Her insan bir çocuk sahibi olmak ister, demeyeceğim. Bunun iki sebebi var. Birincisi, çocuğu olmasını istemeyebilir de. Evet insan üreyebilen ve çoğalabilen bir canlı türü ancak kendisinde var olan bu özelliği kullanmak istemeyebilir. Ikincisi, çocuk dediğimiz kişi kendi başına bir birey ve ebeveynleri dahil kimse onun sahibi olamaz. O sahip olunacak herhangi bir nesne değil ömür boyu kendi bedeni içinde varlığını geliştirecek eşsiz bir kişidir.
Şunu da belirtmeliyim ki annelik ve babalık, ebeveynlik dediğimiz olay söz konusu çocuğun illa ki sizin hücrelerinizi taşımasını gerektirmiyor. Dünyada sayısını tahmin edemeyeceğimiz kadar çok çocuk kimsesizlik denen o bir sonraki gün ne olacağı belli olmayan güvencesiz ve belirsiz hayat koşullarında yaşıyor.
Gel gelelim velev ki şu dünyada bir çocuğunuz olsun istiyorsunuz, muhtemelen o güne kadar hayal ettiğiniz kadar kolay olmayacak bu karardan sonraki hayatınız. Öncesi ve sonrasını biraz da olsa düşünüp maddi manevi hazırlıklar süreci ile başlıyor macera ve işte artık uzun bir süre düşünmeniz gereken bir kişi daha var. Beyniniz ve kalbiniz yalnız değil artık.
Çocuk bakımı düşünülmesi gereken bir çok detay barındırsa da yeter ki sağlık olsun diyorsunuz tüm süreçlerde. Çünkü her ne kadar ücretsiz sağlık hakkımız olsa da devlet hastanesine gittiğiniz anda sizden ücret talep edilmeye başlıyor ve sizin emirle çalışan hastane personeli ile bir tartışma yaşamanız gerekiyor ki ücret vermeden sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkınızı kullanabilesiniz. Yaşamının ilk bir yılında her ay olması gereken aşıların ücreti kolay kolay karşılanabilecek meblağalar değil. Özel hastane veya özel kliniklerde bakım yapan doktorların viziteleri birçok ailenin aylık geliri ile orantıya vurulursa bu oran çok yüksek çıkıyor. Ancak gerek özelde çalışan gerekse çocuğunu doktor kontrolüne götürmek için mesai saatlerinde izin alamayan kişiler de bu özel kuruluşlardan yararlanmak zorunda kalıyor. Bu nedenlerle hem devlet hastanelerinde sağlık hizmetinin ücretsiz olması hem de herkesin kamusal sağlık hizmetinden faydalanabilmesi amacı ile işyerlerinde uygun çalışma ortamlarının hazırlanması için mücadele etmek gerekiyor.
Ve bir de o çocuğun eğitimi var tabii ki. Onun için en iyisini istersiniz mutlaka. Ve bilirsiniz ki ücretsiz eğitim hakkınız da vardır. Ancak üç gün olan okul kayıt günlerinden ilkini kaçırırsanız muhtemelen çocuğunuzu okula kaydettiremezsiniz çünkü okulların öğrenci kapasitesi genellikle ilk günden doluyor. Öyle bir sayı ile doluyor ki bu kapasite, her sınıfta olması gerekenin iki katı öğrenci ile eğitim verilmeye çalışılıyor. Ordan çıkıp özel bir okul ile görüşmeye gittiğinizde bir bakıyorsunuz ki maaşınız bu ücretleri karşılayabilecek kadar değil. Burada da devlet okullarının gerek sayı olarak artırılması gerekse donanım olarak geliştirilmesi için nefesimizin son damlasına kadar taleplerimizi dile getirmeliyiz.
Bir diğer yandan, ülkemizde babalara sadece 3 gün doğum izni verilirken, anneler doğumdan sonra 40-56 gün ödenekli izinli olarak çocuğunun yanında kalabiliyor. Bunun da hiç adil bir oran olmadığı başlı başına tartışılması gereken ayrı bir konudur.
Bu doğum izni dolduktan sonra artık annenin de işe gitmesi gerektiğinde aileler için sancılı bir süreç daha başlıyor. Kimi ailenin büyükleri çocuğun bakıcılığını üstleniyor ve bu aileler hem maddi açıdan biraz daha şanslı oluyor hem de kendileri işe giderken çocuğun nerede kalacağı konusunda içleri daha rahat oluyor. Ama artık birçok ailede böyle bir durum söz konusu olamıyor. Ebeveynler işe başlamadan önce çocuklarına bakabilecek bir kişi veya bir kurum aramak zorunda kalıyorlar. Henüz iki aylık bile olmamış bebekleri için en güvenli seçimi yapmak gecelerce uykularını kaçıracak bir hale dönüşüyor. Çünkü bizim ülkemizde ücretsiz kreş yok. Kişilerin kendileri işe gittiği zaman çocuklarını güvenle bırakabilecekleri, tüm olanakları devlet tarafından oluşturulmuş, çocukların bakımından konusunda uzman kişilerin sorumlu olacağı, çocukların her türlü ihtiyacının yaşına uygun şekilde karşılanacağı kamusal bir kurum maalesef ki yok. Ücretsiz kreş en az eğitim ve sağlık kadar önemli bir gerekliliktir ve devletin görevi insanlara bu hakkını kullabilecekleri kurumları düzenlemektir. Çocuk için özel bakıcı tutmak veya özel bir kuruluş bulmak hem maddi açıdan çok zorlayıcı hem de manevi açıdan bir takım sıkıntılar yaşatan travmatik bir sürece dönüşebilmektedir.
Maddi imkanı olmayan, çalışmak zorunda olan ancak çocuğuna bakacak kimsesi olmadığı için çalışamayan, çalışsa kazandığı paranın tamamını kreşe ya da bakıcıya vereceği için çalışamayıp açlık sınırında yaşamaya çalışan aileler vardır ve devletin bir an önce sosyal hizmetler kurumu altında bireylere bu hakkı sunması gerekmektedir.
Ücretsiz kreşin yanı sıra ücretsiz günlük bakımevleri de ülkemizdeki en büyük eksikliklerdendir. Gündüzleri bir şekilde çocuğun bakımını üstlenen herhangi bir ebeveyn sırf çocuğu olduğu için bir çok etkinlikten geri kalabiliyor. İşi ile ilgili herhangi bir eğitime, katılabileceği herhangi bir sendikal aktiviteye, kendine vakit ayırıp gidebileceği herhangi bir özel etkinliğe katılamamaktadır. Çünkü bunların bir çoğu yanınızda çocukla gidip de yapabileceğiniz etkinlikler değildir. İşte bu noktada bireylerin çocuklarını saatlik olarak bırakabileceği gündüz bakımevlerine ihtiyaç vardır.
Yani işin özü, kendi çocuğumuz olsun veya olmasın, çocuklarımızın geleceği için başka bir dünya hayal edip uğruna mücadele ederken, en büyük savaşı onların yarını bugünden daha güvenli yaşaması için vermeliyiz. Bunun için de elimizden gelenin daha fazlasına ihtiyacımız var.
Pınar Piro
Baraka Kültür Merkezi aktivisti