Çoğumuzun bildiği bir tabir vardır; “Kral öldü yaşasın (yeni) kral”. Bu çok kullanılan deyişin içinde bir felsefe vardır aslında. İçinde barındırdığı felsefe öyle kimsenin anlamayacağı çok derin bir felsefe değildir. Birincisi bunu söyleyenin eleştirel göndermesi olabilir. Yani içinde bulunduğu şartlarda söyleyen kişi, sistemi değiştirdiği iddiasını taşıyanların dönüştükleri duruma vurgu yapar. İkincisi ise gerçek anlamıyla söyleyen/uygulayanın hedefi olabilir: Hiçbir şeyin değişmediğini statükonun ayni kalacağını egemen kim olursa olsun onun destekleyeceğini ifade eder.
Rauf Denktaş’ın önceleri “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganında simgelenen bir mücadelesi vardı: Kıbrıs’ın ikiye bölünmesi. Bu iddia devamında da kuzeyin Türkiye’ye ilhak olması olgusunu beraberinde taşıyordu. Daha sonra 1974, bu iddia sahiplerine en başta da Rauf Denktaş’a muazzam bir zafer getirdi. Bu zaferle adamız iki parçaya bölündü ve günümüzde bile çözülemeyen bir sistemin parçası haline geldik. Rauf Denktaş, zaferle sonuçlanan bu mücadelinin lider kadrolarının başını çeken olarak kuzeydeki sistemin de başına getirildi. Ancak herkesin bildiği gibi Denktaş bey kuzeyde oluşturulan ve kendisinin de oluşumuna büyük katkı yaptığı sistemi dahi beğenmedi. Her zaman Türkiye ile anavatan yavruvatan ilişkisini savundu hatta stratejik olarak da uygun bulduğu bir anda entegrasyonu gerçekleştirmek için fırsat kolladı. Her zaman da yolunu tüm kamuoyu ile paylaştı. Gizlemedi. Her türlü bağımlılık ilişkisini savundu, ekonomik ve siyasal olarak ayırmadan savundu. Bu tez, TMT’nin genel egemen tezi olarak günümüzde de devam etmektedir. Diğer taraftan bunun karşısında muhalif bir yaklaşım sergileyerek konuşlanan çeşitli odaklar bulunuyor. En radikalinden en ılımlısına kadar tüm bunları sol olarak kabul edebiliriz. Bu odakların en örgütlü ve güçlü kesimini ise CTP temsil etmekteydi. Bir de yayın organı Yenidüzen. Neden böyle diyoruz? CTP milletvekili ve MYK üyesi olan Birikim Özgür birkaç gündür çeşitli açıklamalar yapmaktadır. En başta gelen ise Kıb-Tek’in kapatılabileceğini kastettiği ve eğer daha ucuz enerji gelecekse elektriğin Türkiye’den getirtilebileceği şeklindeki açıklamasıdır. Daha sonra ise Yenidüzen gazetesindeki köşesinde Malta örneğine sığınarak çeşitli şekillerde Türkiye ile bağımlılık ilişkisini artırıcı birçok öneri yapmıştır. Bu önerilerin toplamına bakarsak da kendi içinde varolduğu bağımlılık ilişkisinden ayakları yere basan bir ekonomik ve siyasal sisteme gidişi değil dışa ve özellikle TC devletine bağımlılığı savunmaktadır. Bunun bir benzerini eski CTP başkanı Mehmet Ali Talat’ta da görmekteyiz. Özellikle futbolun açılım yapmak için KOP, UEFA ve FIFA ile yaptığı toplantılar konusundaki görüşleri cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemdekinden bir milim sapmamış açıkçası Rauf Denktaş’ı aratmayacak boyuttadır.
Seçim zamanı yapılan açık oturumlardaki konuşmalarından Birikim Özgür’ün TC hükümeti tarafından dayatılan ekonomik işbirliği protokolleri ile ilgili görüşlerinin de UBP ile çok büyük farklar barındırmadığını da gördük. Bizim açımızdan çok fazla uzatmaya ve örnekleri artırmaya gerek yoktur. CTP milletvekili olarak seçilen Doğuş Derya mecliste ettiği ilk yeminden dolayı halkın geniş kesimlerinin desteğini almıştır. Halbuki Mehmet Ali Talat ve Birikim Özgür’ün açıklamaları sadece Volkan gazetesinin dikkatini çekmiş ve manşetlerinde yer bulmuştur. Doğuş Derya’ya ikinci bir çıkışına tahammül göstermeyeceğini açıklayan CTP yönetiminin Birikim Özgür’ün ve Maliye Bakanı Zeren Mungan’ın Göç Yasası, Kıb-Tek, Ekonomik İşbirliği Protokolü ile ilgili açıklamalarını ise kabul ettiği gözlenmektedir.
Denktaş ölmüştür ancak ideolojisi ve öğretileri yeni Denktaşlar tarafından yeni şekliyle savunulmaya devam etmektedir. Bağımsızlığın ve özgürlüğün önündeki en önemli engeller ve üretimden kopartılarak bağımlı bir ekonomik yapının oluşması sadece dışarıdan dayatılan emirlerle ve paketlerle olmamaktadır. Egemenlerin bu emirleri ve paketleri uygulayacak yerli işbirlikçilere de ihtiyacı vardır.
Bugün CTP’de üst kademelerde oluşan yapının CTP’nin kaçta kaçını temsil ettiğini bilemiyoruz ancak başımıza gelenler ile gelecek olanların nasıl bir felaket olacağını tahmin edebiliyoruz. Özelleştirmelere ve entegrasyon politikalarına ve bunları uygulayacak işbirlikçilere karşı mücadele etmekten, direnmekten başka bir yolumuz yoktur.
Besim Baysal
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.