Türkiye’de gerçekleşen genel seçimlerle birlikte bir devletleşmiş parti modeli olan AKP’nin gerilediği, HDP’nin yani sol ittifak güçlerinin zafer diye nitelendirilebilecek bir sonuç elde ettiği bir tablo ile karşı karşıyayız. Şüphesiz bu tablo Kıbrıs’ın kuzeyindeki sol çevreler tarafından da memnuniyetle karşılandı. Yunanistan’da, Venezüella’da, İspanya’da benzer ittifakların benzer zaferler, ilerlemeler, sıçrayışlar yakalaması enternasyonal boyutta ve moral anlamda Sol’un güçlendiği bir eğri çiziyor ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bugüne yakalanan belki de en olumlu hava esmekte.
HDP’nin barajı aşmasıyla birlikte AKP’nin gerilemesi elbette Kıbrıs için de bazı anlamlar ifade etmektedir. Şöyle ki Kıbrıs’ın kuzeyinde polis şiddetinin had safhaya ulaştığı, neo-liberalizmin en saldırgan ve sonuç alıcı sürecine girildiği, kazanılmış haklar gerileterek Göç Yasası, Sosyal Güven(sizlik) yasası gibi yasaların geçirildiği ve toplumun refah ve gelir düzeyinin düşürüldüğü, ekolojik talanın, betonlaşmanın kaptırıp gittiği dönem Türkiye’de AKP iktidarının hüküm sürdüğü döneme denk gelir. O dönemdir ki yerli işbirlikçilere dayatılan onlarca yıkım paketinin kaynağını da ihtiva eyler.
İşte meselenin Kıbrıs boyutu ele alındığında gerileyen bir anlamda bu politikaların kendisi de olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki Kıbrıs’ın kuzeyine yapılan sermaye ve yasa yığınağı mutlak bir AKP iktidarından, Tayyip Erdoğan’ın başkan olduğu paralel bir evrenden ya da tersi bir varsayım olarak HDP gibi ilerici, devrimci, demokrat bir ittifakın mevcut durumun ötesinde bir baskınlığının olduğu koşullardan ari düşünülmelidir elbette.
Türkiye’de gelinen nokta ne “bizi ne ilgilendirir” ayarına kaçmalı ne de “kurtulduk” gibisinden bir toz bulutu yaratmalıdır. Bilinmelidir ki olası bir koalisyonda HDP dışında kalan güçler AKP’ye muhalefette esip gürler iken söz konusu Kıbrıs olunca aynı işgalciliğin, aynı neo-liberal yaklaşımın, aynı büyüklenmenin ileri karakolu vasfını kuşanacaklardır.
Kıbrıslı Türk devrimci, ilerici, demokratlarının süreci algılayışı “şimdi bunun üzerinden ne yapıyoruz” sorusuyla harmanlanmalıdır. Öyle ki; TC’ye işgalci diyen tek partinin barajı geçmesi ve Sol’un ortak sesini meclise taşıması Kıbrıs’ın kuzeyinden yükselecek somut bir halkların kardeşliği ve dayanışma çağrısına da kulak verecektir. Bunun kanalı hem sokaktır hem de kendi ülkemizdeki sol ittifakların meclisten meclise bir devrimci hat kurmasıdır ve bir düşünsenize hat üzerindeki herkes işgalden bahsetmektedir.