Özelde sendikalaşmanın zorunlu hale getirilmesinin sermayeyi yok edeceği ve ekonomik kalkınmamızı gerileteceği söylenmişti ve toplumun büyük bir kesmini oluşturan işçiye sırt dönülmüştü…
Öyle bir meclis düşünün ki milletvekillerinin çoğunluğu işçinin lehine değil güçlü azınlık olan sermayenin yararına çalışıyor. Bunlar, kalkınmamızın, dünyaya entegre olmamızın tek yolunun sermayeyi büyütmek, özelleştirmeleri artırmak ve hızlandırmak olduğunu sanan kapitalistlerden oluşuyorlar.
Günümüzde kalkınma sadece ekonomik büyümeyle mi açıklanıyor?
Günümüzde kalkınma bir toplumdaki insanların sınıf, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, etnik köken ve din farkı gözetmeksizin insan onuruna yakışan bir yaşam düzeyi sürdürebilmesi için yürütülen çalışmalar olarak tanımlanıyor. Yani hedef ekonomik büyümeden, sermayeyi artırmaktan çok yoksulluğun, zorbalığın, baskının ortadan kaldırılması ve insan haklarına, kadın haklarına, toplumsal cinsiyet eşitliğine, hayvan haklarına ve ekolojiye önem verilmesi olmalıdır.
Dünyada genel kabul görmüş bu açıklamadan yola çıkarak daha işçinin en temel hakkı olan sendikal hakların önünün yeterince açılmadığı ülkemizde kalkınmamız için daha çok yolumuzun olduğunu anlıyoruz. Çünkü bizim ülkemizde sermayedarlarla işçilerin hatta kamu işçileriyle özelde çalışan işçilerin bile hayat kaliteleri arasında fark var. Bizim ülkemizde “Kıbrıslının yapacağı iş” ile “Türkiyelinin yapacağı iş” ayrımı var; bizim ülkemizde “kadının yapacağı iş” ile “erkeğin yapacağı iş” ayrımı var; bizim ülkemizde cinsel yönelimi farklı olanlar dışlanıyor; bizim ülkemizde ne hayvanlar ne de doğamız hak ettikleri değeri görüyor. Hani bizim kalkınmamız?
Ne zaman ki özelde çalışan işçilerin de sendikalaşmaları zorunlu olacak ve hak arayabilecekler, çalışma koşulları güvenli olacak ve ücretleri de düzenli ödenecek…
Ne zaman ki kadınlar erkeğin baskısına, şiddetine maruz kalmayacak, yaptığı işler daha değersiz görülmeyecek ve sosyal politikalarla hakları güvence altına alınacak…
Ne zaman ki heteronormatif yapı değişecek, kişiler cinsel yönelimleri yüzünden dışlanmayacak…
Ne zaman ki hobi diye hayvanları öldürenlerin haberi okunmayacak, sokak hayvanlarına değer verilecek ve dağımızı, ormanımızı, toprağımızı ve suyumuzu temiz tutup koruyabileceğiz…
İşte o zaman kalkınmadan bahsedebiliriz.
Ekonomik büyümeyle kalkınmanın aynı şeyler olduğu yanılsaması çok yaygındır ancak ekonomik büyüme sermayenin büyümesiyken kalkınma refahın artması demektir; ve bu iki kavram her zaman birbirini desteklemiyor, her ekonomik büyüme sağlandığında kalkınma da olmuyor çünkü dünyanın nimetleri arttıkça biz daha da yoksullaşıyoruz ve birileri de daha da zenginleşiyor…
Kalkınma dediğimiz kavramı ise istatistiki verilerde, bir avuç zenginin banka hesaplarında değil günlük hayatımızda-işte, evde, okulda, çarşıda, sokakta, vb.- görmeye başlamaktır asıl ekonomik kalkınma.
Örgütlülüğümüzle tüm bunlar için bir çatı altında mücadele etmeliyiz. Özelde sendikalaşmanın zorunluluğunu her fırsatta dillendirerek toplumsal cinsiyet eşitliği için sokakta mücadele verirken özgürlüğe bir adım daha yaklaşıyoruz.
Şenel Kim
Bağımsızlık Yolu Üyesi