28 Ocak 2018 tarihindeki başkanlık seçimlerinin ilk turunun sonuçları neo-Nazi ELAM’ın lideri Christos Christou’yu kazananlar arasına taşıdı. ELAM’ın başkan adayı olarak çıkan Christou geçmişte Yunan Altın Şafak lideri ‘führer’ Michaloliakos’un korumalığını yapmıştı. ELAM-Altın Şafak’ın adayı seçimlerde dördüncü oldu ve 21 bin 846 adet oya denk gelen, toplam oyların %5.65’ini almayı başardı.Bu, 2016 parlamento seçimleri sonuçlarına kıyasla %40’lık ve 2013 Başkanlık seçimi sonuçlarına kıyasla %82’lik bir artış demek.
Kasidiaris -Yunanistan’daki Altın Şafak’ın ikinci en üst düzey yöneticisidir ve kendisi hakkında, bir suç örgütüne dahil olmaktan soruşturma açılmıştır- ELAM’ın 2016 yılında güney Kıbrıs parlementosuna girişi hakkında çok açık bir biçimde şöyle demişti: “Kıbrıs’taki siyasi yozlaşmanın sığınağına girmeyi başardık … ve Altın Şafak kanatlarını Kıbrıs sathında açmış durumdadır.” Seçim sonuçları, ELAM’ın ne olduğunu hakkında Kasidiaris’in sözlerine aşina olanlar için bir hakaret anlamına gelir ve endişe vericidir. Ne yazık ki, Kıbrıs’ta son yıllardaki seçim sonuçları neo-Naziler’in ısrarlı yükselişini açık bir biçimde göstermektedir:
2009 Avrupa Parlamentosu Seçimleri: 663 oy, %0.22
2011 Parlamento Seçimleri: 4.354 oy, %1.08
2013Başkanlık Seçimleri (ilk tur): 3.899 oy, %0.88
2014 Avrupa Parlamentosu Seçimleri: 6.957 oy, %2.69
2016 Parlamento Seçimleri: 13.041 oy, %3.71 (2 Elam milletvekili adayı Meclis’e girdi!)
2018 Başkanlık Seçimleri (ilk tur): 21.846 oy, %5.65 ELAM:
Bu sonuçları nasıl başardılar?
Hiç şüphe yok ki faşistler, toplumda tabandan bir örgütlenme doğrultusunda son yıllarda yavaşça ve kararlı bir biçimde ilerliyorlar. Bu doğrultuda da, kendilerini kabul ettirmek için, kendilerini ‘başka bir’ siyasi parti olarak sunmaktalar ve böylece çeşitli seçim yarışlarına aktif bir biçimde dahil olmaktadırlar. REPORTER’daki bir röportajda Christos Christou ELAM’ın 18 aylık meclis performansını değerlendirirken şöyle demişti: “ELAM hakkında geçmişte yanlış izlenimlere maruz bırakılan toplumun geniş kesimleri arasında çeşitli konular üzerindeki kendi görüşlerimizi ve siyasetimizi göstermek için bize bu fırsat sunuldu. Halk, geçmişte ELAM’a karşı söylenenlerin hepsinin yalan olduğunu ve bizim gerçek yüzümüzün, bizim siyasi rakiplerimizin göstermeye çalıştığından çok daha farklı olduğunu fark etmeye başladı. Bu da, yeni hedeflerle birlikte kendimizi daha ileriye taşımamıza yol açıyor.”
Ne yazık ki bu bir dereceye kadar başarılmış durumdadır ve işte bu yüzden seçim sonuçları kaygı vericidir – 22.000 kişi Nazi ideolojisini kucakladığından değil. Elbette ELAM’a oy verenler arasında, ELAM’a tam da kendileri, yani neo-Nazi oldukları için oy veren bir kesim de vardır.
Resmi Politika
ELAM-Altın Şafak, diğer Nazi oluşumları gibi, halihazırda toplumun aşina olduğu ve gündemde olan konuları kullanarak toplum ile iletişim kurmanın kanallarını açabilir hale gelirler.
Resmi milliyetçilik, şovenizm, ırkçılık ve krizin etkileri ELAM-Altın Şafak’ın sömürdüğü konulardır. Örneğin, siyasi mültecilere sağlanmış haklar ile işsizlik ve yoksulluk arasında bir “ilişki”yi ilk kez milliyetçiler kurmuştur; kötüleşen sağlık hizmetleri ile kamusal sağlık hizmetlerine erişim hakkı olan Kıbrıslı Türklerin ve göçmenlerin arasındaki “ilişkiyi” ilk kez hükümet bir “mesele” haline taşımış ve sonrasında da bu hizmetlere erişime sınır getirilmesi yönünde devam edilmişti.
ELAM’ın, yukarda sayılanlardan sorumlu tuttukları “yozlaşmış ve basiretsiz siyasetçiler” hakkında bulundukları şikayetler bir yana, -sadece Elenlere uzanan- “hayırsever” faaliyetleri bir yana; ELAM elbette ki, herhangi diğer bir Nazi oluşumu gibi, diğer herkesten farklı olarak sadece kendilerinin “saf ve temiz bir ses” oldukları iddiasını ve önerdikleri çözümün de “ELAM’a oy vermek” olduğunu basitçe tekrar ediyorlar. ELAM-Altın Şafak için Kıbrıs sorunu özellikle ayrıcalıklı bir alandır çünkü Kıbrıslı Elen milliyetçi-vatansever bakış açısının “Kıbrıs Meselesi” anlatısı tüm Kıbrıslı Elen siyasi yapılanmasının resmi siyasetini oluşturmakta ve böylece de güneyde egemen görüş haline gelmiş olmaktadır. Dahası, iki toplumlu müzakerelere ilişkin ne zaman elle tutulur bir ‘ilerleme’ olsa, uzlaşmaz sözde merkez partilerinin milliyetçi çıkışları ELAM’a kendi aşırı milliyetçi propagandasını yapması için bir fırsat sunmakta. Gerçeklere dayanan ELAM, bu gerçekleri nihai sonuçlarına esnetmektedir.
