Geçtiğimiz günlerde beni oldukça etkileyen bir haberle karşılaştım. Habere konu olan olay yakın bir coğrafya’da, Türkiye’de, ellerini sürekli yakamızda hissettimiz Ankara’da geçmekteydi.
AKP kabinesinin bir bakanı namazını kılmaya giderken, genç bir kız “utanmadan” bakanın önün kesmiş. Genç kız 20’li yaşlarının başında ve kanserle mücadele içinde olduğu halinden belli. Bir de “kadın başına” üniversite okuma de eklemiş kız hayat mücadelesine. Bakanı da görmüşken başlıyor derdini anlatmaya.
Eğitim alanında karşılaştığı baskıları ya da parasız eğitim hakkının engellendiğini anlatmıyor bakana. Zaten bunları anlatsa, savcının adını sonradan belirleyeceği bir terör örgütü adına eylem yapmaktan tutuklanır, yıllarca hakkındaki kararı bekleyerek hapishanede gün sayardı genç kız.
Genç kız bunu yapmadı. Kanser tedavisi için zorunlu ihtiyacı olan ilaçlarının yurtdışından getirtilmediğini, sorunla ilgilenilmesi talebini dile getirmeye çalıştı sadece. Bakan ise daha kız sözünü tamamlamadan cebinden bir tomar para çıkarıp, “al bu parayı ilaçlarını kendin alırsın, daha ne yapayım” dedi sadece. Kız şaşkınlık içinde donup kalırken, bakan ise yaptığı işten memnun “sakın parayı düşürme, orada epey para var” diye tembihleyerek cemaatinin arasına namazını kılmaya girdi.
Olaya haber niteliği kazandıran ise sonrasında kızın geliştirdiği tavrı oldu. Genç kız namazın bitmesini bekledi ve koruma ordusunun varlığına rağmen, hastalıkla mücadele etmekten yorgun düşmüş bedeninin gücünü toplayarak aradan sıyrıldı ve yeniden bakanın yanına ulaştı. Genç kız bakana yumurta atmadı, ya da sağlık haktır satılamaz sloganı da atmadı. Bunları yapsaydı muhtemelen yapan arkadaşlarının yanına, içeriye gönderilecekti.
Kız sadece bakana parasını geri iade etti ve dilenci olmadığını söyledi. İnsanlık konusunda hayal kırıklığını dile getiren ve çaresizliği bilmediğini bakana hatırlatan kız ağlayarak hızlıca oradan uzaklaştı.
Bakan ise bu olaydan şaşkına döndü. Böyle bir şey beklemediği her halinden belliydi. Bakanın aklından geçen soruları tahmin edebiliyorum; kız nasıl olur da kendine uzanan bu yardım elini reddederdi? Nasıl olur da şükran sunmak yerine böyle bir tepki verebilirdi? Hem de içinde bulunduğu korkunç hastalığa rağmen. Hem de “daha önemlisi” koskoca bir bakana karşı.
AKP’li bir bakan bunu anlayamaz. Çünkü aslında on yılı aşkın bir süredir süren iktidarlarının temel taşlarından biridir yarattıkları dilenci toplum. Seçim dönemi dağıttıkları kömür, özel İslamcı dershanelerde verdikleri burslar, tarikatları üzerinden dağıttıkları yardımlar ve verdikleri işler, hepsi normalidir AKP geleneğinin.
Neoliberalizm ve AKP’nin Örgütcü “Hayırseverliği”
AKP iktidarı çok ilginç bir dönemi devralmıştır Türkiye’de. Neoliberal politikaların uygulanacağı, katı özelleştirmelerin yapılacağı bir döneme denk gelir iktidarları. Dünyada örneklerini incelediğimizde, katı neoliberal politikaların dayatıldığı ülkelerde iktidarların zayıfladığı ve kaybettiğini görürüz.
Nitekim Kıbrıs’ın kuzeyinde emperyalizmin taşeronu TC’nin, işbirlikçiliğini yapan CTP, güneyinde de emperyalist AB’nin işbirlikçiliğini yapan AKEL bunun örneklerini teşkil etmiştir. UBP iktidarının sonunun da bu olacağı ortaya çıkmaktadır.
Fakat AKP için durum bu şekilde gelişmemiş, eğitimde, sağlıkta özelleştirmeleri yaptıkça, işsizliği arttırdıkça, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yaptıkça daha da güçlenmiştir. Bunun sebebi ise AKP’nin “hayırseverlik” üzerine kurulu örgütlenme tarzıdır.
AKP geleneği daha parti kurulmadan önce Fethullahçı tarikatlar ve dershaneler üzerinden toplumda fakir kesimlere nüfuz etmiştir. Onlara içinde bulundukları fakirliğe karşı isyan etmeleri yerine, tarikatlardan aldıkları yardımlarla şükran etmeleri öğütlenmiştir.
AKP iktidarı ile yoğunlaşan fakirlik ise bu durumu kat ve kat güçlendirmiştir. AKP çevresindeki tarikatlar ve odaklar bu süreçte zenginleşmiş ve fakirleşen halktan aldıklarının bir bölümünü “hayırseverlik” adı altında geri vermiştir. Bedava eğitim hakkı ellerinden alınmış, onun yerine İslamcı dershanelerde dersler verilmiştir. Sağlık hakları alınmış, onun yerine İslami vakıflardan yardımlarda bulunulmuştur. Güvenceli işlerinden atılmış, AKP’ye yakın sermaye gruplarında güvencesiz işler verilmiştir.
Dünyanın her yerinde neoliberal politikaların yaygınlaştırıldığı yerlerde sivil toplum örgütleri yastık olarak kullanılmıştır. Bundandır ki, özelleştirme politikalarının yaygın olduğu ülkelerde AB fon ofisleri oluşturulmakta veya USAİD destekli çalışmalar yürütülmektedir. Fakat Türkiye’de AKP iktidarı utanmayı iyice atarak, hakltan aldığının bir bölümünü, köpeğe atılan kemik misali geri vermekte, üstüne de şükran beklemektedir. Nitekim şimdiye kadar bu politikaları tutmuştur.
Bundandır ki bakan kızın tepkisine şaşırmış ve anlam vermemeştir. Onların gözünde tüm toplum dilencidir, çaresizlik içinde olan herkes AKP’ye yaltaklanmaya mecburdur. Kıbrıs’a yönelik Tayyib’in besleme çıkışı da bundandır. Herkes onlara şükran duymalıdır. Boynunu eğmeyen herkesin ise boynu vurulmalıdır.
AKP’nin dilenci bir toplum ancak bu duruma karşı örgütlenilerek ortadan kaldırılabilir. Eğitimin, sağlığın, güvenceli bir işin lütuf değil, devletin görevi olduğu gerçeği toplumsallaştırılmalıdır. Bunun için ise devrimci solun fakir kesimlere temas edebilmesi ve dilenci değil direnen bir toplum yaratabilmesi gerekmektedir.
Bu yazı 21/04/2013 tarihli Afrika Gazetesi’nde marjin isimli köşede yayımlanmıştır.
Mustafa Keleşzade
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.