Cevabı baştan verelim, aslında gitmiyor.
Yazının başlığındaki cümle, Kıbrıs’ın kuzeyinde en çok duyduğumuz sözlerden biri. Daha geçtiğimiz gün Serdar Denktaş da benzer türden bir açıklamada bulundu. Peki durum gerçekten böyle mi?
***
Devletin gelirlerinin çoğunun maaşlara gittiği iddiası yanıltıcıdır. Devlet gelirlerinin çoğu maaşlara değil, maaşlara ARTI transfer harcamalarına gidiyor. Dahası, transfer harcamaları maaşlardan çok daha fazla yer kaplıyor. 2017 yılı bütçesinde, toplam giderler içinde personel giderlerinin, yani nam-ı diğer “memur maaşlarının” oranı %32.93’du.
Memur maaşlarından, ortada sanki hep sabit kalan bir durum varmış gibi bahsedilir. Oysaki bu oranın hiç düşmediği, hep yüksek kaldığı, devletin bu aşırı yükten bir türlü kurtulamadığı iddiası da gerçek değildir çünkü örneğin 1991-1995 yılları arasında, toplam bütçe giderleri içinde devletin maaşlara ve ücretlere ödediği miktarın oranı %40.2 idi. Peki bu aşağıya yönlü değişimin sebepleri neler?
1 – Kamuya istihdam sınırlanmış durumdadır. Örneğin Türkiye ile imzalanan son ekonomik protokolde (2016-2018) “kamuda yeni istihdam edilecek toplam personel sayısı (geçici personel dâhil) her yıl için merkezi idarelerde bir önceki yıl kamudan ayrılan personel sayısını aşmayacaktır ve bu konuda ilgili yıl bütçe yasasına hüküm konulacaktır” denilmektedir. Kamuda personel alımı konusunda kısıtlamaya gidileceğine ilişkin aynı türden önlemler 2010-2012 ve 2013-2015 protokollerinde de ifade edilmişti. 2006’dan 2016’ye kadarki Hane Halkı İşgücü Anketlerine baktığımızda, gerçekten de, kamuda böyle bir eğilim olduğu görülüyor. 20o6-2016 yılları arasında, kamudan istihdam edilen kişi sayısı, kamudan emekli olan kişi sayısından sadece 4937 kişi daha fazla.
Bu ise anlaşılır bir fark, zira toplumun nüfusu arttıkça, kamu sektörünün yükü de artıyor ve personel ihtiyacı doğuyor. Zaten, 2006’dan 2016’ya kadar ülke genelinde istihdam edilen toplam kişi sayısının 26572 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kamuda yaşanan bu artış, aynı dönemde ülkede yaşanan toplam istihdam artışınının sadece %18.57’sine denk geliyor. Bu oran ise dünyanın diğer ülkeleri ile kıyaslandığında gayet sıradan, zira bu konuda OECD ortalaması 2015 yılı için %18.06’dır. Örneğin ABD için bu oran %15.26, Belçika için 18.45%, Kanada için %18.19, Danimarka için %29.13%, Finlandiya için %24.85, Fransa için %21.39’dur. Dahası, kktc gibi küçük ekonomisi olan ülkelerden Letonya için bu oran %20.07, Malta için ise 24.2%.
Belirtmek gerekir ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde kamu istihdamının toplam istihdam içindeki oranı, %28.1 ile, halâ OECD ortalamasının çok üzerinde. Bunun anasebeplerinden biri ise 1974’ten 2000’li yılların başına kadar hem kamunun bir istihdam çiftliği olarak siyasiler tarafından kullanılması hem de özel sektörün bahsi geçen dönemde istihdam olanakları yaratmaktaki başarısızlığıdır. Ancak 2006’dan itibarenki eğilime, yani AKP’nin Kıbrıs’ın kuzeyi üzerinde “IMF” rolüne soyunduğu ve neoliberal uygulamaların hem hız kazanıp hem de derinleştiği döneme baktığımızda, kamuda istihdamın bırakın abartıldığı kadar çok olmasını, dünya ortalaması ile neredeyse tamamen denk olduğu görülmektedir.
