Coğrafyamızda çok yaygın bir anlayış vardır. Emekçi ya da işçi denildiğinde akıllarda ilk önce baret takmış, toz içinde bir siluet ya da tulum giyen bir adam resmi belirir. Bunun işçilik anlamında en ağır iş kollarının diğer çalışma alanlarından daha belirgin, o sıfatı daha çok hak eder konumda olması sebebiyle akla geliyor olduğunu ben de düşünmek isterdim fakat kanaatimce bu algının temelinde yatan esas geri kalan çalışma sahalarının bölük pörçük, tarih boyunca ciddi bir örgütlülük yaratmamış ya da bir örgütlülük bütününde baskın bir yeri olamamış dolayısıyla emekçiliğin devrimci felsefeyle buluştuğu sınıf tanımına katılamamış ya da katılmışsa dahi bu anlamda bir algı yaratacak kadar güç üretememiş olmasıdır.
Elbette ki bu algının sorumlusu daha ağır işlerde çalışanlar ya da bizzat ofis emekçileri de değildir. Ortalama bir zeka ve ortalama bir tecrübe ile herhangi bir insanın görebileceği herhangi bir ofis işi bizzat o işin işvereni ya da sermayedarı tarafından kutsallaştırılıp bir makammış gibi pazarlanırken maaş bordrosu aynı kutsallığa bir türlü erişememektedir. Patron ise çoğunlukla aynı fikirde değildir çünkü işsizliğin had safhaya ulaştığı bir durumda bu tür bir iş bulan bir emekçi köşe kapmaca oyununu kazanmış bir çocuk kadar şen olmalıdır. Çünkü başkaları ekmeği için çile çekerken ofis emekçisi şanslıdır ve masa başında gününü gün edebilir.
Ağır emek ve insan gücü gerektiren, iş cinayetleriyle, onulmaz meslek hastalıklarıyla, çokça gündeme gelen inşaat, madencilik, fabrika işçiliği gibi sahalar; devlet, sermaye ve yoksulluk üçgeninden oluşan ve birbirini üreten bu sarmalın içinde ezilen kesimin gerçekten de en belirgin yüzünü oluşturmuşlardır. Biri çıkıp bir ofis emekçisinin de ciddi meslek hastalıkları, gasp edilen tonla hakkı, sömürülen bir emeği olduğunu söylese “bunlar yine iyi bak millet neler çekiyor” şeklinde bir tepkiyle karşı karşıya kalırdı şayet bir maden işçisi ile bir ofis emekçisini yan yana koyduğunuzda, ofis emekçisini madencinin patronu sanma olasılığınız yüksektir fakat söylemekte fayda var; sistem emeğinizi sömürürken cv’nizde ne yazdığından ya da nasıl bir kıyafet giydiğinizden ziyade sizden ne alabileceğine ve size ne kadar az verebileceğine bakar. Şu halde söylemeye cüret etmek gerekir ki bir kişinin sınıfını ezilme oranını, çektiği çileyi belirleyen şey gün boyunca gördüğü işlerin niteliği yahut çalışma ortamında bilgisayar mı kaynak makinesi mi olduğu değil, gelir ve refah düzeyidir.
Eyyüp Sabih Benzetsel