Direnmek insanı şekillendiren özelliklerin başında gelir.
Mesela doğa koşullarına karşı direnişimiz bilimin, ölüme karşı direnişimiz ise tanrının oluşmasında önemli etkendir. Yani, direndikçe çevremizi ve bir o kadar da kendimizi şekillendiririz.
Bugünlerde memleketimde ve onu saran Ortadoğu’da da direniş sık duyulan bir kelime haline geldi.
Suriye’de Esad diktasına karşı direniş de, Esad karşıtı cani şeriatçılara karşı direniş de bölge halkları için ekmek, su durumunda.
Türkiye’de ise Tayyip faşizmine karşı, doğa için, insanca ve onurlu bir yaşam için direnmek giderek daha yüksek sesle daha fazla ağızdan sölyenmekte.
Kıbrıs’ın güneyinde ırkçılığa ve Troyka patentli neoliberal yıkım paketlerine karşı, Kıbrıs’ın kuzeyinde ise işbirlikçilere ve işgale karşı direnişin sesi yükselmekte.
Yani tüm bölge coğrafyası direniş kelimesinin anlamını sökmekte.
Fakat direniş adını duyurdukça, direndiniz da ne oldu da beraberinde gelmekte.
Gerçekten de son yıllarda direnişlerin örüldüğü yerlerde her hangi bir sonuç yok.
Esad hala iktidarda, cani şeriatçılar hala var, Tayyip hala padişah, neoliberal politikalar hala Kıbrıs’ın güneyine dayatılıyor ve ELAM’ın faşizmi sürüyor. Bizde durumun ne olduğu ise malümunuz.
Yani direndiniz da ne olducular bu çerçeveden baktığımızda haklı görülebilir. Fakat işin aslı çok farklı.
İnsanca bir yaşam için örülen direnişler belki de son yirmi yılın en üst noktasındalar.
Yetmişli yıllar itibari ile emperyalizm, neoliberal döneme geçiş ile birlikte büyük bir saldırıya geçti. Bu saldırısı küreselleşme söylemi ile kültürel, dayattığı paketler ile ekonomik, işbirlikçileri sayesinde ise siyasi ve askeriydi.
Bu politikaların sonucu ise insanca yaşam barikatlarının teker teker yıkılması oldu. Sendikalı ve güvenceli çalışma, toplumsal hayatta örgütlenme hakkı, düşünce ve konuşma özgürlüğü. Hepsi teker teker halkların ellerinden alındı. Geriye ise örgütsüz ve çaresiz halklar kaldı.
Direniş egemenlerin karşısında küçük bir karınca bile değildi artık. Ne isterlerse alabilirler, nereyi, nasıl isterlerse şekillendirebilirlerdi artık.
İşte son yaşanan direnişlerin başarısı da buradan gelmekte. Direniş hala kendi istediğini yapamasa da, en azından artık egemenleri durdurabilmekte.
Suriye’de Esad rejimini yıkılamasa dahi, kurtarılmış bölgeler oluşturulabilmekte. Cani şeriatçılar bölgeden atılamasa dahi, onlara karşı direnilebilmekte. Halk kendi özsavunma güçlerini oluşturup, kendi kararlarını verebilmekte.
Türkiye’de ise AKP yıkılamasa da, rant için gerçekleştirdiği saldırılarına artık dur denilebilmekte. Sokağa çıkan, direnene saygı ile bakılmasıı sağlanmakta. Örgütlenme kavramı sokakta normalleşmekte ve karşılığını bulmakta.
Kıbrıs’ta ise faşizm yükselse dahi, barış mücadelesi de yükselmekte. Adaya biçilen uçak gemisi misyonuna karşı da, faşizme karşı da sokağa birlikte çıkılabilmekte.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ise bağımsızlık ve barış sağlanamasa dahi, işbirlikçi UBP hükümeti devrilebilmekte. CTP üzerindeTOMA’yı adaya sokmaması için toplumsal baskı kurulabilmekte. Geçici 10. Maddeyi kaldırma talebi hükümet programına sokulabilmekte.
Son zamanlarda örülen direnişlerin farkı, yıllar önce yıkılan insanca yaşam barikatlarını yeniden kuruyor olmasıdır. Bu direniş hatları ilk somut meyvesini de vermiş bulunmakta. Suriye’ye yönelik tüm bölgeyi savaşa sokacak emperyalist müdahale gerçekleşmedi.
En istekli ve saldırgan işbirlikçi TC dahi toplumunun tepkisine dayanamadı ve savaşa giremedi. Bu durum bölge çapında kurulan insaca yaşam barikatlarının sonucudur. Yani direndiniz de ne oldu deyenlere artık şunu söyleyebiliriz direndik ve değişti dünya.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.