Ayşe, Lefkoşalı, üniversite mezunu, ailesinin yanında yaşıyor, 22 yaşında. Kısa bir süre önce kamuda işe girdi. “Kamuda işe girmek” fiilinin ballandıra ballandıra anlatıldığı zamanlarda değil, Göç Yasası kapsamında, yani asgari ücretle, yıpranma payından mahrum olarak, emekliliği çok uzak yıllarda…
Panos, Larnakalı, 25 yaşında, işsiz. Bir süre ayrı eve çıktı, şimdi tekrar ailesinin yanında yaşıyor, malum, maddi sebepler. Her sabah uyandığında, çeşitli internet sitelerinden, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki işsizlik oranlarına bakıyor. Bunu yapmasının sebebi, kendisini yalnız ve yetersiz hissetmemek istemesi… Yalnız da hissetmiyor zaten, son baktığında oran yüzde 15’ti, genç işsizliği ise 35 küsurdu, yani her üç gençten biri işsizdi, tıpkı kendisi gibi.
Ahmet, Omorfolu, 27 yaşında, özel sektörde çalışıyor. Malum, Omorfo’da iş bulmak çok zor, o da ancak Lefkoşa’da iş bulabilmiş. Her sabah erkenden uyanıp yola çıkıyor. Önceleri benzin parası vermemek için otobüs veya çimen dolmuş kullanmaya karar vermişti; baktı gününün yarısı Lefkoşa’da geçiyor ve altında bi arabanın olmaması büyük sorun, o da arabasıyla işe gidip gelmeye başladı, ancak ne zaman benzinciye gitse, gözünden otobüsler film şeridi gibi geçiyor.
Hristos, Limasollu, 44 yaşında, Telekomünikasyon İdaresi’nde çalışıyor. Telekomünikasyon İdaresi önümüzdeki üç yıllık süreçte özelleştirilecek. Her ne kadar çalışanlar için bazı önlemler alındığı söylense de, pek çok özelleştirme örneğine bakıldığında buna inanmak ve buna güvenerek hayata devam etmek güç. Hristos evli, 15 ve 13 yaşlarında iki çocuğu var. Kendi geleceğinden çok, onların geleceği için endişeli. “İşsiz kalsam bile, elbette yeni bir iş tutarım, çocuklarım aç kalacak değil ya?” diye düşünüyor.
Mehmet, Girneli, 24 yaşında, YDÜ mezunu. Mezun olalı 2 sene oldu ama henüz iş bulamadı. Ailesinin durumu iyi, ancak ganimetten ve nenelerden dedelerden gelen bir “iyilik” bu. Arabayı altına çekmişler, ayrıca ailesinin Yenikent’teki ikinci evine taşındı tek başına. Şimdilik çalışmıyor ve ailesinin gönderdiği parayla idare ediyor. Keyfi yerinde, iş bakıyor bakmasına ama öylesine, ne de olsa evi arabası var, geliri de ailesinden. Bir gece, sevgilisiyle yemeğe çıktı, sonra bir bara geçip canlı müzik dinleyip bir şeyler içtiler, sevgilisi ertesi gün işe gideceğinden çok geç olmadan ayrıldılar. Eve döndü, arabasını park etti, apartmanın merdivenlerinden çıkarken, keyfi kaçtı, daha önce hiç kaçmadığı kadar. Çok acı bir şeyi tatmış gibi yüzü buruştu. Bir dakika durdu merdivenlerde. Nerdeyse 3 yıldır beraberdiler sevgilisiyle ve 4-5 aydır evlilikten söz ediyorlardı. Bu gece sevgilisi, şaka yollu da olsa gelecekteki çocuklarından söz etti. Aklı buna takıldı Mehmet’in. Kendisinin o gelecekteki çocuğa vereceği hiçbir şeyi yoktu. Değil ailesinin ona verdiklerini çocuğuna vermek, onun en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazdı bu haliyle. Tamam, ailede “torunlara” çok iyi bakılırdı ve kendi çocuğu da bundan fazlasıyla faydalanacaktı biliyordu, ama yine de tadı kaçmıştı. Tüm gece gözüne uyku girmedi, ertesi sabah dışarı çıkıp ciddi ciddi iş aramaya koyuldu.
Ellada, 26 yaşında, Baf’ta doğup büyüdü, şimdi bir tane kadın arkadaşıyla Eleftheria sokağının (Uzun yol) arka tarafındaki eski evlerden birinde kirada yaşıyor, call center’da çalışıyor. Nerdeyse her cumartesi çalışıyor ve bazen pazarları da mesai yapıyor. Geçtiğimiz aylarda, yine mesaiye kaldığı bir pazar günü, babasının doğumgününe denk gelmişti. Babası hastaydı biraz, bu yüzden yakın akrabaların hepsi ve uzak akrabaların bile çoğu kocaman bir aile yemeğinde bir araya gelmişlerdi. Ellada o yemekte yoktu, işteydi. Kardeşi aile yemeğinin fotoğrafını Facebook’ta paylaştığında fotoğrafı gördü, ve hayatında ilk kez intihar etmeyi düşündü.
***
Şöyle der Nazım Hikmet :
“onlar ki
toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çokturlar…
korkak…
cesur…
cahil…
hakim…
ve çocukturlar
ve kahreden
ve yaratan ki onlardır
destanımızda yalnız onların maceraları vardır…
***
Kıbrıs adasının üç kez suyun altına batıp çıktığı söylenir jeolojik tarihte…
Öyle genç kuşaklar geliyor ki alttan…
Gittikçe yoksullaşan hayatlarına inat zenginleşecek öfkeleri…
Ve birleşip, ayağa kalkıp masaya yumruklarını vurduklarında…
Kıbrıs adası öyle bir batıp çıkacak ki tekrardan…
Bu seferki çıkışında, bütün pisliklerini geride, suyun altında bırakmış olacak…
Dördüncü batış, kurtuluşumuz olacak.
Celal Özkızan
Baraka aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.