Sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz…
Ama sıkıntıları zaten biliyorsunuz. O yüzden gelin biz bu yazıya komik şeylerle başlayalım.
Mesela 6 Eylül’de gerçekleştirilen “Kriz İthal, Çare Federal Kıbrıs” eylemi…
Eylemin neresi mi komik?
İthal olduğu söylenen bir krize bulunan çarenin kendisinin ithal olmasından başlayabiliriz mesela… BM öncülüğünde yurtdışında başlayacak görüşmeler halkımızın önüne ithal krize karşı ithal çare olarak sunuluyor. Gerçi bu eylemin düşündürücü kısmıydı. Gelin biz daha komik yönlerine bakalım.
1 Eylül Dünya Barış Günü; her yıl sokakta eylemlerle kutlanıyordu. Ta ki geçen yıl bayramın ilk gününe denk gelene kadar. Bayramın ilk günü yalnızca iki örgüt 1 Eylül’de üye ve aktivistlerini sokağa çağırdı. Bu yıl ise bayram değil, seyran değil, ama sendikalar ve toplumsal muhalefet yine Dünya Barış Günü’nde ortalarda yok. Aynı iki örgüt dışında, sokakta kimseler yok. Derken, Dünya Barış Günü’nde ikiyıldır meydanları boşaltanlar, 5 gün sonra, barış ismini verdikleri görüşmeler üzerinden “çare çözüm” şiarıyla çıkıyorlar sokağa.
Ama inanın, halen en komik kısmına gelmedik!
Kurdukları sahnede mikrofonu hükümetin büyük ortağı CTP’nin yetkili organlarında görevli biri alıyor (ismini yazmamamın nedeni bu kişinin sorunlu bir düzenin önemsiz bir temsilcisi olması). Evet, alıyor mikrofonu, “çare bağımsızlık” diyor. Kim bağımsızlık diyor? Aynı anda hem siyasi partilerde hem de sendikalarda yetkili pozisyonda olup bir alan örgütü olarak sendikanın bağımsızlığını bitirenler diyor. Henüz CTP’den bağımsızlığını kazanamamış sendikaların düzenlediği, kriz dönemi hükümete mensup vekillerin göğsünü gere gere katılabildiği, CTP’nin kriz karşısında halk düşmanı tavrını görünmez kılmaktan başka hiçbir amaca yaramayan bir eylemde “kurtuluşumuz bağımsızlıktadır” diyor.
Eylemin içerdiği bu iki yüzlülük sizde öfkeye sebep olabilir, anlarım. Ama yine de –şahsi fikrim- biÇare federal Kıbrıs eylemi “sıkıntılı” değil, “komik” olarak anılmayı hakediyor.
Asıl sıkıntılı meseleden bahsedersek, buna neden “komik” dediğimi daha iyi anlayacağınızı umarım.
7 Ocak olaylarında Afrika Gazetesi’ne saldırıp Meclis’in damına çıkan faşistler, polis ve savcılığın yardımıyla Meclis’in damına çıkma konusunda yırtsalar da, gazeteye yönelik saldırılarından ötürü hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkemenin verdiği kararı “Şartlı Tahliye Kurulu”nun bozmasıyla, saldırgan faşistler cezalarını tamamlamadan salıverilmişti.
Şartlı Tahliye Kurulu’nda çoğunluğu hükümeti temsil eden bürokratların oluşturduğunu tespit eden Bağımsızlık Yolu, hangi hükümet ortağının faşistlerin serbest kalması yönünde oy kullanarak salıverilmenin önünü açtığını öğrenmek için Bilgi Edinme Yasası’ndaki hakkını kullandı, kurulda üyelerin oylarının ne yönde olduğunu sordu.
İçişleri Bakanlığı’nın “bu bilgi ile ne yapacaksınız” gibi yanıtlar vererek bir kaç ay oyalamaya çalıştığı sürecin sonunda, ortaya bu hükümetten hiçbir şey beklemeyen bizler için bile şok edici bir gerçek çıktı. Faşistler, hükümet ortaklarının oybirliği ile serbest bırakılmıştı!
İnsan bu şok edici gerçeğe hükümetin açısından bir anlam vermeye çalışıyor. Çünkü hükümetten olumlu bir şey beklemeseniz bile, bu kadar sosyal demokratın(!) olduğu bir hükümetin ifade özgürlüğüne saldıran faşistler serbest kalsın diye oy birliğine varacağını düşünemezsiniz! Bu durumun mutlaka bir açıklaması olmalı(!)
Şimdi hükümetin resmi ağızlardan dolaylı şekilde söylediği, üyeleri ve toplumsal muhalefeti kontrol etmek için kullandığı kesimlere ise direkt olarak söylettiği şey şu; “kriz ithal. Önlemleri filan boş verin”.
Demekki hükümetimiz ithal olduğu sanısına kapıldığı şeylerle ilgili önlem alma taraftarı değil. Buradan bunu anlıyoruz.
O zaman hükümetin faşistleri serbest bırakma nedeni, faşistlerin ithal olduklarını sanması olabilir mi?
Şartlı Tahliye Kurulu’ndaki hükümet temsilcileri, Çare federal Kıbrıs diyerek faşistlerin serbest kalması yönünde oykullanmış olabilir.
Bu, olayın tek mantıklı(!) açıklaması olmasıyla birlikte, yinede sıkıntılı bir yaklaşım. Zira faşistler Erdoğan’ın işaretiyle saldırıya geçmiş olsalar da, saldırılar ve saldırganlar başta UBP olmak üzere buradaki siyasi partiler ve yerel yönetimlerin desteğiyle hareket ediyordu (Bölgelerden kaldırılan otobüsler, saldırganların Meclis’te poz vermesi vb).
Yani tıpkı kriz gibi, faşizm de ithal değildi…
Ancak sizler Hükümet olarak, halkın ekonomik sorunlarına çare aramayıp topu “federal Kıbrıs”a attığınız gibi, halkın düşünce özgürlüğüyle ilgili yaşadığımız sorun karşısında da yanlış bir tavır aldınız.
Kriz karşısında yabancıların konut sahibi olmasını serbest bırakma gibi sermaye için krizi fırsata çevirecek, halkın konut sahibi olmasını imkansız hale getirecek “önlemlerle” sermayeden taraf olduğunuzu gösterdiniz.
Sermaye zarar etmesin diye bu şartlarda dahi yükselmeyen asgari ücretle, sermayeden taraf, halka karşı tavır aldınız.
Gazeteye saldıran ve Meclis’in damına çıkan faşistleri oybirliği ile salıvererek ise, faşizmden taraf, ifade özgürlüğüne karşı tavır aldınız.
Belki 4 ortak olarak bazılarınızın gönlünde faşizm yattığı için tavrınız faşistlerden yana olmuştur, bazılarınızın ise gönlünden geçene Ankara karar verdiği için…
Öyle veya böyle, bu halk çok ilerici 4’lü hükümetini hiçbir zaman unutmayacak. Asgari ücret haricinde herşeye yapılan zamlardan ötürü değil yalnızca… Faşistler konusundaki oybirliğiniz ile, “ifade özgürlüğü, demokrasi, barış” gibi en temel söylemleriniz bile fos çıktığı için unutmayacak.
Kamil İpçiler
Baraka Aktivisti