Herkesin de gördüğü ve işittiği gibi faşizm yüklü bir hafta geçti.
Önce güney Lefkoşa’da faşist ELAM örgütü 15 Kasım protestosu bahanesiyle sokağa çıktı ve bulabildikleri her Kıbrıslı Türk’e saldırdılar.
Bu olayların yaşandığı günün akşamı, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Ülkü Ocakları üyesi faşistler solculara ve Kürt öğrencilere saldırdılar.
Bu saldırılar sonucu kendini savunan öğrencilere ise polis tarafından dava açılırken faşistlere karşı yöneticiler tarafından hiçbir tavır geliştirilmedi.
Davanın sonucu ne olarak göreceğiz.
ELAM’ın faşist saldırısı sonrası bu kez de Kıbrıslı Türk faşistler, nefret ve düşmanlıktan ibaret düşüncelerini gösterme peşine düştüler.
Halkı zehirlemek için bekledikleri bir fırsattı bu.
Birbirine düşman olan farklı etnik gruba ait faşistlerin birbirlerini nasıl beslediklerinin bir örneği yaşandı bu hafta.
Faşist Genç Mücahitler örgütü işi daha da ileri götürerek, ELAM örgütüne çağrı yaparak ara bölgede hesaplaşmaya kalkıştı.
Sanırım bu çağrının saçmalığını farkettiler ki; bu çağrıyı kısa bir süre sonra iptal ettiler.
Ancak bu deneme bile olayın ciddiyetini gösteriyor.
Böyle bir yaşanması durumunda iki halkta oluşan algı “Türkler ve Rumlar” çatıştı şeklinde olacaktı ve tam faşistlerin istediği şeydi.
Dolayısıyla faşistleri bu çağrıdan vazgeçiren sebep fikirsel değil yöntemsel nedenlerdi.
Çünkü faşizmin fikirsel olarak üstünde yükselmeye çabaladığı zemin düşmanlıktan başka bir şey değildir.
Faşizmin düşünce özgürlüğü kapsamanı girmemesini gerektiren tarafı da budur.
Faşizm, sıradanlaştırılacak bir düşünce farklılığı değil, farklılıkları yok etmeyi misyon edinen bir doktrindir!
Farklılıkların yok edilmesi gerektiğini ve insanları tek tipleştirmeyi savunan bir fikrin özgürlüğü olamaz, olmamalıdır!
Bölünmüş Kıbrıs’ın iki tarafındaki faşist eylemlere karşı özellikle sol örgütlerden tepkiler de gecikmedi.
Birçok kişi ve örgüt faşizme karşı tepkisini ortaya koydu.
Adanın iki tarafından yükselen tepkiler sonucu ELAM üyesi faşistlerden tutuklananlar oldu.
Ancak kuzeyde faşistlere yönelik herhangi bir yaptırım gerçekleşmedi.
Oysa hükümetin büyük ortağı CTP-BG’nin Genel Sekreteri Tufan Erhürman, ELAM’ın saldırılarının ardından yaptığı açıklamada; “bugün güneyde işlenen sıradan bir suç değil, bir nefret suçudur. Adanın neresinde olursa olsun bu tür suçları işleyenlerin en ağır biçimde cezalandırılması” gerektiğini söylemişti.
Ancak ELAM’ın saldırısının olduğu günün akşamı benzer bir olay DAÜ’de yaşandı ve aynı Erhürman DAÜ’de yaşananlarının endişe verici olduğundan, polisin gerekeni yapmasından ve eğitimin ırkçılıktan arındırılması gerekliliğinden söz etmekle yetindi.
Güneydeki faşistlere karşı aslan kesilenler sorumluluk sırası kendilerine geldiğinde sosyal medyada yayınladıkları bir nutuktan öteye geçmediler.
Faşistleri “tir tir titreten” bu nutuk sonrası polis ise “yapması gerekenden” solculara ve Kürtlere dava açmayı anladı.
Genç mücahitlerin girişimiyle ilgili ise de bir adım atılmadı.
Birileri CTP-BG’ye hükümetin büyük ortağı olduğunu ve hükümet olmanın nutuk atmaktan yada sadece kağıt üstünde kalan yasa yapmaktan öte sorumlulukları olduğunu hatırlatmalı.
Solcu bir hükümet partisi için faşizme karşı tavır almak basın açıklamasından öte bir anlam taşımalı!
Eğer bu yeterli olsaydı, hükümet olmak ile olmamak, hatta meclise girmemek arasında bir fark olmazdı.
Günü kurtarmak için yapılan açıklamalar CTP-BG’nin bu sorumluluğu üstünden atması için yeterli olamaz!
Faşist örgütlenmelerin ve eylemlerin yasaklanması için en azından girişim başlatmak zorundadır!
Faşizme karşı olmak solcu bir parti için bunu gerektirir!
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu