ÇÖZÜN EFENDİLER ÇÖZÜN – Celal Özkızan

download

Kıbrıs sorununu yine çözüyorlarmış…
Sorunun birinci muhattabı olan biz Kıbrıslıların da fikrini sorsaydılar fena olmazdı tabii…
Yine de karamsar olmayalım, 2004’teki gibi yine sandıkları koyacaklar önümüze ve “son sözü” yine halklar söyleyecek…
Tabii uzun cümleler kurma hakkı tanımayacak egemenler halklara…
“Evet” veya “Hayır” sözcükleri çıkabilecek ağzımızdan en fazla…
Kendi evimizin mutfağında egemenler pişirirken kendi yiyeceğimiz yemeği…
Biz en fazla “güzel olmuş” ya da “olmamış” diyebileceğiz…
***
Öte yandan günler de bizim fikrimizi sormadan bizim sloganlarımızdan birini değiştirmekle geçiyor…
“Yaşasın halkların kardeşliği” sloganımız tatlı tatlı yerini “halkların yaşayan kardeşliği” sloganına bırakıyor…
Hem de biz beğensek de, beğenmesek de…
Ancak bu değişimin en güzel yanı, bu değişimi beğendiğimiz takdirde, kendi mutfağımızı geri alma şansına sahip olacak olmamız…
Yani tarih bize -altın tepside olmasa da- çok güzel bir fırsat sunuyor…
Anlatayım…
***
“Yaşasın halkların kardeşliği” sloganı, halkların (ister aynı ada üstünde var olsunlar ister farklı kıtalarda) kardeşçe yaşayabileceğini söyleyen bir “davet” ve bu davetin gerçekleşmesini özleyen bir “hasret” aslında…
Bu “romantik” tanımlamasına rağmen aslında “yaşasın halkların kardeşliği” sloganı gayet “maddi” bir durum tespitinden yola çıkıyor…
Halklar, kendilerine bulaştırılan (ve maalesef pek çok zaman kendilerinin de kabullendiği) milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı hastalıklarına rağmen aslında birbirlerine zıt çıkarları bulunmayan, tam aksine çıkarları ortak olan insan topluluklarıdırlar…
Ne demek istediğimi biraz daha somutlaştırayım…
Ocak 2013 : Kıbrıslı Türk elektrik sendikası EL-SEN, milyonlarca dolarlık ödenmemiş elektrik borcu bulunan Cratos Otel’in (ve kumarhanesinin) elektriğini kesti (tabii bu borç ödenmeden ve katlanarak da artmaya devam ederken, gelmiş geçmiş tüm hükümetler gibi patronların ve sermayenin hükümeti olan UBP hükümeti, otelin elektriğini yeniden bağlattı)…
Ekim 2013 : Kıbrıs Rum Elektrik Dairesi (AİK) yetkililerinin, 300 bin Euro borcu olması sebebiyle dün Baf’taki bir otelin elektriğini kestiği bildirildi…
2008 – 2013 : CTP döneminde geçirilen Sözde Sosyal Güvenlik Yasası ile, yasa geçerli olduktan sonra işe giren kamu emekçilerinin emekli olma yaşı yükseltildi, kadının yıpranma payı kaldırıldı, öğretmenlerin hazırlık katkıları ortadan kaldırıldı. Ardından gelen UBP hükümeti ise bu uygulamaları tüm kamu emekçilerini kapsayacak şekilde genişletti ve ayrıca kamu emekçilerinin ücretlerine, özlük haklarına, güvencelerine, sendikalarına karşı bir taaruza girişti (Bu arada patronlara / sermayeye hiç dokunulmadı; dokunulmak bir yana, borçları görmezden gelindi, mevcut ekonomik muafiyetlerine yenileri eklendi; özel sektördeki emekçilerin hali ise zaten ortada)…
Ekim 2013 : “2014 yılında Güney Kıbrıs’taki kamu çalışanlarını zor günlerin beklediği; maaşlar ve ödeneklerdeki yeni kesintilerin dışında kamu çalışanlarının, emekliler ve işten erken ayrılanların geride bıraktığı boşluğu da kapatmak zorunda kalacakları haber verildi.”
***
Örnekler çoğaltılabilir (ve ilerleyen günlerde örnekler daha da çoğalacak) ancak uzatmaya gerek yok…
Kuzeyin ve güneyin egemenleri (Kuzeyde Türkiye (ve sermayesi) ile yerli işbirlikçiler ve patronlar; güneyde AB ile yerli işbirlikçileri ve patronlar) “yaşasın egemenlerin kardeşliği” haykırışları altında önceden oturup anlaşmışçasına kendileri için çalıştırdıkları emekçilere karşı aynı sınıfsal politikaları uygulamaya soktular…
Hal böyle olunca, halkların kardeşliği artık “yaşaması” talep edilen bir davet ve hasret olmaktan çıktı, halkların -kendileri farkında olsun ya da olmasın; bunu beğensinler ya da beğenmesinler- yaşayan kardeşliğine döndü; hem de kardeşliğin en güzel biçimine : aynı dertleri paylaşmaya, aynı sorunları yaşamaya, ortak acıların sahibi olmaya ve aynı saldırılara uğramaya…
***
Kıbrıs sorununu yine çözüyorlarmış…
Sorunun birinci muhattabı olan biz Kıbrıslıların da fikrini sorsaydılar fena olmazdı tabii…
Egemenler sorunu neden çözmek istiyorlar o kadar da önemi olmasa gerek…
Belki özelde AB sermayesinin ve genelde kapitalizmin yaşadığı krizden en çok etkilenen coğrafyalardan biri olan Kıbrıs’ın güneyine karşı uyguladıkları ve patronların krizinin bedelini emekçilere ödetmeye yönelik politikaları Kıbrıs’ın tamamına “hukuki bir şekilde” yaymak istiyorlardır…
Belki egemenlerin bu kardeşliği adanın etrafında bulunan doğalgazı en sorunsuz bir şekilde egemenler arasında bölüştürme isteğinden kaynaklanıyordur…
Belki NATO’nun 74’te yerli işbirlikçiler ve yerli şoven milliyetçiler ile birlikte bölerek “hukuksuz” duruma düşürdüğü adayı yeniden “hukuk içine” çekmeye çalışmak istiyorlardır (yani kendi pisliklerini, aslında yine kirlenmiş olan kendi hukukları çerçevesine sokarak temizlemek istiyorlardır)…
Belki bunlardan hepsi, belki de biri ya da birkaçı, ama önemi yok; önemli olan bizim ne yapacağımız…
Onlar Kıbrıs sorununu çözmeye çalıştıklarını sanıp dursunlar…
Kıbrıs, onların hukuku içinde birleşse bile, “bizim Kıbrıs sorunumuz” çözülmüş olmayacaktır yine de…
Kıbrıs’ta patronlar ve emekçiler var olduğu sürece…
Kıbrıs’ta kapitalizm ve emperyalizm söz konusu olduğu sürece “bizim Kıbrıs sorunumuz” sürecektir…
Hem de “halkların yaşayan kardeşliği” gerçeğinden de hareket ederek, ada çapına yayılarak, büyüyerek ve güçlenerek devam edecektir…
Neşe Yaşın’ın ve o güzel şiirinin affına sığınarak :
“Tüm toplumun ortak çıkarları”
Öyle diyor takım elbiseli adam
Toplumun çıkarları
İki sınıfa bölünmüş ortasından : Patronlar ve emekçiler
Hangi sınıfı
Sevmeli insan ?
Celal Özkızan
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply