“Çocuklar dünyayı alacak elimizden,
Ölümsüz ağaçlar dikecekler.”
Nazım Hikmet
Devlet eliyle faşizm her geçen gün artarken, devlet korumalığında ülkücülerin faşizmi de her geçen gün artarak devam ediyor. Her türlü zorbalıkla kendisinden olmayanı yok sayan ve ezmeye çalışan faşistler, Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs’ın hem kuzeyinde hem de güneyinde barbarlıklarına devam ediyor.
Şu sıralar Türkiye’de ak gençliğin artan kara faşizmi, Kıbrıs’ın güneyinde elam, kuzeyinde ise ülkü ocakları elinde bugünlerde ardı sıra gözümüze çarpıyor.
Trajikomik bir şekilde güneyde faşist saldırılar düzenleyen elamın kapanmasını isteyen sözde kuzeyin hükümet yetkilileri kendi bölgelerinde gözlerinin önünde ülkü ocaklarının faşist saldırılarını görmezden geliyor. Hem de bütün bunlar; ülkü ocaklarının kapatılması talebini savunan kendi milletvekillerinin -faşistler tarafından- tehdit edilmesine bile göz yumarak ve hiçbir basın açıklaması ile kendi parti milletvekillerini bile sahiplenme gereği duymadan oluyor.
Bunları düşündükçe dönüp bir arkamıza bakmak gelmiyor değil. Neden böyle diye?
Sanırım bir çocukluğumuza dönmek gerekiyor. Daha 4-5 yaşlarında çocuklara okullarda nasıl bir milliyetçi olacağını öğretilmeye başlıyor. Bütün tarihsel ayıplar ballandıra ballandıra anlatılıyor tarih derslerinde. Her sabah okulumuzu andımızla açıyoruz. Bize ait olmayan bir andla, beraber eğitim gören sıra arkadaşlarından rusu, kazağı, kürtü, suriyelisi vb. olduğuna bakmadan. Sabah bir Suriyeli çocuk çıkıp “varlığım türk varlığına armağan olsun” diyor.
Çocuklarımız aslında farkında değiller üzerinde dönen dolapların, onlar her şeyi oyun sanıyor. Tüm saf duyguları ile duruyorlar. Birileri “milliyetçi” tohumu ekiyor. Onlar sadece oyun sanıyor. Her şeye rağmen onlara baktıkça keşke her şey böyle kalsa diyorum. Her şey biraz çocuk kalsa, üzerimizde bu kadar dolaplar dönse de oyunlara alet olmasak.
Ekilen bazı tohumlar bazı çocuklarda büyüyor ve çıkıyor karşımıza ülkücüler, elamcılar, akgençlikler. Bazılarına da ne yaparlarsa tutmuyor, filizlenmiyor egemenlerin kara tohumu. Çünkü büyüyorlar ama ruhları hala çocuk. Sonra birer Deniz, Mahir, Berkin, Özer Elmas, Ercan Turgut, Muharrem Özdemir, Ethem, Ali İsmail Korkmaz oluyorlar. Ve bu dolapları karşımıza çıkaranların karşısına çıkıyorlar. Özgür, ayrımın olmadığı bir dünya kurmak için yürüyorlar korkusuzca.
Çocuklar almalı bu dünyayı elimizden. En azından bu dünyayı kirletenlerin çocuklarımızı kirletmesine izin vermemeliyiz. Onlar ne kadar kalırsa çocuk, bu dünya o kadar yaşanası bir hal alacak. Çocuklarımıza ayrımcılık yerine kardeşliği, birlikte yaşamanın güzelliğini öğretelim.
Tabi bunları söylerken aklıma bir öğretmenimin üniversitede söyledikleri takılıyor.
“Devlet kendi menfaatlerini gerçekleştirecek bireyler yetiştirmeyi hedefler.”
Hal böyle olunca bilmeliyiz ki bu düzen besliyor faşizmi. Bu düzen istiyor insanların birbirini kırmasını, üzmesini. O yüzdendir ya başka ülkenin faşizmini yanlış bulurken kendi ülkesinde olan faşizm gözlerine tatlı gözüküyor. Artık izin vermeyelim çocuklarımızı kirletmelerine, hiç değilse mücadele edelim en baştan bir şeyleri değiştirmeye.
Ve o çocuklar bir gün Nazım Hikmet’in dediği gibi alsınlar dünyayı elimizden ve ölümsüz ağaçlar diksinler.
Onur Bütüner
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.