Geçtiğimiz hafta Kalecik’te yaşanan çevre cinayetini protesto etmek amacıyla, dün (pazar günü) geniş katılımlı bir eylem gerçekleştirildi. Çevre Platformu’nun çağrısıyla, siyasi partiler – gençlik kolları, demokratik kitle örgütleri ve bağımsız aktivistlerin katıldığı bu eylemle hedeflenen, hiç kuşkusuz bölgede yaşanan çevre felaketini protesto edip, sorumlularından hesap sormaktı.
Öyle de oldu diyebiliriz…
“Mesele kıyaksa – AKP AKSA”, “Aklın varsa kenar kenar AKSA” gibi anlamlı dövizler tutan eylemciler, “Çevre haksa hesap ver AKSA” şeklinde sloganlar atarak ve Sol Anahtarı’nın “Evine Dön Ayşe” şarkısından esinlenip “Evine dön AKSA” diyerek olayın gerçek sorumlularına duydukları tepkiyi dile getiriyorlardı. Herkesin kendini “çevreci” saydığı, ekoloji mücadelesinin apolitikleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda, böylesi bir eylem oldukça anlamlı ve başarılıydı.
AKP sermayesinin ürünü olan AKSA şirketinin gemisinde bulunan petrolün, ihmal ve umursamazlık sonucu denize sızmasıyla yaşanan çevre katliamının gerçek sorumlusu AKP hükümetidir. Zaten bu gerçeklik eylem alanında da kendini gösteriyordu. Ancak unutulmaması gereken bir diğer gerçek var ki; tüm sömürge/yeni sömürge ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de işbirlikçi hükümetler vardır ve onlar da en az AKP kadar bu katliamın suçlusu ve sorumlusudur.
2002 yılında UBP-DP hükümetinin başlattığı kirli işi, 2004-2009 yılları arasında hükumette olan CTP, AKSA ile 180 ay boyunca sürekli kapasite artırım sözleşmesi yaparak devam ettirmiş ve hemen ardından yine hükumete gelen UBP’nin yürüttüğü halk ve doğa düşmani politikaların eseri olan Kalecik katliamı yaşanmıştır. Bu ortaklık, yeni işe girecek olan gençleri pek çok haktan mahrum bırakan “Göç Yasası”nı hatırlatıyor bizlere…
O dönem büyük eylemliliklere ve gerçekleşen kitlesel mitinglere rağmen geçirilen bu yasaya ilişkin açılan bir pankart vardı. Bir yanı yeşil bir yanı turuncu bu pankart, ‘’GETİRENİ de GEÇİRENİ de unutmadık!’’ diyordu…
Yani, yine durum pek de farklı sayılmaz. Peşkeş çekilen kurumlarımızda da haklarımızın budanması sürecinin bir benzerini yaşıyoruz. Kurumlarımız ve bölgelerimiz yabancı şirketlere devredilerek özelleştiriliyor. Ancak söz konusu doğa yani bir yaşam alanı olunca ortaya yok oluşa doğru hızla ilerleyen canlılar topluluğu çıkıyor.
İngiliz döneminde yani elli yılı aşkın bir süre önce CMC şirketinin siyanür kullanarak maden çıkarmasının etkisi, halen Lefke ve bölgesinde tüm riskiyle devam ediyor. İnsanları, hayvanları ve bitkileri kısaca canlıları doğrudan etkileyen bu vahşetin yanı sıra Karpaz Milli Park’ına elektrik ve otoban götürerek doğayı talan eden zihniyet, bugün Kalecik’te yarınsa satılacak bir kooperatifimizle bizleri yok oluşa sürüklüyor. Ve yine aynı zihniyetin ürünü olarak Boğaz piknik alanı özelleştirilerek, ağaçların gölgesi bize para ile satılmaya çalışıyor.
Bugün AKSA şirketini aklamaya çalışarak AKP’ye yaranma çabası içerisine giren, üstüne üstlük petrol dolum tesisinde ısrar ederek çevre cinayetlerine bir yenisini daha eklemeye çalışan siyasiler, ülkesini seven, geleceğini düşünen halkın gözünde hiç bir anlam ifade etmemektedir. Ancak bunun dışındaki siyasilerin de içerisine girdikleri yükümlülük ve hesap vermek sorumlulukları unutulmamalıdır. CTP gençlik örgütünde bulunan gençler samimiyetle eylem alanında da olup, AKSA aleyhine sloganlar atsa da, yöneticileri hükümete geldiği dönemde AKSA konusunda UBP’den farklısını yapmayan CTP, en az onlar kadar suçludur ve hesap vermesi gerekmektedir.
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.