2 – Bütçeden çıkan maaş ödemelerinin ağırlığının %32.93 olduğunu yazının başında belirtmiştik. Örneğin, 2018 bütçe yılında, Türkiye’de personel giderlerinin toplam bütçe giderleri içindeki payı %24.19 idi. Bu oran 2017 yılında %23.97, 2016 yılında ise %25.5’ti. Görüldüğü üzere Türkiye ile kktc arasında bu açıdan devasa bir fark yok. Dahası, Kıbrıs’ın kuzeyindeki kamu çalışanlarının ciddi bir kısmının halâ Göç Yasası öncesi maaş baremlerine göre maaş çektiği göz önünde bulundurulduğunda, ve bu kesimlerin emekliye ayrılmasıyla birlikte kamuda tamamen Göç Yasası kapsamında çalışan kişilerin maaş çekecek olmasıyla, %32.93’lük oranın ciddi şekilde azalacağını söylemek mümkündür.
***
Görüldüğü üzere, “devlet sadece memur maaşı ödüyor” iddiasını veriler yalanlıyor. Yazının başında da belirtildiği gibi, “devlet sadece memur maaşı ödüyor” cümlesi, aslında bütçe giderlerinin çoğunun personel giderlerine ARTI transfer harcamalarına olduğunu ifade ediyor. O yüzden, konuyu esaslı bir biçimde tartışmak için, transfer harcamalarının hem tarihsel seyrini, hem diğer ülkelerle kıyasını hem de kendi içindeki dağılımını (zira, sermayeye yapılan teşvikler de transfer harcamalarına dahildir) incelemek gerekiyor.
Böylesi bir incelemeye girmek, şimdilik, bu yazının konusu değil. Bu yazı, pek çok kesimin hiç sorgulamadan kabul ettiği bir iddia olan “devlet sadece memurları ödüyor” ve “kamuda aşırı istihdam var” iddialarının çok da ciddi bir temele dayanmadığını göstermek üzere kaleme alındı. Bu noktayı temize çekmeden de transfer harcamalarına ilişkin yapılacak bir analiz, daha ileri bir karışıklığa yol açabilir. O yüzden önce, artık bir “efsane” ya da bir “mit” haline gelmiş olan “memur sayısı” ve “memur maaşı” konularını bilimsel bir çerçevede yerli yerine oturtmak lazım ki, daha ileri tartışmalar yapılabilsin.
***
2006’dan beridir kamu istihdamında bir normalleşme eğilimi var ve hatta pek çok dairede hizmet eksikliklerine ve kalitesizliklerine (örneği sınır kapılarında uzun kuyruklara yol açan muhaceret memuru eksikliği, işyeri denetimlerini çok yetersiz kılan çalışma müfettişi eksikliği) yol açacak denli personel açığı yaratmak pahasına böyle bir eğilim var. Dahası, maaşların bütçe içindeki ağırlığı da ortada. Peki o halde halâ ısrarla“kamuda aşırı istihdam var” ve/veya “devlet sadece maaş ödüyor” gibi lakırdıların tekrarlanmasının nedeni nedir?
Bunun kanaatimce iki temel sebebi var:
1 – Mahalli Gelirler
Yazının başında yaptığımız hesaplamalar, bütçe giderlerinin içindeki kamu çalışanı maaşları esasına dayanıyordu. Maaşların bütçe içindeki ağırlığından sürekli söz edenlerin dikkat çektiği noktalardan biri ise, genel anlamda bütçe içindeki maaşların oranı değil, mahalli (yerli) gelirlerin ne kadarının maaşlara gittiği ile ilgilidir. Örneğin 2017 bütçemizdeki mahalli gelirler 4 milyar 171 milyon 291 bin TL idi. Mahalli gelirler arasında vergi gelirleri (dolaylı ve dolaysız), vergi dışı gelirler ve fon gelirleri var. Mahalli gelirlerin dışında kalan diğer gelir kaynağımız ise, çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere “dış yardımlar”. Ancak, yine 2017 bütçesine göre, dış yardımların bütçeye katkısı sadece 706 milyon 39 bin kadardı. Yani, sadece mahalli gelirler açısından bakıldığında bile, kamu çalışanlarına ödenen maaş, mahalli gelirlerin %39.44’üne denk geliyor. Yani “yerli gelirlerin çoğu memur maaşlarına gidiyor” iddiası bu durumda dahi geçerli değil.
Bu iddianın tek sorunlu yanı bu da değil. Bu iddia, meseleye tek taraflı bakıyor; yani yerli gelirlerin içinde kamu çalışanlarına ödenen maaşın oranını azaltmak sanki sadece “kamu çalışanlarının maaşını azaltarak” (örneğin Göç Yasası) mümkünmüş gibi bir önyargıya sebep oluyor. Oysaki yerel gelirlerin arttırıldığı bir durumda, maaşların bu gelirler içindeki oranı da azalmış olacak. Peki yerel gelirler nasıl arttırılır? En başta Vergilerle. Peki Kıbrıs’ın kuzeyinde, bırakın düzgün bir vergilendirme sistemi olmasını, mevcut vergiler (özellikle gelir vergileri) dahi hakkıyla toplanıyor mu? Hayır. Vergi vermek konusunda kamu çalışanlarına suç bulmak mümkün mü? Değil; çünkü kamu çalışanlarının gelir vergisi, maaşlarından otomatik olarak kesiliyor. Aynı şeyi, bu ülkenin ultrazenginleri için söylemek ise mümkün değil.
O halde ortada tuhaf bir durum var: 2006 yılından beridir kamu istihdamı dünya ortalamasının seyrinde izliyor, dahası kamu çalışanlarının maaşlarının yükü de hem Türkiye’dekinden çok farklı değil, hem de zaten eğilim, bu farkın kapanması yönünde (Göç Yasası nedeniyle). Tüm bu değişime rağmen mahalli gelirlerin içinde maaşların yükünden halâ şikayetçi olunuyorsa, yerli gelirleri arttırmak, bunu da daha çok ve düzgün vergi toplayarak yapmak dışında bir çözüm seçeneği yok. Kamu çalışanlarının gelir vergileri de eksiksiz toplandığına göre, vergi toplanmayan, ya da adil bir vergilendirmeye tabi tutulmayan başta ultra zenginler olmak üzere üst gelir grubundaki kesimlere yönelmek gerek. Mesele ortadayken, halâ “kamuda istihdam”, “memur maaşları” gibi ezberleri tekrar etmek, mevcut durumun gerçekliğini inkâr etmek anlamına geliyor.
2 – Kamuda Verimsizlik
Kamu hizmetlerinde verimsizlik, yetersizlik ve kalitesizlik olduğu herkesin malumu. Gerek devlet dairelerinde verilen hizmetlerde, gerek devletin yapmakla yükümlü olduğu çeşitli denetim görevlerinde, gerek altyapı meselelerinde, gerekse de başta eğitim, sağlık, konut ve ulaşım olmak üzere kamusal hizmetlerde çok ciddi sıkıntılar var. Memlekette kamu denince akla önce “memur maaşları” ve “kamuda istihdam” geldiği için de, kamudaki verimsizlik sorunları otomatik olarak bu iki meseleye bağlanmakta ve verimsizliğin esas sebebi sanki bunlarmış gibi düşünülmekte. Veriler bize halihazırda sorunun bu olmadığını gösteriyor. 2006 yılından beri, yani yaklaşık 15 yıldır “kamuda istihdam” ve “memur maaşları” konusunda yaşanan dönüşüme rağmen kamuda verimsizlik sürüyorsa, bu durumda sorunun sebebini başka yerde aramak gerek. Hele hele, kamuda hizmetin aksadığı ve verimsizliğin oluştuğu bazı alanlarda, sorunun “aşırı istihdam” değil “yetersiz istihdam” olduğu göz önünde bulundurulduğunda, “istihdam” ve “maaşlar” noktasını tekrarlamak iyice anlamsızlaşıyor.
Çoğu zaman unutulan şey, kamunun, hizmet vermekle yükümlü bir kuruluş olması. Bu hizmette bir aksama varsa da, bunun sorumlusu, o kuruluşun çalışanları değil yöneticileridir. Sorun çalışanlardan bazılarındaysa bile, o çalışanlarla ilgili gerekli disiplin işlemlerini başlatmak veya o çalışanların verimli çalışmasını güvence altına almak, yine yöneticilerin işidir. Nasıl ki özel bir şirketin bir hizmetinde sorun olduğunda, hesabını şirketin çalışanlarından değil de yöneticilerinden soruyoruz, ve nasıl ki çözümü şirketin çalışanları değil de yöneticileri buluyor, kamu sektöründe de yetersizlikler ve verim sıknıtıları söz konusu olduğunda, bunun muhatabı, kamu çalışanları değil, kamu yöneticileri, yani başta hükümettekiler olmak üzere siyasilerdir.
Uzun lafın kısası, kamuda verimsizlik elbette bir sorundur; ama kamunun verimsizliğini tartışmaya her defasında “memur maaşları” ve “kamuya yapılan istihdamlar” noktasından başlatmak, en hafif tabirle hedef şaşırtmaktır. Bu hedef şaşırtmaya neden gidildiği ise bir başka yazının konusu olsun
Celal Özkızan
Bağımsızlık Yolu Üyesi