Yıllardır yazılıp, çizilen ve hemen her türlü platformda söylenen neo-liberal kriz dediğimiz olguyu birebir yaşamaktayız.
Toplumu bağımlı kılıp, gerileten rejim ve onun öncüsü olan siyasetlere karşı, sokakları ve alanları dolduran devrimciler, savaş sonrası oluşturulan suni refah ortamının ve ganimet kültürünün artık sona erdiğini, kısaca denizin bittiğini söylüyor.
Yaşam standartları o kadar geriledi ki, insanlar kafasını aile ekonomisi dengelemek için kaldırdıklarında, karşılarında eğitimde oluşturulan gericiliği, yaşam alanlarına nüfus eden baskıyı ve hemen her kuruluşun teker teker peşkeş çekilerek özelleştiğini görmekteler.
Yeşilçam filmlerinde çokça rastladığımız bir sahne vardır. Genelde Adile Naşit ve Münir Özkul’u görürüz bu sahnede. Bu ikili oturmuş ay sonunu getirebilmenin hesabı içerisinde olurlar.
İşte bugün de yaşanılanın, küçük bir ayrıntı haricinde aynı şey olduğunu söyleyebiliriz…
Peki, nedir o ayrıntı diye bakacak olursak; özellikle göç yasası öncesinde çalışmaya başlayıp, yatırımları yapılan insanların, bugün kazancı aynı olsa da kazanılan miktarın yetmediği ve her türlü kısıtlamalara rağmen, ay sonunu getiremediği gerçeğidir.
***
Verili durumun nedenlerine inecek olursak, ilk olarak hep bahsettiğimiz suni refah ortamından söz etmemiz gerekmektedir.
Üreten ve ürettiği ürünlerle ülkenin %95’ine ulaşan bir toplumken, bugün tamamen bağımlı bir haldeyiz.
Geçmişte bu ülkede Cypfruvex, Kıbrıs Türk Hava Yolları, Kıbrıs Türk Tütün endüstrisi ve Sanayi Holding gibi KİT’lerin (Kamu İktisadi Teşekkülleri) olduğunu ve bu halkın üreterek dünyaya açıldığını görebilmemiz gerekmektedir.
Daha sonra, ülkedeki politik atmosferi ve siyasi çizgiyi iyi irdelemek gerekiyor. ‘Vatan Millet Sakarya’ nutuklarından öteye gidemeyerek, Kıbrıslı Elen düşmanlığı üzerine kurulan sağ siyasetin, ortaya hiçbir bilimsel veri ve ideolojik argüman koyamaması, bağımsızlık mücadelemizin önünü tıkıyor.
Sol siyasetlere bakacak olursak, benzer durum burada da hâsıl oluyor.
Özellikle CTP, düzen partisi olma yolunda hızla ilerlerken daha geçtiğimiz 28 Temmuz erken seçimlerinde, ülkedeki açık işgali, vesayet diye adlandırarak ada da bulunan TSK askerini ve Yardım Heyeti gibi kurumları meşru kılmaya çalışması, geldikleri noktanın ispatı niteliğinde.
Bugün yaşam alanlarımızda hissettiğimiz gerilemenin en büyük nedeni, yukarda bahsedilen göç yasasıdır.
Onu getireni de, geçireni de unutmadık…
İşte tam da bu yüzden, onlar ülkeyi ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda bağımlı hale getirip, vesatmiydi işgalmiydi diyerek tartışa dursun, bizler içerisinde bulunduğumuz tünelin ucundaki ışığı görerek ilerlemeye bakalım.
Şu an bilinmesi gereken gerçek, devrimci alternatifin oluşturulması ve hızlı bir şekilde alanları doldurarak, özgür ve bağımsız Kıbrıs özleminin haykırılmasıdır. Aksi takdirde ne yapılan hesaplamalar da ay sonu tutturulacak ne de güzel yarınlar…
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.