Genel anlamda dünyanın, mikro anlamda ise yaşadığı çevrenin değişmesi gerektiği konusunda herkes hemfikirdir sanırım. Ama esas tartışmaya sebep olan şey nasıl ve ne olacağı ile ilgili…
Değişimi vaadedenlerin ya da bir başka deyişle değişime talip olanların daha çok engel olduğu gerçeği -özellikle günümüzde- çelişkili bir çağrışım yaratsa da, aslında tek gerçek: “Değişmeyen tek şeyin değişim”olduğu gerçeğidir…
“Değişim”in kendi içinde barındırdığı olumlu muhteva aslında yaşadığı çevreye bakınca insandaki algıyı bir noktada sabitliyor: İyi yönde bir gelişme… Fakat değişim dediğimiz şeyin beklenen yönde olmaması değişmin olmadığını göstermiyor…
Bu “iyi yönde gelişme” beklentisi, yani değişimi sadece iyi yönde seyreden bir şey olarak ummak; aksi durumlarda, yani, beklentinin istenmeyen yönde seyrettiği zaman aslında, yenilgiyi ve kabullenememe halini pekiştiriyor…
Aynı ırmakta defalarca yıkananlar, farketmeyecektir suyun aynı olmadığını: Ki zaten suyun akışı değil yalnız farkedilmeyen; bir de gittikçe kirlendiği gerçeği var tabii…
Yanılgı dediğimiz şeyin aslında en önemli besin kaynağı olan yenilgi hâli: Yine değişim dediğimiz değişmez gerçeğin kabullenilmemesi; insanların olumlu beklentileri sonrası oluşan olumsuz sonuçlardan kaynaklanıyor… “Olumsuz” yönde seyreden süreç, değişim beklentisini karşılamadığı takdirde küçük kazanımlardan tatmin olunmuyor. Tatmin olunmadığı gibi de değiştirmekle ilgili sahip olunan sorumluluğun gittikçe kaybolmasına sebep oluyor… Ve herhangi bir şeyi değiştirmek için çıktığımız yolda, kendimizin değiştiğini fark etmiyoruz…
Örneğin, kilolu birini hayal edin. Kilolarından kurtulmak için memnuniyetle diyete başlıyor… Belli zamandan sonra kendi istekleri ve iradesi ile girdiği savaşta performansının üst seviyede olduğunu düşünerek coşkuyla tartıya çıkıyor… Çıktığı tartıda beklediğinden az kilo verdiği zaman, beklentilerinin daha farklı olduğundan ötürü verdiği kilolara sevinmek yerine, veremediklerine üzülüyor…
“Olumlu” diye telaffuz ettiğimiz şey aslında bir açıdan bizim bakış açımızdır. Ve bu yüzden maalesef beklentiyi yüksek tutmamak gerekiyor… Sonuç olarak malzeme belli! Elindeki tuğla kadar duvar örebilir insan… Vücudunun izin verdiği, iradesini ve kararlığını koruduğu kadar kilo verebilir, mücadele ettikçe zalimi devirebilir…
Bir sihirbazın bizi kandırmadan önce yapacağı gösterinin bir yanılsama olduğunu önceden bildiğimiz halde, gösteri sırasındaki çözülemeyen bulmacanın gerçek olduğuna inanmak; ancak çözümü bulmayı bırakmakla alakalıdır…
Yaşadığımız bu sistemde, en fazla kutsallaştırılan adalet, eşitlik ve özgürlüğün yanılsamadan ibaret olduğu gerçeği ortadayken, bizim buna sadece seyirci kalmamız değişim konusundaki samimiyetimizi gösterir…
Bir şeyi değiştirmek “abra-kadabra” ile mümkün olmuyor…
Abra kadabra ile kilo da verilmez…
Salih Batak
Bağımsızlık Yolu