Sanatçı İsmail Işılsoy 14 Ağustos ‘Diren Kıbrıs’ eylemi için yazdı…
“Direnmez olur mu Kıbrıs !
Sökmek,
söküp atmak istemez mi bu acılı topraktan tüm bez parçalarını.
Özgür çoban ateşleri ışıldamalı dağlarımızda
bayraklar değil, demez mi !
Daha ne kadar kirletecek o kuduz postallar
Afrodit’in narin ayak izlerini !”
Denizin sürükleyip getirdiği ağaç parçaları topladım çakıllı Limnidi kıyılarından…
Kör karıncalar ve yeni yetme yosunlara tutsak ve kurtlarla delik deşik yangın yaraları !
Tarihleri boyunca sürüklenip durmuş …Kıbrıslılar gibi uzanmışlardı ilk bakışta, suskun ve yorgun.
“Bir kakma da sen vur, ya da yak kendini ocakta!”
İncitmeden yonttum, onardım yaralarını.
Dile geldi dal, gövde ve kök parçaları,
sıyrılınca karıncalarından, kurtlarından ve yosunlarından :
“Öldüm, teslim olmadan İngilize !”,
diye haykırdı Kavunis Bulli;
ardından beliren Gavur İmam’dı besbelli
Osmanlı’ya karşı yalın kılıç;
diğer gelenler gencecik baktılar parıldayan gözleriyle.
Kostas Mişaulis ve Derviş Ali Kavazoğlu,
“yaşasın ortak vatan” şiarıyla kavgayı anlattılar kan içinde !
Direnmez olur mu Kıbrıs !
Sökmek,
söküp atmak istemez mi bu acılı topraktan tüm bez parçalarını.
Özgür çoban ateşleri ışıldamalı dağlarımızda
bayraklar değil, demez mi !
Daha ne kadar kirletecek o kuduz postallar
Afrodit’in narin ayak izlerini !
Nasıl direnmesin Kıbrıs !
Savaş lordlarının işgalcilerine, kukla hükümetlerine,
valisine, cami ve kilisesine, tankına tüfeğine,
dayattığı yoz kültüre…
yalan imparatorluğunun faşizmine nasıl karşı durmasın !
Nasıl karşı çıkmaz adanın bölünmüşlüğüne !
Daha ne kadar ayrı tutulabilir bu halk:
Türkçe konuşan – Rumca konuşan Kıbrıslılar !
Nasıl istemez Kıbrıslı, Fikret Demirağ’ın diliyle,
“ Aşk ve şiirle barışan bir dünyaya uyan…”mak !
İşgale nasıl karşı çıkmaz onurlu insan !
Özgür olmalı Afrodit’in kutsal kuşları, serpilmeli yaseminler !
Yok edilmekteyse halkının çocukları, nasıl direnmez Kıbrıs !
Yükseliyorsa kapitalizmin azgın ablukasına karşı,
tüm dünyada “isyan – devrim – özgürlük”;
nasıl kopar halkadan Kıbrıs !
“…beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yiyemeden doyasıya…”
göçüp giden yoksulları dünyanın, kurtulmak yok tek başına !
Yüklü yemiş dallarıdır kollarımız
silkeler durur düşman
silkeler durur bizi
ve yemişimizi daha rahat
daha kolay toplamak için
vurur prangayı ayağımıza değil
vurur prangayı kafamızın içine.
Bu onurlu kavganın her barikatında bir “silah” olarak saf tutmalı sanat !
Dalgaların sırtından inen köklerdir şimdi, sahneden haykıran.
“Şarkılarımız
ön safta saldırmalıdır düşmana.
Bizden önce boyanmalıdır
şarkılarımızın yüzü kana…”
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.