Cenevre görüşmeleri öncesinde İnönü Meydanı’nda gerçekleştirilen “Federal Çözüm” mitingi için “mitingin bedeli ağır olacak, 14 gün sonra konuşalım” diyenler olmuştu. Mitingin üzerinden yaklaşık 20 gün geçtiğine göre, artık konuşsak iyi olur. Zira Federal çözüm karşıtlarının miting aleyhine “halk sağlığını” gerekçe göstererek koydukları tepkiye bazı doktorlar da katılmış, toplum sağlığının tehlikeye atılıp atılmadığı ciddi tartışma konusu olmuştu.
Federal çözüm
karşıtlarının tepkilerinden muaf olan, kapalı salonda ve yurtdışından yüzlerce
insanın katılımıyla gerçekleştirilen “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizi galası, yine kapalı salonda gerçekleştirilen ve pozitif bir vakanın
karantinadan kaçarak oy kullandığı tespit edilen YDP kurultayı sonrası günlük vakalar
ciddi rakamlara ulaşmıştı.
Oysa Barış Mitinginin gerçekleştiği dönemde 60-70 günlük vaka varken, miting
sonrası günlük yerel vaka sayıları 15-20 civarına geriledi.
Hal böyleyken, çözüm karşıtı cephenin “halk sağlığı” üzerine kopardıkları yaygaranın samimiyeti üzerine kafa yormaya gerek yok. Ancak oluşturulan kamuoyunun, halkın azımsanamayacak bir kesiminde mitingle ilgili soru işaretleri oluşturduğunu da kabul etmek gerekiyor.
Mitingin üzerinden geçen 20 günlük sürede, vakaların artmak bir yana, ciddi bir azalma gösterdiği düşünülünce, endişelerin yersiz olduğu, AÇIK HAVADA mitinge katılan binlerce kişinin ve organizatörlerin gerekli maske-mesafe-hijyen tedbirlerini alarak mitingi gerçekleştirdiği ortaya çıkıyor.
Yani Barış Mitinginin toplum sağlığına bir zararı olmadığı anlaşılıyor.
Peki yararı oldu mu? Hem de nasıl…
Sistemin bitmeyen ekonomik krizleri, TL’nin durmayan değer kaybı ve ne zaman sona ereceği belli olmayan Covid-19 belasının yarattığı belirsizliklerin insanımız üzerinde oluşturduğu kaygı, endişe ve stres herkesin malumu. Ülkemizin geleceğinin ne olacağı konusu da şüphesiz ki bunlardan ayrı düşünülemeyecek kadar önemli.
Halkımızın özgür iradesiyle Cumhurbaşkanını seçmesine müsaade etmeyenler, hükümet partisinin kurultayını tamamlayıp başkanını seçmesine de izin vermedi. Ülkeyi kukla bir Cumhurbaşkanı ve atanmış bir Başbakan yönetiyor.
Gericilik günden güne artarken, insanlarımız AKP’nin Türkiye’yi düşürdüğü duruma bakıp, sadece toplumsal yaşam tarzı için bile “acaba etek giydi diye kadınların saldırıya uğradığı, alkol içti diye insanların darp edildiği günler yaşar mıyız” diye endişe ediyor. Tam o sırada hükümet partisi sözcüleri çıkıp ilhaktan bahsediyor. Daha sonra AKP ve işbirlikçileri hep bir ağızdan “çözüm şansı kalmadı” diyor.
Bu ülke insanının seçmediği/seçmeyeceği, hatta bırakın seçmeyi, evlat olsa sevmeyeceği bir adam, kendi ülkesinde Merkez Bankası Başkanını gece yarısı görevden alıyor, döviz uçuyor ve sabah uyandığınızda borçlarınız daha da artıyor. Aynı adam ertesi hafta çıkıp ülkemizin bağımsız yargısını hedef gösteriyor.
Bunlar sadece son bir ayda yaşananlar…
Mevcut haklar zaten hep saldırı altında, asgari ücret her zaman yerinde sayıyor, borçlar durdukları yerde artıyor, çocuklarımızın bu ülkedeki geleceğinden endişe ediyoruz ve biz sağlığımız için evlerimize kapandıkça, halk düşmanları meydanı daha da boş buluyor, saldırdıkça saldırıyor.
İnsanın sağlıklı kalmasının mümkün olmadığı, kaygının, stresin, belirsizliğin, ekonomik bunalımın halkımızı hasta ettiği bu ortamda, halk sağlığı için yapılması gereken ilk ve en önemli şey; ipleri elimize almak.
Böyle bir atmosferde gerçekleştirilen Federal Çözüm Mitingi, Cenevre görüşmeleri öncesinde halkımızın iradesine rağmen “federal çözüm bitmiştir” diyenlerin yalanını açığa çıkarmış ve daha da coşmalarına mani olmuştur.
Ancak bunun ötesinde, bir yıldır insanımızın yaşadığı sosyal izolasyon sonucu daha da artan ‘tek başınalık’ hissini, meydanda bir araya gelen binlerce kişiyle tersine çevirmiştir.
Dış müdahalelerle ülkemizin yönetiliyor olmasının, insanımız üzerinde yarattığı ‘güçsüzlük’ ve ‘yetersizlik’ hissine dur demiştir.
Bu topraklardan başka seçeneği olmayan insanlar olarak, ülkemiz ve geleceğimiz üzerinde söz sahibi olamayacağımız sanısı, yerini “bu memleket bizim” kararlılığına bırakmış, bu da çaresizlik hissini, belirsizliği ve topumsal kaygıyı ciddi oranda azaltmıştır.
İşte galacılar, kurultaycılar ve bir numaralı ‘’halk düşmanları’’ tarafından “halk sağlığı” gerekçe gösterilerek hedef gösterilen Barış Mitinginin toplum sağlığına katkıları bunlardır.
Başta sağlık çalışanları olmak üzere ciddi bir mücadele verdiğimiz Covid-19 şakaya gelmeyecek kadar tehlikelidir. Mitinge katılan insanlarımızın, zaten bu gerçeğin bilincinde hareket ettiği, miting sonrası düşüşe geçen vaka sayılarıyla ortaya konmuştur. Ancak mitinge katılanların bilincinde olduğu başka bir gerçek daha vardır. Halkımıza ve haklarımıza yönelik saldırıların, sadece mental/ruhsal ve ekonomik anlamda değil, fiziksel/bedensel tehdit anlamında da çok ciddi bir noktaya varma taşıdığı kesindir. Hedef göstermelerle taşlanan gazeteler ve linç girişimleri bunun en açık örneğidir.
Demem o ki, en az Covid-19 kadar yaşamlarımızı tehdit eden bir virüsle karşı karşıyayız ve işte Federal Çözüm Mitingi gibi toplumsal duruşlar, bu virüse karşı antikor üretmeye yarar.İpleri elimize almamızı sağlayacak şekilde örgütlenmemiz ve sokakları boş bırakmamamız ise bu virüsün yegane aşısıdır…
Baraka Aktivisti
Kamil İbrahim İpçiler