi. Konuyu araştırınca bir kadın cinayetiyle karşılaşacağım aklımın ucundan bile geçmemişti açıkçası. Halit Arap’ın anlatıldığı bir destan da var.  Türk edebiyatında kahramanlık ve toplumsal konuları anlatan destanlardan farklı olarak, Kıbrıs’ta okunan destanlar daha fazla ölen kişinin ardından bir ağıt gibi söylenmektedir. Bu destan da Aynalı tarafından kahvehanelerde, panayırlarda “Halit Ağa Destanı” ya da “Gülsüm Hanım Destanı” olarak uzun süre söylenmiş. Bir kadın cinayetinin dörtlük dörtlük yazılarak destan haline getirilmesi, Gülsüm’ün erkeklerle düşüp kalkan, para yiyen bir kadın olmasının ön plana çıkarılması, Halit’in yiğitliğinin övülmesi ve aynen bugün olduğu gibi olayın “magazinleştirerek” anlatılmasını da oldukça ilginç bulduğumu söylemeliyim.  Halit Arap’ın kim olduğuyla ve ne yaşadığıyla ilgili Naim Pınar tarafından anlatılan detaylı bir makaleyle karşılaşıyorum. Yazıdan alıntıladığım bir bölüm**:

“Lefkoşa Sarayönü’nde eski Barclays ve bir dönem de Vakıflar Bankası olarak kullanılan bina meşhur kahveci Lefkeli Haşim Ağa’nın kahvehanesi olarak bilinmekteydi. Dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik konuları yanı sıra tüm dedikoduları da buradan yola çıkmak üzere her gün bir konuğu tarafından kahvehaneye sızmaktaydı. Kahvehane, nargileleri ve nargilecileriyle de nam salmıştı. 28 Yaşında gençliğinin doruğunda esmer tenli oldukça yakışıklı bir delikanlı olan Halit Arap (Halit Aziz) her zaman nargilesini tüttürmek için Haşim Ağa’nın kahvehanesine giderdi. Kahvehaneye girdiğinde hep bir sessizlik bir korku bulutu çökerdi içeriye. Halit Arap, kabadayı denilen insanlardandı. Evli ve 3 çocuk sahibi olmasına rağmen çapkınlığıyla da bilinmekteydi. Kebabcılık ve hayvan cambazlığı yapmaktaydı. Kahvehanede atılıp kapılması, dik kafalılığı, kavgacı mizacı ve mertliğiyle bilinmekteydi. Yakışıklı ve paralı Halit, çakır gözlü, beyaz tenli, kumral saçlı güzel bir kadın olan Gülsüm hanımın dikkatini çekmekte gecikmez. Gülsüm hanım Halit ile biraz gönül eğlendirdikten, biraz parasını yedikten sonra ona sırt çevirir. Halit’in içkili olduğu bir akşam Gülsüm hanımın kapısına giderek ret edilmesi ve hakarete uğramasının sonucunda bu vaziyete oldukça içerlemiştir. Halit, içkinin de etkisiyle Lefkoşa sokaklarını bir kabadayının kızgın adımlarıyla yeniden ölçer. O gece Halit, Lefkoşa sokaklarında volta attıktan sonra yeniden Gülsüm hanımın kapısına dayanır. Gülsüm hanımı saçlarından yakalayarak bağrışmaları arasında tek kelime etmeden elindeki Lapta çakısını tam 21 kez Gülsüm hanıma saplayarak hıncını alır…”

Daha sonra yakalanan Halit Arap şahitlerin de ifadesinin ardından suçlu bulundu ve 1924 yılında asılarak idam edildi.

***

Dolaylı olarak akıllıca kurulan söz dizeleri sosyal hayatın bir parçasıydı eskiden… Bu şekilde tepkiyi, yergiyi ya da övgüyü duyardınız. Halk edebiyatının en renkli dizeleri ise manilerdi. Günümüzde yaygın olarak kullanılmasalar da unutulmuş da sayılmazlar. Halk dansları ekipleri mani atışmalarına yer veriyor, bazen bir derginin ya da gazetenin kenarcığında karşımıza çıkıyorlar. Hatta Kıbrıslı müzisyenlerin şarkılarına ilham oluyorlar. Meseller, destanlarla ilgili yapılan yazılı çalışmalar da son yıllarda artmıştır. İlköğretim kitaplarında kültürümüzü anlatan okuma parçaları az da olsa vardır. Sözel   kültür ögeleri artık eskisi kadar hayatımızda yok desek de sözel edebiyatı yazıya çeviren, araştıran üreten ve gelecek kuşaklara aktarma bilinciyle hareket eden aydınlar, yazarlar, araştırmacılarımız var. Her fırsatta asimile edilmeye çalışılan, tarihine, dokusuna, kültürüne laf söyleyenlere inat kültürü yaşatmak bizim elimizde…

Kaynak:

(*) Tezler ve Sözler, Mustafa Gökçeoğlu, Sayfa 165-166

(**) https://pinarnaim.blogspot.com/2015/08/naim-pinar-naimpinargmail_10.html

Şifa Alçıcıoğlu

Baraka Aktivisti