Empati. Empati kurmak. Bu eylem bana dikey kurulan ilişkileri çağrıştırır hep. Birinin lütfedip karşı tarafı anlama çabası. Birinin yerine kendimizi koymak yerine “halden anlamayı” denemek daha uygun olabilir çünkü birinin yerine geçip onu anlamaktan öteye gidip olduğumuz yerden anlamayı denemek kulağa daha gerçekçi geliyor.
Bir kimsenin, bir durumun, halinden anlamak için ilk önce dinlemek gerek sanırım. Duymak değil ama. Dinlemek. Biri bize konuşurken gözlerinin içine bakmayız bazen çünkü başka şeyler de düşünürüz aynı anda. İlla biriyle direkt konuşmamız da gerekmez. Gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz şeylerin gözünün içine bakabilmemiz önemlidir ki bu da illaki birinin karşımıza geçip bize anlatmasını gerektirmez.
Eğer dinleyebilirsek farkına da varabiliriz. Duyguyu, fikri anlamak dinlemekten geçiyorsa anladığımızı ispat etmek de eylemden geçiyor galiba. Anladıklarımızı dile getirebilmek. İspat gerekli midir? Şu soruyu sorunca cevap bulabilmek isterim ben; İyi güzel anladım da ne? Dinledim de ne? Ne yaptım? İspat sanırım kendimize hesap verebilmek için gereklidir. Ve zaten yüksek sesle söylenmemiş sözler de sadece sahibine görünen düşsel varlıklar değil midir?
Yani halden anlamak, anlamak değildir yalnızca. Ne anladığımızı dile getirmek de gerekir. Çoğu “iyi” insanın şöyle bir sözü vardır; “Çok üzülüyorum. Okuyamıyorum bile.” Bunu, savaşta öldürülen çocuklar için söylemiştir, yaz sıcağının altında durmadan çalıştırılan işçiler için söylemiştir, tecavüze uğrayan bir kadın için söylemiştir. Yahu! Senin okuyamadığın şeyleri insanlar yaşıyor. Tek başına iyilik, saflık, empati kurma girişimleri kadar tehlikeli bir durum yoktur heralde. Hem iyidir kötü bir şey düşünmüyordur. Hem saftır yine kötülük peşine düşmüyordur. Hem de empati de kurmaya çalışıp içini de rahatlatıyordur. Empatiyi kendi kendine kurup bozuyordur yani, halden falan anladığı da yoktur.
Bizim toplumumuzda da sıkça rastlanan bir durumdur bu. Umutsuzluk yakamızı bıraksa paçamıza yapışır.
Şimdi çuvaldızı kendime batırıyorum ve tüm bu savunma mekanizmalarını geliştiren, umutsuzluğu kanıksamış insanların hallerinden anlamaya çalışıyorum. Ben buna çalışadururken sizlerden de bir ricam olacak.
Bugün! Okuyamadığınız, bakamadığınız her şeye bir bakmayı deneyin. Gözünün içine ama. Tanımadığınız bir insanın yaşadıkları için ağlayın mesela. Güzel şeyler için de gülün. Haksızlığın gözünün içine baktığınızda içinizde bir şeyler bilenecektir istemeden. O gün konuştuğumuzda, ben sizi siz de beni daha iyi anlayacağız sanırım.
Empatiyle başladık, halden anlamakla devam ettik ve vicdanla ilgili de bir şeyler söyleyerek bitireceğiz. Bir yerde buna benzer sözler söylenmiş vicdan için; en büyük hediyemiz. Kesinlikle öyle. Ve vicdan öğrenilen, kaybedilen, sonra yeniden bulunan ama mutlaka sahip olunması peşinden gidilmesi gereken bir şey. Bilmiyorsak öğrenmeli, kaybetmişsek bulmalı onu. Vicdan olmadan ne halden anlarız ne de ağzımızı açarız.
Feray Yalçuk
Baraka Aktivisti