En “Özel Alanlar” Sokaklar ve Meydanlar – Mustafa Batak

Şehirlerin kalbidir sokaklar. Fark etmiyor da olsak, biliriz; hayatımız sokaklardan akıp gider. Tarihten bu yana sokaklar, günümüze ve hatta geçmişimize tanıktık etmiştir. İnsanların bir araya gelip kaynaştığı, temas kurup sosyalleştiği, bu sayede kültürel farklılıkların zenginliğe dönüştüğü yerler olmuştur sokaklar…

Kimi zaman evsizlerin meskeni olmuş, kimi zamansa sanatını icra edenlerin sahnesi… Kimi zaman toplumsal sorunları dile getirmek adına bir araya gelen insanların eylem alanı, kimi zamansa işsizlerin yevmiye umududur… Ülkenin nabzını görebiliriz sokaklardan; çünkü yalandan uzak, devinimin daim olduğu yerler olmuştur buralar çoğu zaman…

***

Yukarda tarif edilen nesnel gerçekliğin aksine, gözle görülen bir gerçek daha var ki sokaklar; geçmiş yıllara oranla çok daha az rağbet görmektedir. Elbette bunun birden fazla sebebi var. En çarpıcı sebeplerinden biri ise; yoksulun giderek yoksullaştığı, zenginin servetine servet kattığı neo-liberal sisteme tabi olmamızdır. Bu sistemle geriletilen sadece eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi temel haklarımız değildir. Zamanla, sorgulayan, kolektif çözümler üreten anlayış da geriletilerek, bunun yerine, –bireyci- bireysel çözümler geliştirmeyi “öğütleyen” yaşam biçimi ortaya çıkmıştır… “Özel alan” kavramının da bireycilikle pekişmesiyle harmanlanan bu anlayışı; yaşam alanlarımızda örgütsüz hareket ediyor oluşumuz da etkilemektedir. Geçmişte sokakta bir arada duran insanlar, artık evlerine kapandı. Özlenen neşe artık yok, diyalog zemini kaymış, bu boşluğu ise sosyal medya araçları doldurmuş vaziyette. Ayrıca içerisine yerleştiğimiz küçücük hanelerden, mahalle esnafıyla kurulan ilişkinin giderek yok olmasına, toplu taşımacılığın insanlara öğrettiği “bir arada hareket edebilme” ediminin geçmişte kalmasından, rekabet kültürünün yaygınlaşmasına kadar hayatımızda cereyan eden birçok dönüşüm bu sonucu tetiklemektedir. Artık elde edilen başarı(sızlık) ya da herhangi bir haber sokağa çıkıp, coşkuyla peyda edilmek yerine, gizleniyor. Dahası, kişilerin bireyci bakış açısı geliştirmesi, yaşamsal olgular arasında boyut kazanıyor ve kişinin kendi çıkarları doğrultusunda savaşımlarla “zafer” elde edilebileceği yalanı dikte ediliyor. Ancak bu yaklaşım da sonuç vermiyor. Sonuç vermeyen bu savaşımlar beraberinde yalnızlaşan ve gün geçtikçe kendisini önemsiz, mutsuz ve çaresiz hisseden insanları doğuruyor… Sokağı mesken edinen, sözünü, eylemini, sanatını ortaya koyan insanlar birer birer “özel alanlarına” kapanıyor…

***

Bu olguların tümü sosyolojik, psikolojik ve ekonomik açıdan irdelenmeye muhtaçtır… Ve tüm bu olgular egemenlerin oluşturmak istediği yapıdan bağımsız düşünülemez. Bugün sadece sokaklar değil, halkın kalabalıklar oluşturduğu meydanlar da insanlar kadar yalnızlığa mahkûm edilmiştir.

Ayrıca, yeşil alanlardan mahrum bırakılan çocuklar ayağı toprağa basmadan gelişim çağını tamamlıyor. Tüm bunlara sokak ve meydanların bizleri yalnızlaştıracak şekilde tasarlanmasının yanında, güvenlik kaygısı da eklenince, sokaklar ve meydan boş kalıyor.

Oysa kendini bir topluluğun parçası olarak hissetmeyi başarabilmek insanın mutluluğunu da doğrudan etkilemektedir. Bunu başarmanın yolu da sokağa çıkmaktan, geçmişte olduğu gibi bugün de sıcak temas kurup ilişki geliştirmekten geçmektedir. Yaşam alanlarımızın tümü abluka altına alınmışken, bizlerin bu ablukayı dağıtmasının yolu sokağa dönmekten geçmektedir. O yüzdendir ki egemenler sokaktan filizlenecek örgütlülüğün önünü tıkamak adına hem fiziki hem de mental anlamda tüm araçları seferber etmektedir.

Dostoyevski’nin tüm eserlerinde, soğuk iklimi, geniş sokakları ve meydanlarda bir araya gelen insanlarıyla St. Petersburg’u anlatması; Victor Hugo’nun tam bir Paris aşığı olması ve sürgünde bile kente duyduğu özleme dair yazılar kaleme alması; Franz Kafka’nın Prag’a verdiği önemi her fırsatta dile getirmesinin nedeni; şehirlerin o sokaklar ve meydanlarla pırıltılı hale gelmesi ve yüreğinde duygu biriktirebilen herkese ilham vermesidir.
Sokağın hayatımızdaki yerini anlatan Nazım’ın dizelerine kulak verelim…

“İki şey var ancak ölümle unutulur; anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü”

Mustafa Batak

Baraka Aktivisti

**Bu yazı ilk olarak Argasdi Dergisi’nin 49. sayısında yayımlanmıştır.