“Ben iş bölümüne inanıyorum. Siz, bizi meclise gönderiyorsunuz; biz ise size paranızı kazandıran yasaları geçiriyoruz. Sonra siz kazandığınız karla seçim kampanyamıza katkıda bulunmayı sürdürerek, daha fazla kazanmamızı sağlayacak yeni yasalar geçirmemiz için bizi meclise tekrar gönderiyorsunuz.” *
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Cumhuriyetçi Parti’nin bir senatörü olan Penrose’un sermayedarlara bir hitabından alıntılanmış yukarıdaki paragraf.
Bize ne ABD’deki bir senatörün sermayedarlarla yaptığı konuşmadan diyebilirsiniz. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Günümüz koşullarında yaşanan bir çok hak mücadelesini etkileyen, belirleyen bir çıkış noktası senatörün yukarıdaki sözleri.
Son günlerde gündemi iyice ısınan ve halkın büyük bir karşı çıkışıyla yüzleşmek durumunda kalan, Girne İlçesi’nde yapılmak istenen emirname değişikliği ile de kökten bağlantılı hem de.
Planlama makamı olan Şehir Planlama Dairesi’nin vekil müdürü, demokratik kitle örgütlerine, siyasi partilere ve halka açık olan toplantıda kürsüye çıkıp, yapılmak istenen değişiklik talebinin turizm yatırımcılarından-siz zenginler/sermayedarlar olarak algılayabilirsiniz- geldiğini ve – yüzü kızarmadan- “kamu yararı” kaygısıyla oluştuğundan dem vuruyor.
Hem de Ülkesel Fiziki Plan, Girne İlçesi’nin artık daha fazla nüfusu barındıramayacağından, alt yapısının hiçbir anlamda bunun karşılığını veremeyeceğinden bahsederken… Uzmanlar araştırmış, hesaplamış, kafa patlatmış ne gam!
Yeter ki sermayedar daha da zenginleşsin, sizin seçim kampanyanızı daha yüklü finanse etsin. Değil mi ama ?
Halk ise aptal değil ya! Bu gerekçenin koskoca bir yalan olduğunu görüp,
doğaldır ki ortaya güçlü bir karşı çıkış koyuyor, inisiyatifini oluşturup kendi halk meclisini kurup merkezi yönetime büyükçe bir dur diyor.
“Kamu yararına” sayıları daha da artırılmak istenen ve ekolojik-sosyal-ekonomik yıkımlara neden olan otellerin;yerli istihdam şartlarını yerine getirmediği, gelen turisti otelin casinolarına hapsedip bölge esnafıyla temasını kestiği, servis ettiği yiyecek ve içeceğin çoğunu ithal edip yerli üretimi desteklemediği, turizm yatırımı adı altında bir çok vergiden muaf tutulduğu, elektrik ve su faturalarını ödemediği, ucuz iş gücünü sömürdüğü, halkın kıyılara ulaşmak gibi bir anayasal hakkını çiğnediği bilinmezmiş gibi, yetkili utanmadan “kamu yararına” demekten geri kalmıyor.
E ilk paragrafa bakarak sizce bu EMRİ kimden alıyor??
UBP-DP hükümetleri dönemlerinde zengine/sermayedara, Penrose’un dedikleri söylenmiyor mu sanıyorsunuz?
Ya “emekçi” olma yarışında slogan söz konusuysa mangalda kül bırakmayan ama pratikte Girne’nin göbeğindeki Colony Otel’de zenginlerle/patronlarla seçim arifesi flört eden CTP farklı mı sanıyorsunuz?
Ya da, siyasi arenaya çıkışını Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın binasında ilan eden ve uluslararası sermaye gruplarının sevgilisi-halkların düşmanı AKP’nin “demokrasi mitingine” açık destek belirten ancak Kıbrıslı Türk halkının iradesine sahip çıktığı Reddediyoruz sürecine kurumsal destek vermeyen “Halkın” Partisi mi Penrose’dan farklı bir konumlanış oluşturabilecek ?
Söyleyeceğim odur ki:
Girne’de ve tüm coğrafyamızda yapılan bu kapitalist talanın, sömürünün önüne geçmenin biricik yolu; halkçı-emekçi dostu yapılarda örgütlenmekten geçer.
*Sınavlarda Ne Yapmalı ve Dünyayı Nasıl Değiştirmeli?, Bertell Ollman, Sayfa 165
Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu Üyesi