İçişleri Bakanlığı’nın 20 Mayıs 2016 tarihinde Kaymakamlıklara gönderdiği bir yazı iki gündür tartışmalara yol açtı. Yazıda sözü geçen cümleleri “bundan sonra eylem yapmak izne tabi olacaktır” şeklinde yorumlayan toplumsal muhalefet, haklı olarak bu durumu protesto eden ve Anayasal hakları hatırlatan çıkışlar yaptı. Nedir bu Anayasal haklar?
Anayasa’nın 32. maddesi “Yurttaşlar, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir” demektedir. Yani hiçbir kktc vatandaşı, silahsız ve saldırısız bir eylem için izin almaya zorlanamaz. Bunun teminatı da Anayasa’dır.
Bu uygulamaların elbette farklı yorumları var. Mesela eylemde ateş yakılacaksa veya ses yükseltici kullanılacaksa, eylem yapmak için değilse de, alınması gereken bazı izinler söz konusu. Veya kktc vatandaşı olmayan kişilerin eylem yapabilmesi için izin alması gerektiğine dair bazı yorumlar var.
Kısacası her türlü eylemin tamamen serbest olduğunda herkes hem fikir değilse de ve bazı eylemlerin izne tabi olduğunu düşünenler olsa da; “silahsız ve saldırısız eylemlerin” tüm “yurttaşlar” için tamamen serbest olduğu herkes tarafından kabul ediliyor.
***
Peki o zaman nasıl olur da İçişleri Bakanlığı, bu en temel insan hakkına ve Anayasa’ya aykırı genelgeyi Kaymakamlıklara gönderir?
Bunu yorumlamak için, İçişleri Bakanlığı’ndan yayınlanan kısacık genelgeyi iyice okumamız gerekiyor. Bakın olaylar çıkaran genelge ne diyor: “Bölgelerinizde yapılacak gösteri, yürüyüş ve benzeri tüm etkinliklere Kaymakamlıklarınızca izin verilmeden önce Bakanlığımıza bilgi verilip gerekli onayın tarafımızdan alınması gerekmektedir.”
Genelgede yazanlar bundan ibaret. Başka da bir şey yok. Öylesine düşük bir Türkçe ile yazılmış, öylesine muğlak bir genelge ki, nereye çeksen istediğin gibi yorumlayabileceğin bir içeriği var…
***
Bu genelgeyi ilk kez haberleştiren Yenidüzen Gazetesi, “bundan sonra eylem yapmak izne tabi olacak ve bu izni de İçişleri Bakanlığı verecek” şeklinde yorumluyor. Toplumsal muhalefet de UBP-DP hükümetinin bu şekilde bir tutum alması durumunda karşısında olacağını, Anayasal hakları savunacağını ifade ediyor.
Ama genelge şu şekilde de yorumlanabilir: “izne tabi olan eylemlerin izinleri bundan sonra İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanacaktır.”
Evet, genelgede böyle yazmıyor. Ama Yenidüzen’in dediği de yazmıyor. Genelgede yazan her iki anlama da gidebilecek muğlak bir ifade. Birinden kesin emin olmak ne kadar yanlışsa, diğerinden kesin emin olmak da o kadar yanlış…
Yanlış anlaşılmasın, hak ve özgürlükleri hatırlatmayı yanlış bulmuyorum. Tam aksine UBP-DP gibi şoven iki parti hükümetteyken bu hatırlatmaları gayet yerinde buluyorum. Ama olguları sorgulamadan kabul etmeyi, özellikle de bu olgular CTP gibi gözünü hükümet bürümüş bir seçim partisi tarafından sunuluyorsa, sakıncalı buluyorum. Bu sebeple gelin olguları bir sorgulayalım.
***
Yenidüzen Gazetesi’nin fotoğrafını yayınladığı genelgenin “dağıtım” bölümü fotoğrafa konmamış. Dağıtım kısmı özellikle önemli. Çünkü “tüm eylemlerin izne tabi tutulması gerektiği” gibi bir yaklaşımı olan hükümet, bunun uygulanmasını sağlamayı gerçekten istiyorsa, yazı yazıp uygulamayı başlatacağı yer Kaymakamlıklar değil, Polis Teşkilatı’dır. Bu yazının Polis’e de dağıtılıp dağıtılmadığı bu yüzden önemlidir.