Örneğin, resmi politika Kıbrıs sorununun ‘bir istila ve işgal’ sorunu olduğunu savunur ve Kıbrıslı Türk tarafına ilişkin olan her şey ‘sözde’ sıfatıyla etiketlenir. Bu yüzden ELAM-Altın Şafak Kıbrıslı Türk tarafındaki devletin ve toplumun tanınmaması gerektiğini ve müzakerelerin de sadece Türkiye ile yürütülmesi gerektiğini savunur. Doğal olarak ELAM, mevcut konjonktürde toplum bakımından görünüşte mantıklı ve kolayca sindirilebilir olan şeyleri öne sürmeye çalışır ve böylelikle gerçek niyetini dikkatlice gizler.
Medyanın Rolü
Medyanın rolü, neo-Nazi ELAM’a meşruiyet vermek açısından her zaman katalizör olmuştur. ELAM-Altın Şafak gündemdeki konular hakkında konuşmak üzere tartışma programlarına düzenli olarak davet edilmektedirler. Medya, popülist olmak için her fırsatı değerlendiren, etkinlikleri çarpıtan, yalan söyleyen, düşmanlarına karşı saldırıda bulunan (örneğin AKEL’i ‘faşist’ olarak adlandırmak) ve, koşullar gerektirdiğinde kendileriyle çelişen (‘Hitler’i ve Nazizm’i kınadık’ ya da ‘Hitler’e özlem duymuyoruz’ ya da ‘AKEL’in SYRIZA ve Yunan Komünist Partisi ile ve DİSİ’nin Yunanistan’daki Yeni Demokrasi Partisi ile işbirliği yaptığına benzer bir biçimde biz de Altın Şafak ile işbirliği yapıyoruz’ dedikleri örneklerde olduğu gibi) faşistlere uygun ortamı sağlamaktadır – ve elbette ki faşistlere, kendilerine karşı çıkılmaksızın imkan tanınmaktadır.
ELAM devletin ve Kilise’nin sağladığı ayrıcalığın, hoşgörünün ve reklamın tadını çıkarmakta ve medyanın kendilerine yer vermesini kullanarak gerçek faşist yüzlerini saklayıp kendilerini toplumun bir kısmının vicdanında diğer tüm siyasi partiler gibi ‘meşru’ olarak kurmaktadırlar.
Direniş
Yukardaki gerçekleri ve ELAM’ın gerçek neo-Nazi yüzünü gizlemesini kolaylaştıran diğer faktörleri (örneğin ELAM-Altın Şafak’a karşı hiçbir sistematik, tutarlı ve örgütlü bir muhalefet olmaması ve faşistlere meydan okuyacak ivedi ve aktif karşılıkların eksikliği gibi) göz önünde bulunduralım.
Sol’un içindeki bir kesimin savunduğu görüş, ELAM ile mücadele etmenin ELAM’ın varlığını güçlendireceği ve faşistlere özel bir ilgi vereceği; bunun da, etki kazanması ve “geleceğe doğru yeni hedeflerle birlikte” ilerleme imkanı tanıması bakımından ELAM’a hareket alanı kazandıracağıdır. Krizin etkilerine karşı savaşacak olan militan bir işçi hareketinin yokluğunda, sistemin yol açtığı sonuç, toplumun bir kısmının, neo-Naziler tarafından öne sürülmüş “hedeflenen çözümler” tarafından aldatılmasıdır (örneğin, işsizlik ile mücadele etmek adına göçmenlerin ve siyasi mültecilerin sınırdışı edimesi vb.) Kendilerini siyasi bir güç olarak kurmaya çalışan Faşistlerin bu türden herhangi bir girişimi -bu girişim ister parlamentoda olsun, ister sokakta, ister işyerlerinde- ciddiye alınmalıdır ve buna karşı zamanında ve tutarlı bir biçimde müdahalede bulunabilecek bir anti-faşist hareketin inşa edilmesi acil ve zaruridir.
Böylesi bir türden anti-faşist hareketin eksikliği ya da ara sıra meydana gelen anti-faşizm etkinlikleri, tarihin de gösterdiği üzere kabahatli bir ihmalkârlık anlamına gelmektedir. Kıbrıslı Türk yoldaşlarımız ve hemşerilerimiz bize tekrar tekrar yürünecek yolu göstermişlerdir; özellikle de Kıbrıslı Türk aşırı sağına ve Ülkü Ocakları’na karşı gerçekleştirdikleri çok geniş katılışlı yürüyüş ile. Kıbrıslı Türkler, bizi çağıran mücadele koşullarından çok daha zorlu ve olumsuz koşullar içinde mücadele vermektedirler. Kıbrıslı Elenler olarak bizlerin faşizme, ırkçılığa ve şovenizme karşı vereceğimiz mücadele, Kıbrıs’ta barışın sağlanması ve adanın birleşmesi çabasına vereceğimiz en önemli katkı olacaktır.
Şubat 2018 FAŞİST TEHDİDE KARŞI İNİSİYATİF
Çeviri: Bağımsızlık Yolu Dış İlişkiler Komitesi Çeviri Ekibi (Celal Özkızan)