Devlet Küçülüyor Şirketler Büyüyor; Peki ya Emekçiler? – Mustafa Batak

Ülkemizde çalışma yaşamı emekçiler açısından giderek içinden çıkılmaz bir hal aldı…

Geçmişte özel sektör içerisinde herhangi bir işi üstlenen firma, o işi gider yapar ve bunun karşılığında yaptığı anlaşma uyarınca karşılığını alırdı.

Ancak bu günlerde durum pek de öyle değil…

Neo-liberal dönemin içerisinden geçtiğimiz şu günlerde iyice yerleşen taşeronlaşma ile artık; işi üstlenen firmalar ve onun aynı işi devrettiği alt firmalar ile o alt firmaların o işleri bölümlere ayırıp paylaştırdığı diğer firmalar ve diğer firmaların devrettiği öteki firmalar vardır…

Okurken bile karışık gelen bu cümle, ülkemizde oluşturulan zincirleme çalışma ortamının özetidir…

Bu ortam haliyle parçalara bölünen bir çalışma sahası hazırlamaktadır.

Görüntü itibariyle; birçok firma iş yapabiliyor ve o firmaların iş yapabilmeleri için halka istihdam olanağı sağlanıyor…

Bu açıdan bakıldığında manzara güzel görünse de gerçekler öyle değil…

Çünkü böyle bir çalışma ortamında, yetkili firma ile yapılan anlaşmalarda sözleşmeler vardır ve o sözleşmelerle işi yaptıran büyük sermayenin tüm yetki sorumlulukları devredilmiş olur.
Yani iş haddi içerisinde yaşanan tüm olumlu/olumsuz haller sözleşme gereği yan firmayı bağlar…

Özetle, büyük sermaye, kendi işinin görüldüğü bir alanda yaşanan herhangi bir sorunla ilgili endişe duymaz ve sorumluluk kabul etmez, çünkü elinin altında sorumluluğu taşerona devrettiği bir sözleşmesi vardır. İş yaşamındaki sömürünün en acı şekilde karşımıza çıktığı ‘‘iş kazalarında’’, taşerondan hizmet alımı yapan sermaye, geçmiş olsun demekten öteye gitmez, çünkü “sözleşme gereği” o hadiseyle ilgili hiçbir ‘‘bağlayıcılığı’’ bulunmamaktadır.

Bunun yanında taşerondan hizmet alan büyük sermaye, yaptırdığı işte çalışanların gerek maaş ve çalışma saatleri gerekse de özlük hakları ve yatırımlarıyla ilgili de sorumluluk kabul etmez, çünkü emekçiler büyük sermayenin işini yapıyor olsalar da, işi yapan personel kendisine bağlı değildir.

Bu hizmet alımlarının yarattığı alanlarda çalışan emekçiler ise, yasal haklarından dahi faydalanamazken, sürekli bir işini kaybetme korkusu altında yaşamak durumunda kalıyorlar.

Emekçilere, sıkı ve esnek çalışma saatlerini ve düşük maaşları kabul etmekten başka şans bırakılmamaktadır, çünkü dışarıda her an yerlerini alabilecek bir “işsizler ordusu” hali hazırda yaratılmış vaziyettedir…

***

Yukarıda anlatılan senaryo taşeronlaşmanın özel sektördeki emekçilere yansımasıdır. Öte yandan kamuda ise durum hiç de farklı değildir.

Günümüzde sermayenin etki alanı artık kamu kuruluşlarına da yansımıştır.

Şöyle ki; kamuda yaşanan ara eleman eksikliği kamuyla doğrudan ilişkilendirilen taşeron firmalar aracılığı ile giderilmektedir. Örneğin; herhangi bir kamu kuruluşunda ara eleman eksikliği mi var? Bu eksiklik, devlet bünyesinde açılan münhaller ile değil, yukarıda sözünü ettiğimiz taşeron firmalar ile gideriliyor. Temizlikçi, güvenlik personeli veya teknik eleman sıfatıyla taşerona bağlı çalışa, günden güne kamu personelinin yerini alıyor. Ancak maalesef kamu personeli ile aynı haklara sahip olamıyor. Ve dahası kamu sendikaları grev veya eylem koyduğunda oluşturmak istenen tehdit karşılık bulamıyor. Çünkü iş bırakan eylemci sayısı bu yöntem sayesinde günden güne azalıyor…

Oluşan bu tabloda devlet aygıtı küçülüyor, şirketler ise yayıldıkça yayılıyor.

Peki, bu durum emekçilerin hayatına nasıl yansıyor?

Gelin devlet hastanesi örneğine bakalım..
Sağlıkta özelleştirme kabul edilebilir olmamakla birlikte, ücretsiz sağlık hakkımızdan faydalanırken temiz bir ortam yaratmak da hükumetin görevidir. Ancak bu hak devlet eliyle taşeron firmalara devredilmiş durumda…

Devlet hastanelerindeki temizlik hizmetleri için taşeron bir firma ile sözleşme imzalanmıştır. Burada çalışan emekçilerin çalışma yaşamında yaşadıkları sorunlar, devlete ait bir kurumda çalışıyor olsalar da, hükumeti “ilgilendirmemektedir”. Oysa o çalışanların da hak ve özgürlükleri vardır.

Zaman zaman maaşları ödenmeyen emekçiler, güvencesiz çalıştırıldıkları için böylesi bir sorunu dahi dile getirememekte, haklarını arayamamaktadır. Çünkü dışarıda yaratılan işsizler ordusu burası içinde geçerlidir…

kktc devletinin bahçesinde dahi, emek sömürüsünün en büyüğü yaşanır ve hükumet üç maymunu oynarken, yetkililerin başka iş yerlerini denetleyerek emekçilerin haklarını koruyacağı düşüncesi; bu durumda hayalcilikten öte değildir…

Emekçinin kendi adına, kendi haklarını savunabileceği örgütlenmelere olan ihtiyaç tam da bu sebeple önemlidir.

Bu nedenle emekçinin değil sermayenin devletinde çalışanlar, ancak sendikalaşma ile tüm bunlara göğüs gerebilir.

#SendikasızÇalıştırılmakYasaklansın
#ÖzelSektöreSendika

Mustafa Batak
Baraka Aktivisti