Yine bir gün mücadeleden, örgütlenmekten, üretmekten bahsediyoruz, güldü birileri. Sözleşmişler gibi, içindeki küçük kurdun büyük başarısı meymenetsiz bir elma gibi, tekrar etti; “Çözüm, Avrupa Birliği.”
Kıbrıslı Türklerin tembelliğinden, umursamazlığından, iş bilmezliğinden bahsettikten sonra çözümü “anlaşma”ya bağladık mı tamam. Bir “sol” ki yelkenlerini açmış, bir gün tatlı bir rüzgarın esip bizi güzel yerlere götürmesini umut ediyor. Çözüme hayır falan demiyorum. Rüzgarla ilgili de bir sıkıntım yok, eğer dümende bizsek. Ayrıca dev aynasında gösterilen o güzel yerlere bir de boy aynası tutalım diyorum.
Birkaç hafta önceydi. Hayalleri kurulan Avrupa Birliği’nde güzel sayılabilecek yerlerden biri İskoçya’da en medeni saatteki dersteydik. Sabah 9 ve konumuz; İskoçya’daki sağlık sistemi. NHS diye bilinen bu sistemde halk, ödediği vergilerle “ücretsiz” sağlık hizmeti alıyor. Aynı isimle bu sistem İngiltere’de de var fakat ayrı ve özerk yönetimlerle (çok büyük ölçüde). Her şehrin farklı bölgelerinde küçük küçük poliklinikler, mutlaka bir, belki iki tane de, ameliyatların yapıldığı, acil servisin olduğu hastane bulunur. Bazı ameliyatlar için şehir değiştirmek gerekebilir. Mesela kanser hastaları için tam teşekküllü onkoloji merkezi Glasgow’dadır. Böylelikle bekleme listesindeki kanser hastaları, sırayla, gidip ameliyatlarını veya yatılı tedavilerini ilgili şehirde olur.
Bekleyen kanser hastalarıyla ilgili konuştuktan sonra insanların yüzündeki ekşi ifadeden işlerin pek de yolunda gitmediğini anlamak zor olmadı. Sınıftaki 10 kişinin de İskoç olduğunu göz önünde bulundurursak yanıltıcı bir ekşilik olmadığını söyleyebiliriz. En büyük sorunlardan biri, beklemek. İsyan etmeden, karşı çıkmadan, soru sormadan hep beklemek.
Öncelikle sağlık hizmeti alabilmek için kesinlikle kayıt yaptırmak gerek. Kayıt olmak da bir günlük bir iş değil. Siz gidip başvuru yaparsınız, onlar da bir süre sonra adresinize kayıt bilgilerinizi gönderir. Ancak durumunuz acilse, ki bu da oradaki görevlinin “acil” anlayışına bağlıdır, acilde bekleyen diğer hastalarla siz de beklemeye başlarsınız. Bunları, İskoçya’daki ilk senemde gözüm kapanacak kadar şişmesine rağmen kayıtlı olmadığım için poliklinikte benimle ilgilenilmediğinde, acil serviste “daha acil” hastalar olduğu için bana sabaha kadar sıra gelmediğinde, arkadaşımın kanser hastası babası ziyaretimize geldiği zaman ağrıları tutup da hastaneye gittiğimizde 4 saat bekletildiğimizde öğrendim. Aklınıza da yanlış şeyler gelmesin. Tüm bunlar İskoç olmadığımız için değil, çok paramız olmadığı yaşandı. Özel hastanelerden hiç bahsetmiyorum bile çünkü sonsuz sabırla bekleyen insanların bildiği şeye güveniyorum.
Düzen var. Sıra da. Kayıt da. Eğer dayanacak gücünüz varsa.
“Hamile bir kadın doğum yapacağı sırada hastanede yeterli sayıda yatak yoksa ne olur?” gibi bir soruya sınıftaki kimse cevap veremedi. Herkes başından geçenleri anlatmaya başladığında ortaya çok ilginç iki durum çıktı; birçok şey yolunda olmasa da kimse daha iyisi var mı diye düşünmüyor. Mümkün olsaydı devlet yapardı diyor. Devlete büyük bir güven duyuluyor.
Peki, bu devlete neden güveniliyor?
Çünkü burada, çalışırken saçma sapan “iş kazalarına” maruz kalmazsınız, kalırsanız tedaviniz devlete dert. Çalıştığınız her saati kuruşu kuruşuna ödenirsiniz ama bu parayı harcayacak vakti muhtemelen bulamazsınız. 60 yaşın üzerindeyseniz ulaşım için neredeyse hiç denecek kadar az para ödersiniz ama zaten 65 yaşına kadar da çalışmak zorundasınız ya da “şanslı” bir kadınsanız 61. Öğrenciyseniz her gittiğiniz yerde öğrenci indirimi mutlaka sormalısınız ama pek de bir yere gidemiyorsunuzdur çünkü okul masrafları için yarı zamanlı çalışmanız gerekiyordur. Yani size düşen çalışmaktır, diğer her şeyi devlet halledecektir. Düşünmek de dahil. 60’lı yaşların ortalarına gelindiğinde de -ucuz otobüs biletleriyle- o güzelim nehirlerin birine uzun uzun bakmaya gidecek vakti belki bulabilirsiniz. Bu arada da hasta olmamaya özen göstererek tabii.
Kısacası, istediğimiz sadece birilerinin bahşettiği bir avuç haksa, kafamızı kaldırmadan çalışmaksa, düşünmeye dahi vakit ayıramamaksa, “Ehveni şer, şerden iyidir” deyip Avrupa Birliği için dua etmeye devam edebiliriz tabii.
Feray Yalçuk
Baraka Aktivisti