Ama haberi yapan gazete olan Yenidüzen bizi bu bilgiden mahrum bıraktığı gibi, haberi de “çok taraflı habercilik anlayışına” uygun bir şekilde yapmamış; haber ile ilgili yorumlarını almak için, sendika yetkililerini arayıp haberine koymuş. Ama İçişleri Bakanlığı’nı arayıp “Anayasaya aykırı bir genelge yayınladığınızı ifade eden bir haber yapacağız. Sizin görüşünüz nedir?” demek gereği duymamış.
Geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz ki CTP ne zaman Yenidüzen’e manipülatif bir haber yaptıracak olsa, yorumları tek yönden derler. Örneğin LTB ile ilgili bir haber ile halkı galeyana getirmek niyeti varsa, Harmancı aranmaz ama CTP’li ve YKP’li Belediye Meclis üyelerinin görüşleri sayfa sayfa yayınlanır. Harmancı da haberi gazeteden okuyup sonradan cevap verir.
Gazete İçişleri Bakanlığı yetkilierine görüş sormuş ama yanıt alamamışsa, geçmişte yaptığı habercilik etiğine uygun haberlerde olduğu gibi, “yetkililer sorularımıza yanıt vermedi” diyerek belirtebilirdi. Bu durumda Yenidüzen’in tek taraflı bir haber yaptığını ve kendi yorumunu bize kabul ettirmek istediğini söyleyebiliriz…
***
Olguların yorumlanması ile ilgili olarak son örneğimizi de pratikten verelim. Bilindiği gibi olaylı genelge 20 Mayıs 2016 tarihinde yayınlandı. Bu genelgenin Kaymakamlık ve polis tarafından nasıl anlaşıldığını sınayabileceğimiz iki örneğimiz var: 21 Mayıs’ta gerçekleşen Onur Yürüyüşü ve 25 Mayıs’ta gerçekleşen Fazıl Önder’i anma yürüyüşü…
Tüm eylemleri herkes için izne bağladığı iddia edilen Genelge Kaymakamlıklara ulaştıktan sonra gerçekleşen bu eylemler için; izin alınması gerektiğini belirten hiçbir polis müdahalesi veya Kaymakamlık uyarısı ile karşılaşılmadı. Sadece ikinci eylemde UBP-DP’nin yıllardan beridir savunduğu “yurttaş olmayanların eylem yapmak için izin alması gerektiği” şeklinde bir uyarıda bulunuldu…
Bu durumda yukarıda tam metnini verdiğimiz genelgenin “kktc vatandaşları dahil herkesin, tüm eylemler için izin alması gerektiği” şeklinde yorumlanması hâlâ %100 mümkün müdür?
Üstelik bugün “insan hakları savunuculuğuna” soyunan CTP’nin, daha düne kadar hükümette olduğu halde, yabancıların da izin almadan eylem yapabilmesini sağlayacak bir düzenleme veya İngiliz Sömürge İdaresi döneminden kalma Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nı değiştirme gibi bir girişimi olmadığını da unutmamak gerek. Dahası var; 2 ay önce CTP-UBP Bakanlar Kurulu tarafından oybirliği ile Meclise gönderilen 7 Güvenlik Yasası “örgütlere sızma, muhbirlik, muhbirlerin ödüllendirilmesi, telefon konuşmalarının dinlenmesi, izleme ve takip” gibi konularda Polis’e sınırsız yetki veriyordu. Bu yasaları oy birliği ile onaylayan CTP, şimdi gerçekten bizim ifade ve eylem özgürlüğümüzün derdine mi düştü?
***
UBP ve DP’nin geçmiş ve şimdiki pratiğine bakılarak “eylemleri yasaklamak, izne tabi kılmak” arzu ve niyetini bildiğimiz için; bu genelge meselesinde hak ve özgürlükleri vurgulamamız mantıklıdır. Ki hepimiz böyle yaptık. Ancak CTP’nin toplumsal muhalefeti galeyana getirip kendi etrafında saflaştırırken, bunu manipülatif yöntemlerle yapan samimiyetsiz bir parti olduğunu da bildiğimize göre, kolay tava gelmemek ve biraz sorgulamak da en az bunun kadar mantıklı değil mi?
Akıntıya Karşı
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti