8 Mart yaklaşırken biraz araştırma yapmak amaçlı internette arama motoruna “8 Mart” yazdım. Çıkan sonuçlar emek ekseninden kadınlara 8 Mart’ta alınacak hediye, çiçek vb. tavsiyelerine kadar uzanıyordu. Öte yandan, 8 Mart dediğimizde karşımıza bir dünya kadınlar günü, bir de emekçi kadınlar günü adlandırması çıkıyor. Peki 8 Mart gerçekten ne?
8 Mart’ın tarihçesi, 8 Mart 1857’de New York’taki dokuma işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları için başlattıkları greve ve ardından da 1908’de işçi kadınların meşhur ‘ekmek ve gül’ sloganıyla giriştikleri eylemlere kadar uzanıyor. Paris’te 1889’daki II. Enternasyonal’in kuruluş kongresinde “Sosyalistler bilmek zorundadır ki; günümüzdeki ekonomik gelişmede kadınların çalışması bir zorunluluktur.
Sosyalistler her şeyden önce bilmelidir ki, ekonomik bağımlılık veya bağımsızlık, sosyal kölelik veya özgürlükle ilintilidir. Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.” konuşmasıyla da anımsayabileceğimiz Clara Zetkin ise işçi kadınların direnişini onurlandırmak üzere 1910’da Kopenhag’da toplanan II. Enternasyonal’de, uluslararası bir kadınlar günü belirlenmesi önergesini sunar.
Günün 8 Mart olarak belirlenmesinin ardından, yıllar boyunca(1920’den 70’lere kadar) dünyanın çeşitli yerlerinde 8 Mart emekçi kadınlar günü olarak kutlanıyor, kitlesel yürüyüşler halinde karşılanıyor. Bu dönemde 8 Mart’ın emekçi kadınlar günü olarak kutlanmasının altında yatan sebep ise 8 Mart talebinde Clara Zetkin’in de konuşmasında belirttiği üzere sendikal ve siyasal örgütlenmelerin yani işçi sendikalarının, komünist partilerin ve sosyalist partilerin talepleri ile uyumlu hale getirilmesi ilkeleri oluşunun da sebepleri var.
Yani dönemin savunusu, kadınların kurtuluşunun işçi sınıfının kurtuluşuna bağlı olduğu yönünde. 1970’lerin sonuna gelindiğinde ise kadın hakları ve kadınların kurtuluşu mücadelesinin gündeme geldiği dünyada İkinci Dalga Feminizm’in yükseldiği yıllar. Ortaya çıkan bağımsız feminist hareket 8 Mart’a farklı bir açıdan bakıyor. Her sınıftan, her ulustan, her ırktan kadınların ezildiğini ve bağımsız mücadeleyle kadın kurtuluşunun gerçekleşebileceğini savunuyorlar.
80’li yıllardan itibaren 8 Mart sadece sosyalist ülkelerde kutlanan bir gün olmaktan çıkmış, feminist kadınların ve kadın kurtuluş mücadelesinde var olan kadınların da, bu günü gündemlerine aldığı bir güne dönüşmüştü. Özellikle 1977 yılında BM’nin 8 Mart’ı 1857 yılındaki grev ile 1910’lu yılların işçi kadınların mücadelesine hiç değinmeden Barış ve Uluslararası Kadın Hakları Günü ilan etmesi ile bugünün emekçi kadınlar günü mü, dünya kadınlar günü mü olduğu tartışmaları başlıyor.
Felsefe derslerinde hemen hemen öğrendiğimiz ilk şey soruların cevaplardan daha önemli olduğudur. Haliyle yukarıdaki soru göz önüne alındığında o veya bu diye seçmektense sorunun içini nasıl dolduracağımız daha çok önem teşkil ediyor.
8 Mart, Dünya Kadınlar günü mü Dünya Emekçi kadınlar günü mü sorusunu cevaplamadan önce her ikisinde de ortak eksen olan ‘kadın’ dikkatimi daha çok çekiyor. 8 Mart’ı Dünya kadınlar günü olarak kabul etme fikrinde olanların emek kelimesi dışlayıp, uluslararası kadınlara vurgu yapması emeğe ve ulusal kurtuluş mücadelesinin kadınları kurtaracak, bağımsızlığını sağlayacak şey olarak görülmediğinin bir göstergesidir.
Aksine kadınlar nerde ve ne koşulda olursa olsun ‘kadın olduğu’ için hayatındaki sorunlara değinmeli ve dünyanın her yerinde aynı pratiği (uluslararası kadınlar söz öbeğine dikkat) izlemelidir bu görüşe göre. Hatta daha ileri gidip, kadınları emekçi ve diğerleri diye ayırmayı doğru bulmadıklarını beyan edenler de var. Emekçi denildiğinde akla bir ücret karşılığı bir işte istihdam edilen kadınlar geldiği savunusundan çıkıyor bu söylem de. Dünya Kadınlar Günü söyleminin de sadece işçi kadınları değil tüm kadınları birleştirdiği yönünde bu söylemi tercih ediyorlar.
Öte yandan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü söyleminin içeriğine bakıldığında, sınıfsal bir perspektif emeğin sadece iş gücündeki emek değil örneğin ev içi emek olarak da algılandığı aşikar. Öte yandan bu söylemi ve söylemin altındaki emek ideolojisini savunanlar, ideolojiden kopuk bir kadın mücadelesinin mümkün olmadığını, yaşamın hiçbir alanının ideolojiden ayrı tutulamayacağını söylüyorlar. Aklıma şu düşünce geliyor: İdeolojiden kopuk, sınıf bilincinden uzak kadın mücadelesi, Dünya’da değil ama belki Kırmızı Başlıklı Kız’ın yaşadığı dünyada verilecek bir kadın mücadelesi olarak algılanmalı.
Çünkü eldeki var olan gerçekliği bunca göz ardı eden bir tutum ancak gerçek dışı bir yerde belki bir peri masalında kendine yer edinebilir. Emekten ayrıştırıp, uluslararası kadın gününe dönüştürülen bir günün özneleri arasında sermaye yanlısı, patronların ve ezenlerin taraflısı vb. kadınların da olacağının bilincinde olan 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ideolojisi destekleyicileri, birilerinin sırf ‘kadın’ olduğu için haklar, ayrıcalıklar ve muafiyetler kazanmasını tamamen reddeder hatta bunu aşağılama olarak görürler.
Bu görüşe göre taraflar bellidir: Emek ve sermaye. Kendini emekten yana gören herkes ise sadece kadınların değil ancak tüm insanların hatta tüm canlıların sorunlarını kendine dert edinmelidir. Bu ister kadın, ister çocuk, ister erkek, ister yaşlı, ister hayvan isterse bir ağaç olsun…
Yazıyı Bağımsızlık Yolu Bildirgesi’nden bir alıntıyla sonlandıralım:
“Kadınların özgürleşmesi, sermayenin, patronların ve üretim araçlarına sahip bir azınlığın olmadığı, kolektif ve kamusal üretime, dayanışmaya ve paylaşıma dayanan bir toplumda mümkündür. Tüm sınıf mücadeleleri de cinsiyetçilik karşıtı bir anlayışa sahip olmasa da ezilenleri özgürleştirmek isteyen tüm mücadeleler kadınların kurtuluşu mücadelesiyle zorunlu olarak bağlantılıdır.”
Yani emek, 8 Mart’ın, emek sömürüye uğrayanların, emek cinsiyetinden veya bir başka sebepten ötürü eşitsizliğe uğrayanların, emek kadının, emek sermayenin hayatlarını mahvettiği insanların, emek ezilen herkesin, emek herkesin derdini kendi derdi olarak sırtlananların mücadelesinin içerisindedir.
Bağımsızlık Yolu Dış İlişkiler Sekreteri
Nehir Özkızan